Türkiye’nin Çok Yönlü Diplomasisi: Tarafsız Arabulucu mu, Ulusal Çıkar Peşinde mi?
Parstoday – Türkiye son yıllarda jeopolitik konumunu avantaja çevirerek, bölgesel ve küresel krizlerde kilit bir arabulucu rolü üstlenmeye çalışıyor. Ancak bu diplomatik hamlelerin arkasında gerçek bir tarafsızlık mı, yoksa stratejik çıkar hesapları mı yatıyor?
Küresel Sahnedeki Çok Katmanlı Aktör: Türkiye
Türkiye, “360 derece dış politika” yaklaşımıyla hem Batı hem de Doğu ile karmaşık ilişkiler yürütüyor. NATO üyesi ve Batı’nın müttefiki olmasına rağmen, Rusya ile enerji ve savunma alanlarında iş birliği kuruyor. Moskova’dan S-400 hava savunma sistemi alırken, aynı zamanda Ukrayna’ya insansız hava araçları (SİHA) satması bu çok yönlü stratejinin en net örneklerinden biri.
Arabuluculuk mu, Stratejik Fırsatçılık mı?
Ukrayna Krizi: Tahıl koridoru anlaşmasına öncülük eden Ankara, barış müzakerelerine de ev sahipliği yaptı. Ancak bazı yorumculara göre Türkiye, bu pozisyonu hem Batı hem Rusya ile ilişkilerini güçlendirmek için kullandı.
İran-Avrupa Görüşmeleri: Türkiye, Tahran’daki toplantıya ev sahipliği yaparak diplomatik etkinliğini artırmak istedi. Ancak AB’nin Ankara’ya olan güveninde ciddi aşınma, bu çabaların etkisini gölgede bırakıyor.
Ortadoğu Politikası: Katar-Suudi Arabistan krizinde arabulucu rolü üstlenen Türkiye, Suriye ve Irak’taki askeri varlığıyla ise zaman zaman müdahaleci bir aktör olarak öne çıkıyor.
Türkiye Diplomasisinin Karşılaştığı Zorluklar
1. Batı ile Gerilim: Rusya’ya yakın duruş ve insan hakları konusundaki eleştiriler, AB üyelik sürecini çıkmaza sokuyor.
2. Ekonomik Kriz: Yüksek enflasyon ve mali istikrarsızlık, dış politikada hareket alanını daraltıyor.
3. Bölgesel Rekabet: Körfez’de Suudi Arabistan ve BAE ile nüfuz mücadelesi; Doğu Akdeniz’de ise Yunanistan’la yaşanan anlaşmazlıklar, dış politikanın seyrini zorluyor.
Sonuç: Tarafsızlık mı, Çıkar Odaklılık mı?
Türkiye, küresel krizleri etkili biçimde kullanarak diplomatik görünürlüğünü artırdı. Ancak bu rolün sürdürülebilirliği, hem iç sorunların çözümüne hem de Batı ve Doğu arasında dikkatli denge kurma yeteneğine bağlı.
Ankara’nın önünde temel bir tercih duruyor: Gerçekten tarafsız bir arabulucu mu olmak istiyor, yoksa ulusal çıkarlarını önceleyen stratejik bir aktör mü kalacak? Bu sorunun cevabı, Türkiye diplomasisinin geleceğini şekillendirecek.