Kur’an’a saygısızlık, tüm değerlere saygısızlıktır
Geçmiş yıllarda ara sıra İslami kutsallara saygısızlık olaylarına tanık olmuşuzdur. İnsanoğlunun kendini her zamankinden daha uygar sandığı bir dönemde, bu rezalet ve huysuzluk had safhaya ulaşmıştır.
Geçen perşembe günü kendini "sert çizgi" olarak tanıtan aşırıcı ve İslam karşıtı hareketin lideri Rasmus Paludan kendi grubunun üyeleriyle düzenlenmesine izin verilmiş olan bir araya geldikleri sırada İsveç’in kentlerinden birinde Kur’an’ı yaktılar. Bu İslam karşıtı grubun Kur’an’ı ateşe verme eylemi İsveç’in birkaç şehrinde polis güçleri ve protestocular arasında şiddetli çatışmalara neden oldu.
Bu olaydan sonra Paludan grubunun sonraki toplantılarının düzenleneceği İsveç’in bazı kentleri Müslümanların protestosuna sahne oldu ve başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde Müslümanların öfke ve nefretine ve İsveç’te de bazı hasarları beraberinde getiren birçok protestoya neden olmuştur.
Neden Kur’an’ın yakılmasını istiyorlar? Kur’an’ı okumuş olanlar bu kitabın İslam’ın yüce peygamberine indirilen ve insanlığın yüksek değerlerini ve pak bir yaşam ritüelini savunan ilahi vahyin sözü ve ölümsüz bir mucize olduğunu biliyorlar. Kur’an imanın gelişmesini ve insanın davranışlarına yön verme ve onu en güzel nitelikler ve huylarla süslemeyi amaçlamaktadır. İslam'ın dünyadaki asırlık varlığına bakarak, Kur'an-ı Kerim'in bilimsel mantığı ve yapıcı kavramlarının yanı sıra ahlaki ve pratik ilkeleriyle insan hayatının en mükemmel tüzüğü olduğu gerçeğini anlayabiliriz. Kur’an’da yaratılış düzeni ve evrendeki olguların birbirine bağlı oluşuna yönelik kapsamlı bir tanımlama var. Ayetleri sadece ibadet kurallarıyla sınırlı olmadığı gibi doğru bir yaşam tarzı ve sağlam bir toplum için gereken bireysel ve toplumsal ilişkilerden söz etmiştir. Yönetim ilkeleri ve yönetim tarzını açıklayarak tarih boyunca insanın en önemli iki hedefi olan özgürlük ve adalete kavuşabileceğini gösteriyor. Ve sonunda insan vücudu ve ruhuna dikkati sayesinde insanların gelişme yolunu göstermektedir.
İnsanoğlu Kur’an sayesinde dünya ve ahiretle ilgili birçok bilgi ve gerçeği öğrenip gelişebilir. Yüce İslam Peygamberi (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ‘’Kur’an ve insanlar toprak ve yağmura benziyor. Toprak ölü ve kuru iken, Allah ansızın toprağa yağmur gönderir ve dünya sallanır, ardından hızlı yağmurları yağdırır ve dünya tekrar sallanır ve gelişir. Daha sonra art arda akarsuları derelerden akıtır. Böylelikle yer yeşerip bitkileri yetişir ve Allah dünyanın süslenmesini sağlayan ve halka ve canlılara gereken yiyeceği yerin derinliğinden çıkarır. İşte Kur’an da onu kabul eden insanlara aynı şeyleri yapar.’’
Kuran'ın sesi, Allah'ın evrendeki sesidir, bilinci, özgürlüğü, adaleti, erdemi ve ahlakı çağırır. Düşünmek, Kur’an mesajlarının en önemlisidir. Kur’an, akıl ve mantığı arayanları övmekte, akıl ve mantığı terk edenleri ise kınamaktadır. Karşı çıkanlara mantıklı bir şekilde davranmak bu kutsal kitabın açık sloganıdır. Kur’an-ı Kerim Ankebût Sûresi'nin 46. ayetinde şöyle buyurmaktadır: "...ve Ehl-i kitap’la mücadelenizi ve tartışmanızı sadece en güzel yolla sürdürün."
Kur'an-ı Kerim ayetlerine göre, Allah tüm insanları onurlandırmıştır ve tüm insanlar saygıdeğerdir. Bu nedenle onlara ve inançlarına hakaret etmek dinen caiz olmadığı gibi akıl bakımından da kınanır.
Kuran'a göre kimsenin gayrimüslimlere hakaret etmeye hakkı yoktur ve Kur’an hidayete ulaşmanın tek yolunun güzel davranış ve tatlı dille davet etmek olduğunu, küçümseme, hakaret ve alay etmekten kaçınılması gerektiğini belirtir. Kuran'ın mantığına göre, ister camiler, ister manastırlar, ister kiliseler, nerede olursa olsun insanların ibadet için toplandığı herhangi bir yere saygı duyulur. Müslümanlar, müşriklerin ritüellerine dahi hakaret etmeyi caiz görmezler. Kur’an, başkalarının tanrılarına bile hakaret edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır, çünkü başkalarının kutsallarına hakaret etmek, İslam kutsallarına hakarete yol açabilir. En'âm Sûresi’nin 108. ayetinde şöyle yazılmıştır: "Allah'tan başkasına tapanların tanrısına kötü söz söylemeyin, sonra onlar da bilmeden, Allah’a kötü söz söyleyebilir! ... ».
Şimdi ciddi bir soru var, o da neden bazı insanların zaman zaman kör ön yargılarıyla, herkesi mantığa ve bilimsel bir mücadeleye davet eden böyle bir kitaba serbestçe ve cesurca hakaret etmesi ve bu hakareti işleyenlere ifade özgürlüğü bahanesiyle ciddi ve ibretlik bir şekilde davranılmamasıdır. Kuran'ın yakılması, hakaret edenin aşağılık ve mantıksız biri olduğunu göstermekten başka bir şey olabilir mi?
Bu senaryonun Avrupa ve Amerika’da tekrarlanması, adaletli düşünürleri Batı’nın şimdi nereye doğru gittiği konusunda endişelendirmiş. Barışı ve bir arada yaşamayı teşvik eden bir din olan İslam'ın yayılması, hegemonyacıların insafsızca İslam ahlakına ve manevi değerlerine saldırması ve İslam karşıtı politikalarını ilerletmesi kadar korkunç mudur? İçinde bulunduğumuz çağda bu büyük semavi dinin hızla büyüdüğü ve ilerlediği inkâr edilemez bir gerçektir ve karşıt olanlar mantıklı sebepler ve kanıtlarla, Batı halkı da dahil olmak üzere dünyanın çeşitli milletleri arasındaki bu hızlı büyümeyi engelleyemezler, bu yüzden hakarete ve alay etmeye başvururlar. Fakat gerçek şu ki, bu akıl dışı ve kinci davranışlar bir yandan İslami uyanışa katkıda bulunmuş ve bugün İslam dünyasında derin ve köklü bir hareket başlamış olup, bu hareketin uygun zamanda İslam ümmetinin bağımsızlığı, onuru ve yeniden canlanmasına neden olması umulmaktadır.
Öte yandan İslam karşıtlığı ne zaman yayıldıysa, insanların bu okulun ne olduğuna yönelik meraklarının artmış olması apaçık ortada. Fransız yayını Charlie Hebdo, insanlığın büyük önderi İslam Peygamberini hedef alıp, Peygamber efendimizin yüce şahsiyetine hakaret ettikten sonra, bu eşsiz varlığı tanıma merakı arttı. Birçok kişi bu eylemlerin dünyanın en başarılı dinî hareketini yaratan, insanlık için en büyük hayır, bereket ve rahmet kaynağı olan bir peygamberin önünde gerçekleştiğini anladılar. İslam Peygamberi, makul özgürlüğü bireylerin vazgeçilmez bir hakkı olarak ilan eden bir dini insanlığa tanıttı. Peygamber'in öğretileri ile toplumda eşitsizliğin, aristokrasinin ve çok sınıflı yaşamın yerini eşitlik, kardeşlik ve dürüstlük almış ve yüzyıllar sonra insanlık için kutsallaşan insan hakları, eşitlik, kardeşlik, adalet ve demokrasi gibi birçok kavram, Hz. Peygamber’in insanları İslam’a davet ederken söylediği ilk sözlerindendi.
Başka önemli bir konu da, Batılı devletlerde ifade özgürlüğü sloganının İslam kutsallarına saygısızlık ve hakaret etmenin bir diğer bahanesi olarak kullanılmasıdır. Güney İsveç polis sözcüsü Kim Hilde daha önce, bu ülkenin güneyindeki Landskron kentinde planlanan bir sağcı gösteriyi iptal etme niyetinde olmadığını söylemişti, çünkü ona göre bu ülkede hoşgörü eşiği yüksektir ve İsveç polisi ifade özgürlüğüne büyük önem vermektedir.
Bu sözler bir bireyin koşulsuz şartsız ve kesin bir şekilde özgürlüğünü kabul eden hiçbir siyasi düzenin olmadığı ve mümkün olamayacağı hâlde sarf edilmektedir. İnsani bir hak ve bir değer sayılmasına karşın ifade özgürlüğü mutlak bir değer ve koşulsuz şartsız bir hak değildir ve bu bahaneyle bazı bireylerin başkalarının ve toplumun haysiyeti, onuru, psikolojik sağlığı ve güvenliğine saldırmasına ve toplumsal ortamı kişisel ve siyasal hesaplaşmalara dönüştürmesine izin verilemez.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 4. maddesi özgürlüğü şöyle tanımlamaktadır: Özgürlük, her türlü eylemi başkalarına zarar vermeyecek şekilde yapabilmektir. Ve Fransa’nın insan hakları bildirgesinde de özgürlük yasal sınırlara bağlıdır.
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (kasım 1969'da kabul edilen) "Düşünce ve İfade Özgürlüğü" başlıklı 13. maddesi, ifade özgürlüğünü savunurken, onu mutlak saymaz ve kamu düzenine ve ahlakına ve bireylerin haysiyetine saldırı olması durumunda sınırlandırır. Dolayısıyla, Batı uluslararası yasalarında da ifade özgürlüğü, bireylerin haklarına, onuruna ve genel ahlaka saygı ile çelişmemesi gerektiği gerçeğiyle sınırlıdır.
Tabii ki bu yasalar çoğu Batı ülkesinde uygulanmamakta ve Batı'da ifade özgürlüğü karşısında takınılan çifte standart ve sahte tavırlar o kadar açıktır ki, defalarca dünyanın dört bir yanındaki dini ve siyasi şahsiyetlerin tepkisine yol açmıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nde eş cinsellerin bayrağını yakanların hapsedilmesi ve buna yönelik katı yasaların olması, Holokost'u eleştiren sanat-medya eserlerinin üretilmesinin ve izlenmesinin engellenmesi, Holokost aleyhinde konuşan televizyon sunucularının ve muhabirlerin kovulması ve Şehit Süleymani’nin fotoğrafını paylaşan kullanıcıların hesaplarının silinmesi gibi eylemler ve buna benzer yüzlerce olay Batı'da ifade özgürlüğünün ancak bir buçuk milyar Müslümanın kutsallarına hakaret etme konusunda caiz olduğu düşüncesini pekiştiriyor!
Amerika Birleşik Devletleri'nde Özgürlük Heykeli'ni gören ünlü İrlandalı yazar George Bernard Shaw bu ülkede gömülmüş olan özgürlüğe dikkat çekerek şöyle demiştir: "Özgürlük Heykeli yalnızca Amerika'da vardır ve başka hiçbir yerde yoktur, çünkü insanlar genellikle ölülerin heykellerini yaparlar!"
Bugün Shaw’ın sözü tüm Batı ülkeleri için geçerlidir.