Batı Çöküşüne mi Tanık Oluyor?
Trump'ın Ukrayna'daki savaşı bitirmek için Rusya'ya yakınlaşarak yarattığı "deprem", Amerika ve Avrupa'nın birliği hakkında çeşitli analizlerin gündeme gelmesine neden oldu.
Trump, Ukrayna hükümetinin ve Avrupa devletlerinin rolünü göz ardı ederek Rusya ile doğrudan müzakere etme yaklaşımıyla, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra Atlantik'in iki yakasındaki ülkeler arasındaki ilişkilerin modelini sarsıyor.
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonraki yıllarda, Avrupa ve Batılı ülkelerde, şekillenmekte olan yeni düzende, Batı'nın liberal demokrasilerinin, merkezi ve Batı karşıtı rejimlere karşı güçlü ve uyum içinde olacağına inanılıyordu. Ancak Donald Trump'ın ABD'de iktidara gelmesi ve onunla aynı fikirde olan ekibinin politikaları, bu inancın yanlış olduğunu gösterdi.
The New York Times, bu konuda yayınladığı son raporunda şunları yazdı: "Donald Trump'ın Rusya'ya yakınlaşması ve uzun süredir devam eden müttefiklerini terk etmesinin ne kadar ileri gideceği henüz belli değil. Ancak belki de 'Batı' artık yok olmuştur."
NYT yazarı, Avrupa ülkelerinin "yeni bir çağ ile mücadele ettiğini" belirterek, ABD’nin artık müttefiklerine sırt çevirdiğini ve bunun yerine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yakınlaştığını yazdı. Raporda şu ifadeler yer aldı: "Kendini terk edilmiş hisseden Avrupa, yeniden silahlanma görevinden dolayı endişeli ve ABD’nin ideolojik değişiminden dolayı şaşkın durumda."
Avrupa Parlamentosu'ndaki "Avrupa'nın Yeniden İnşası" grubunun başkanı Valérie Hayer, şunları söyledi: "ABD, etrafında barışın şekillendiği bir sütundu ancak artık birliği değiştirdi. Trump, Putin’in propagandasını tekrarlıyor. Biz yeni bir çağa girdik."
ABD merkezli Foreign Policy dergisi de Trump yönetiminin son hamlelerine atıfta bulunarak, "Trump yönetimi, Transatlantik ittifakıyla ilgili bir yeniden değerlendirme yapmanın ötesine geçti, artık ABD Avrupa’nın düşmanı haline geldi," dedi.
Dergi ayrıca şunları ekledi: "Trump, Avrupa ülkelerini ABD'nin en önemli ortakları olarak görmek yerine, Rusya Devlet Başkanı'nı uzun vadede daha iyi bir seçenek olarak değerlendiriyor gibi görünüyor. Trump’ın Putin’e duyduğu sempatiyle ilgili spekülasyonlar yıllardır gündemdeydi ancak artık bu duyguların ABD politikasını yönlendirdiği görülüyor."
The New York Times, yeni ortaya çıkan bu dönemde "Batı" kavramının belirsiz hale geldiğini yazdı. Uzun yıllar boyunca, Avrupa ve ABD arasındaki zaman zaman yaşanan şiddetli gerilimlere rağmen, bu terim, liberal demokrasi değerlerine bağlı birleşik bir stratejik aktörü temsil ediyordu.
Trump’ın müttefiklerine karşı tutumundaki değişimin en büyük kaybedeni, sekiz yıldır ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında olan Avrupa ülkeleri oldu. Ancak Avrupa devletleri, iç sorunlarla ve Avrupa Birliği içinde güvenlik açısından kendine yeterli olma çabalarıyla mücadele ediyor.
Paris’teki Sciences Po Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü Nicole Bacharan, şu uyarıda bulunuyor: "Trump’ın taktiksel değişikliklerinden bağımsız olarak, en büyük tehlike, onun liberal demokrasileri terk ettiğini inkâr etmektir. Trump, nereye gittiğini biliyor. Avrupa’nın tek gerçekçi yaklaşımı, 'Askeri olarak ne kadar güce sahibiz ve bu gücü nasıl hızlı bir şekilde birleştirip güçlendirebiliriz?' diye sormaktır."
Avrupa’da, ABD’nin değişen yaklaşımından en fazla etkilenen ülke Almanya oldu. Almanya, savaş sonrası dönemde büyük ölçüde ABD’nin desteğiyle şekillendi ve hala 35.000 Amerikan askerine ve onlarca nükleer silaha ev sahipliği yapıyor.
Ancak, ABD’nin Almanya’daki askerlerini çekip Macaristan’a taşıma planları yaptığına dair spekülasyonlar var. Bu gelişmeler, büyük stratejik değişimlerin işaretleri olarak görülüyor.
Münih Güvenlik Konferansı'nın Alman Başkanı Christoph Heusgen, geçen ay üç yıllık görev süresinin sona ermesine yaklaşırken gözyaşlarına hakim olamadı.
Heusgen, şunları söyledi: "Kurallara dayalı bir düzeni yıkmak ve insan haklarına bağlılığı terk etmek kolaydır, ancak yeniden inşa etmek çok zor olacaktır."
Bazı Almanlar için, Hitler’in yenilmesinde kritik bir rol oynayan ABD’nin, artık açıkça Nazi eğilimleri olan "Almanya için Alternatif" (AfD) gibi bir partiyi desteklemesi, affedilemez bir ihanet olarak görülüyor. AfD şu anda Almanya’nın en büyük ikinci partisi konumunda.