İşgalcilerin Kurtarıcıları; Amerikalı Askerler Paris’i Nasıl Cehenneme Çevirdi
Parstoday – İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Paris özgürlüğüne kavuştu, ancak korkudan değil; Amerikalı askerler, kurtarılmış bu şehri suç, yağma ve kanunsuzluk sahasına dönüştürdüler.
Resmî savaş anlatıları, Amerika’yı Avrupa özgürlüğünün kurtarıcısı olarak sunar; fakat tarihî belgeler bambaşka bir tablo çizer. Parstoday’in aktardığına göre, Charles Glass’ın “Deserter: The Hidden History of World War II” (Savaş Kaçakları: 2. Dünya Savaşı’nın Gizli Tarihi) adlı belgesel araştırma kitabına dayanarak, 1944’te Paris’in kurtuluşunun ardından binlerce Amerikalı asker barışı korumak yerine, suç, yağma ve şiddet dalgasının failleri hâline geldi. Özgürlüğün simgesi olması beklenen Paris’in kurtuluşu, aslında özgürlük bayrağıyla şehre giren güçlerin elinde yeni bir ahlaki çöküş ve kanunsuzluk döneminin başlangıcı oldu.
Fransa ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkiler 18. yüzyıldan bu yana iş birliği ile güvensizlik arasında gidip gelmiştir. Amerikan Devrimi sırasında Fransa, maddi ve askerî yardımlarıyla devrimcilerin zaferinde kilit rol oynamıştı. Ancak Paris’in asıl motivasyonu Amerikan özgürlük ideallerine duyduğu sempati değil, Britanya İmparatorluğu’nu zayıflatma arzusuydu. Bu pragmatik bakış, iki ülke arasındaki ittifakın uzun ömürlü olmasını engelledi.
1790’lı yıllardaki siyasi gerilimler sırasında Fransa Amerika’ya el uzattığında, Washington yönetimi bu çağrıya kayıtsız kaldı. Britanya ve diğer Avrupa güçleriyle savaş halinde olan Fransa, ABD’den destek bekliyordu; ancak Başkan George Washington tarafsız kalmayı tercih etti. Bu durum, “Yarı Savaş” (1798–1800) olarak anılan, resmî ilanı olmayan bir deniz çatışması dönemine yol açtı.
Amerikalıların Fransızlara yönelik “sadakatsizliği” tarihte birden fazla kez tekrarlandı; ancak nihayet II. Dünya Savaşı’nda ABD, Paris’in Nazi işgalinden kurtuluşuna katkı sağladı. Buna rağmen 1944’teki “kurtuluş” da karanlıktan uzak değildi. Tarihî kaynaklar ve History with a Twist sitesinde yayımlanan “How American Deserters Brought Terror to Paris in World War II” başlıklı makale, bu olayın daha az konuşulan yüzünü ortaya koyuyor: Paris’in özgürleşmesinden sonra dehşet saçan Amerikan kaçak askerlerinin suçları.
1944 yılında Fransız siviller, merhamet göstermeyen; hırsızlık, saldırı, tecavüz ve cinayet gibi suçları rahatlıkla işleyen askerlerden korkarak evlerine ve iş yerlerine sığındılar. Ancak bu askerler Naziler değildi — eski Amerikan askerleriydi. Organize çeteler halinde sokaklarda dolaşarak terör estiriyorlardı.
Yazara göre, savaş sırasında yaklaşık 50.000 Amerikalı ve 100.000 Britanyalı asker ordudan firar etti. Glass’ın kitabına dayanan bu veriler, Amerikan askerî tarihinin en şiddet dolu ve utanç verici olaylarından birini gözler önüne seriyor.
Haziran 1944 ile Nisan 1945 arasında, ABD ordusu 7.900’den fazla suç dosyası inceledi. Bu vakaların %44’ü tecavüz, kasten ya da istemeden adam öldürme gibi şiddet suçlarıydı; geri kalan %60’ı ise hırsızlık, ev soygunu ve isyanla ilgiliydi.
Whitehead adlı bir çete üyesinin itirafına göre:
“Kamyonları çalıyorduk, yüklerini satıyorduk, sonra o kamyonlarla depoları ve başka malları yağmalıyorduk.”
Bu çete, savaş taktiklerini sivillere ve askerî hedeflere yönelik soygunlarda kullanıyor, kimse onlara engel olamıyordu. Suç dalgaları Belçika’ya kadar yayılmıştı. Whitehead, sadece altı ayda payına düşen ganimetin 100.000 dolar civarında olduğunu tahmin ediyordu.
Whitehead’in hikâyesi, Charles Glass’ın kitabında yer alan onlarca benzer örnekten yalnızca biridir. Bu öyküler, cephe tehlikesinden kaçan askerlerin, daha “kârlı” ama aynı derecede zalim bir suç yaşamına yöneldikleri gizli bir dünyanın kapısını aralıyor. Bu kez hedefleri Naziler değil, eski silah arkadaşları ve savaşın harap ettiği Paris’in sivil halkıydı.
Bu gizli savaş hikâyeleri, aslında Batı’nın filtresiz yüzünü yansıtıyor: çıkarlar söz konusu olduğunda, “özgürlük” iddiasındaki güçler, kendi müttefiklerine bile acımazlar.