İsrail’in Katar’a Saldırısına Rağmen ABD, Körfez Ülkelerinin Güvenliğine Neden Bağlı Olduğunu İddia Ediyor?
https://parstoday.ir/tr/news/world-i283132-İsrail’in_katar’a_saldırısına_rağmen_abd_körfez_Ülkelerinin_güvenliğine_neden_bağlı_olduğunu_İddia_ediyor
Parstoday – ABD, Suudi Arabistan ve diğer Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) üyesi ülkelerin güvenliğine bağlı olduğunu iddia etti.
(last modified 2025-09-22T08:21:09+00:00 )
Eylül 22, 2025 11:21 Europe/Istanbul
  • İsrail’in Katar’a Saldırısına Rağmen ABD, Körfez Ülkelerinin Güvenliğine Neden Bağlı Olduğunu İddia Ediyor?

Parstoday – ABD, Suudi Arabistan ve diğer Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) üyesi ülkelerin güvenliğine bağlı olduğunu iddia etti.

Parstoday’in haberine göre, ABD Dışişleri Bakanı Mark Rubio, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ile yaptığı telefon görüşmesinde, ABD’nin Körfez'deki Arap ülkelerinin güvenliğine bağlı kaldığını ileri sürdü. Bu iddialar, siyonist rejimin Katar’a yönelik son saldırısının, bu ülkeler arasında Washington’a olan güveni ciddi şekilde sarsmasının ardından geldi.

Bu iddiaya karşın, Katar’ın Washington Büyükelçisi Meşal Hamad Al Sani, İsrail’in Doha’ya gerçekleştirdiği saldırıya karşı ABD’nin tepkisizliğini bir ihanet olarak nitelendirdi. Al Sani, Katar’ın o sırada Gazze’de ateşkes için müzakereler yürüttüğünü belirterek, “Bize ihanet edildi ve hedef alındık,” dedi. Siyonist rejimin Doha’ya düzenlediği saldırılar sırasında ülkenin Patriot savunma sistemlerinin harekete geçmemesine değinen Al Sani, “İsrailliler teknolojik bir üstünlüğe sahip. Bu nedenle Patriot sistemlerimizin çoğu başka yöne çevrilmişti. ABD ile müttefik olduğumuz ve İsrail’den böyle bir saldırı olmayacağına dair garanti aldığımız için bu durum bizi gerçekten şaşırttı,” ifadelerini kullandı.

İsrail hava kuvvetlerinin son saldırısında Doha’daki Hamas liderlerinin kaldığı yer hedef alınmıştı. Bazı İsrail medyası, operasyonun ABD hükümeti ve özellikle Donald Trump ile koordineli gerçekleştirildiğini iddia etti. Ancak İsrail Başbakanlık Ofisi bu iddiaları reddederek saldırının bağımsız bir şekilde yapıldığını duyurdu. Katar Dışişleri Bakanlığı ise saldırıyı korkakça ve suç teşkil eden bir eylem olarak kınayarak, bu tür saldırıların Katar vatandaşları ve sakinleri için ciddi bir tehdit oluşturduğunu bildirdi.

Görünüşe göre İsrail’in Katar’a yönelik saldırısı, Siyonist rejimin “yeni kötülük ekseni” olarak adlandırdığı bölgesel bir ittifaka karşı gerçekleştirilmiştir. İsrail’in Diaspora Bakanı Amichai Chikli, Türkiye, Katar ve Suriye’yi bu yeni kötülük ekseni olarak tanımlamıştı. Aşırı sağcı söylemleriyle bilinen bu İsrailli yetkili, işgalci rejime karşı şekillenebilecek yeni bölgesel bir ittifaktan duyduğu endişeyi dile getirerek, “Yeni kötülük ekseni Türkiye, Suriye ve Katar’dır. Bu yeni bir İran’dır,” ifadelerini kullanmıştı.

Ancak bu iddia, özellikle Suriye’nin yeni yönetiminin (Abu Muhammed el-Culani) uzlaşmacı tutumu, Türkiye’nin İsrail ile devam eden ekonomik ve ticari ilişkileri ve Katar’ın Gazze savaşında Mısır ve ABD ile birlikte arabulucu konumunda olması dikkate alındığında sorgulanabilir görünmektedir. Önemli olan şu ki, Siyonist rejim, bölgedeki ülkelerin – hatta ABD’nin müttefiki olan Katar gibi ülkelerin – en hafif eleştirisine dahi tahammül edememektedir. Bu çerçevede, Hamas liderlerinin Katar’da bulunmasını bahane ederek, Washington’un sahte arabuluculuk girişimi altında, Doha’ya hava saldırısı düzenleyerek onları suikastla ortadan kaldırmayı hedeflemiştir; ancak bu saldırı başarısız olmuştur.

Peki, saldırının büyük ihtimalle ABD ve Trump’ın bilgisi ve onayı dahilinde gerçekleşmiş olmasına rağmen, neden hala ABD’li yetkililer – özellikle Marco Rubio – Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin güvenliğine bağlı olduklarını iddia ediyorlar?

Bu soruya verilecek yanıt şudur: Netanyahu-Trump ikilisi şu anda İsrail ve ABD’de iktidarda ve bu tehlikeli ittifak, 2025 yılı başından itibaren yaşanan gelişmelerle birlikte, daha önce görülmemiş düzeyde maceracı ve saldırgan hamleler gerçekleştirebileceklerini açıkça göstermiştir. İran’a yönelik saldırı ve ardından Katar’a – Washington’un bölgede en yakın müttefiklerinden biri olan ve ABD’nin Batı Asya’daki en büyük askeri üssü olan Al Udeid Üssü’nün bulunduğu ülkeye – hava saldırısı bu tür örneklerden sadece ikisidir.

Anlaşılan o ki, Trump, Netanyahu’ya bölgedeki herhangi bir ülkeye karşı, İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiği sürece, yeşil ışık yakmıştır. Bu durum, ABD ile Körfez ülkeleri – özellikle Katar ve Suudi Arabistan – arasındaki güvenlik anlaşmalarına rağmen, Washington’un bu taahhütlerine bağlı kalacağına dair hiçbir garanti olmadığını göstermektedir. Zaten Marco Rubio’nun ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, onun güvenlikten kastı aslında İran’dan geldiği iddia edilen sözde bir tehdittir – yani İran korkusuna dayalı politik bir söylemdir.

Ancak son gelişmeler açıkça gösteriyor ki, bölgedeki asıl tehdit, uluslararası hukuk ve normları tamamen hiçe sayan İsrail rejiminden gelmektedir. İsrailli analistlere göre, 7 Ekim 2023’teki "Aksa Tufanı" operasyonundan bu yana, İsrail’in ulusal güvenlik doktrini değişmiş ve artık potansiyel tehditlere karşı bile beklemeden doğrudan saldırı gerçekleştirme stratejisi benimsenmiştir. Bu çerçevede İsrail, geçen iki yıl içinde eşi benzeri görülmemiş saldırılarla bölge ülkelerine karşı agresif bir tavır sergilemiş; Gazze, Lübnan, Suriye, Yemen, İran ve son olarak Katar olmak üzere toplam altı Batı Asya ülkesini hedef almıştır.

Aslında Katar’a yönelik saldırı, Türkiye gibi diğer ülkeler için de ciddi bir uyarı işareti niteliğindedir.