ABD, Monroe Doktrini’ni Uyuşturucuyla Mücadele Gerekçesiyle Yeniden Mi Gündeme Getiriyor?
https://parstoday.ir/tr/news/world-i286220-abd_monroe_doktrini’ni_uyuşturucuyla_mücadele_gerekçesiyle_yeniden_mi_gündeme_getiriyor
Parstoday – Batı yarımkürede uyuşturucu kaçakçılığına karşı askeri operasyonların artmasıyla birlikte, Amerika’nın Monroe Doktrini’ni yeniden yorumlayarak bu mücadeleyi bölgedeki nüfuzunu genişletmek için bir araç olarak kullandığı değerlendiriliyor.
(last modified 2025-11-14T15:22:29+00:00 )
Kasım 14, 2025 17:03 Europe/Istanbul
  • ABD, Monroe Doktrini’ni Uyuşturucuyla Mücadele Gerekçesiyle Yeniden Mi Gündeme Getiriyor?

Parstoday – Batı yarımkürede uyuşturucu kaçakçılığına karşı askeri operasyonların artmasıyla birlikte, Amerika’nın Monroe Doktrini’ni yeniden yorumlayarak bu mücadeleyi bölgedeki nüfuzunu genişletmek için bir araç olarak kullandığı değerlendiriliyor.

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, sosyal medya platformu X’te yaptığı paylaşımda, Batı yarımkürede uyuşturucu kaçakçılığına karşı yürütülen askeri operasyonların yoğunlaştığını belirtti ve açıkça Amerika’nın geleneksel doktrinini hatırlatarak “Batı yarımküre Amerika’nın arka bahçesidir ve biz onu koruyacağız” ifadelerini kullandı.

Bu açıklama, Monroe Doktrini’nin “arka bahçeyi koruma” anlayışını yansıttığı gibi, Çin ve Rusya gibi küresel rakiplere de açık bir mesaj niteliği taşıyor. Hegseth’in bu paylaşımı, Latin Amerika’da artan askeri faaliyetler ve ABD Savunma Bakanlığı’nın son dönemdeki gelişmeleriyle doğrudan bağlantılı olarak değerlendiriliyor.

Bu durum, ABD’nin uyuşturucuyla mücadeleyi yalnızca güvenlik gerekçesiyle değil, aynı zamanda jeopolitik çıkarlarını pekiştirmek için stratejik bir araç olarak kullandığı yönündeki eleştirileri güçlendiriyor.

Bu haber, Dış İlişkiler Konseyi (CFR) gibi medya kuruluşları tarafından hemen yayımlandı ve Washington’un dış politikasında saldırgan bir dönüşüme işaret etti. Uyuşturucuyla mücadele, bölgedeki nüfuzun yeniden kazanılması için bir gerekçe olarak kullanılıyor. Bu nüfuz genişletme girişiminin gerekçeleri, büyük ölçüde Amerika’daki iç uyuşturucu krizine dayandırılıyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı raporlarına göre, Latin Amerika’dan gelen kokain ve fentanil kaçakçılığı, Amerika’da yılda 100 binden fazla ölüme neden oluyor. Ocak 2025’te Beyaz Saray’a yeniden geçen Trump yönetimi, bu sorunu “narko-terörizm” düzeyine yükseltti ve bunu ulusal güvenliğe doğrudan bir tehdit olarak tanımladı.

Eylül 2025’te Trump, Kolombiya, Meksika ve Venezuela gibi önemli geçiş ülkelerini hedef alan bir kararname yayımladı ve askeri operasyonlar için büyük bütçeler tahsis etti. Kasım 2025’te Hegseth tarafından duyurulan “Güney Kalkanı Operasyonu” bu yaklaşımın çarpıcı bir örneği oldu. Bu operasyon, Güney Amerika’da narko-teröristleri ortadan kaldırmak amacıyla takipçi dronlar, deniz robotları ve özel kuvvetlerin konuşlandırılmasını içeriyor.

Stratfor’un öngörülerine göre, Amerika’nın uyuşturucuyla mücadele operasyonlarının kapsamı 2026 yılında Karayipler ve Güney Amerika’ya kadar genişleyecek. Uluslararası Kriz Grubu gibi eleştirmenler, bu operasyonların siyasi müdahalelere zemin hazırlayabileceği uyarısında bulunuyor. Özellikle Venezuela’da, Washington yönetimi Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu uyuşturucu kartellerini desteklemekle suçluyor.

Bu politikanın daha derin katmanları ise jeopolitik boyut taşıyor. ABD, Çin ve Rusya’nın Latin Amerika’daki artan etkisine karşı koymayı hedefliyor. Bölge, zengin doğal kaynakları ve stratejik konumuyla büyük güçlerin rekabet alanına dönüşmüş durumda. Geleneksel nüfuzunu kaybeden ABD, uyuşturucuyla mücadeleyi rakiplerini sınırlamak için bir araç olarak kullanıyor.

Ekim 2025’te Pentagon, Karayipler’de bir özel anti-narkotik birimi kurdu. Bu birim, hem uyuşturucu kartellerinin faaliyetlerini hem de Çin ve Rusya’nın bölgedeki etkisini izlemeyi amaçlıyor. ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, gazetecilere verdiği demeçte, Amerika’nın Latin Amerika’daki Rusya, Çin ve İran etkisini bertaraf etmeye kararlı olduğunu belirtti ve bu yaklaşımı “Amerika’nın arka bahçesini koruma stratejisinin” bir parçası olarak tanımladı.

Çin, bölgedeki başlıca rakip olarak Latin Amerika ve Karayipler ile geniş ekonomik ilişkiler kurmuştur. Çin Gümrük İdaresi verilerine göre, Çin’in bu bölgeyle ikili ticareti 2024 yılında 515 milyar dolara ulaşmış ve önceki yıla göre %14 artış göstermiştir. Bu rakam 2025’te 518 milyar dolara çıkarak Çin’i Amerika’dan sonra bölgenin ikinci büyük ticaret ortağı konumuna getirmiştir. Çin’in Latin Amerika’daki doğrudan yatırımları da 2024 yılında 14.71 milyar dolara ulaşmıştır. Bu yatırımların büyük bölümü altyapı, enerji ve teknoloji alanlarına yöneliktir.

Amerika, Çin’in bölgedeki bu ekonomik nüfuzunu bir güvenlik tehdidi olarak değerlendirmekte ve Pekin ile iş birliği yapan hükümetlere baskı uygulamak için uyuşturucuyla mücadele yaptırımlarını kullanmaktadır.

Rusya ise Çin’e kıyasla daha sınırlı ekonomik etkiye sahip olsa da, Latin Amerika’daki varlığını askeri araçlarla sürdürmektedir. Rusya’nın Venezuela ile ticareti 2024 yılında 1.2 milyar dolara ulaşmıştır, bu ticaretin büyük kısmı silah satışına dayanmaktadır. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitisi (SIPRI) verilerine göre, Rusya’nın bölgeye silah satışı azalma eğilimindedir; ancak Küba, Nikaragua ve Venezuela ile askeri iş birliği devam etmektedir.

Venezuela, 2020–2022 yılları arasında askeri teçhizatının %85’inden fazlasını Moskova’dan temin etmiştir. Bu alımlar arasında savaş uçakları, tanklar ve hava savunma sistemleri yer almaktadır. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS) tarafından yayımlanan bir rapora göre, Rusya 2025 yılında Latin Amerika ile askeri diplomasisini artırmıştır.

Amerika, uyuşturucu kartellerine yönelik saldırılarını yoğunlaştırarak bu mücadeleyi bölgedeki askerî varlığını artırmak için bir gerekçe olarak kullanıyor. Bu yaklaşım, Monroe Doktrini’ni yeniden canlandırma çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Ancak, 21. yüzyılın 3. on yılında dünya ve Batı Yarımküre’nin siyasi ve toplumsal koşulları, 19. yüzyılın başındaki dönemden oldukça farklıdır. O dönemde ABD, Latin Amerika’yı kendi “arka bahçesi” olarak görüyordu./