Kadın da kadın değil, erkek de erkek değil
https://parstoday.ir/tr/news/world-i287708-kadın_da_kadın_değil_erkek_de_erkek_değil
Parstoday – Batı, kadın ve erkeğin eşitliğini iddia ederek toplumu cinsiyet karışıklığı ve hatta kadın-erkek rollerinin tersine dönmesine kadar götürdü.
(last modified 2025-12-07T07:43:42+00:00 )
Aralık 07, 2025 09:35 Europe/Istanbul
  • Kadın da kadın değil, erkek de erkek değil

Parstoday – Batı, kadın ve erkeğin eşitliğini iddia ederek toplumu cinsiyet karışıklığı ve hatta kadın-erkek rollerinin tersine dönmesine kadar götürdü.

Parstoday’in aktardığına göre, son yıllarda sık sık, Batı kültürünün “aşırı kadınsı” hale geldiği iddia edilmiştir. Bu iddia, erkeklerin zayıflığı, aile krizleri ve aşırı toplumsal hassasiyetleri, kadınsı etkilerin artmasına bağlamaktadır. Ancak The Federalist dergisinde sunulan bir analiz farklı bir bakış açısı önermektedir: Asıl sorun kültürün kadınsılaşması değil, “gerçek kadınsılığın çöküşü” ve “erkeğin zayıflatılmasıdır”. Toplum ne kadınsı özellikleri artırıyor ne de erkekliği güçlendiriyor; her iki kutup da kaybolmakta ve bu durum, rollerin tersine dönmesine ve karışıklığa yol açmaktadır.

Bu çöküşün ilk işareti, yaygın doğurganlık krizidir. Makalede belirtilen istatistikler, önemli bir kısmı genç Amerikalı kadınların çocuk sahibi olma isteği taşımadığını göstermektedir. Eğer kültür gerçekten kadınsı olsaydı, bu doğal annelik ve neslin devamı arzusu bu kadar zayıflatılamazdı. Kadınsılık, tarihsel ve doğal anlamıyla her zaman bakım ve annelikle bağlantılı olmuştur. Bu arzu geniş ölçekte kaybolduğunda veya tersine döndüğünde, toplumu kadınsı olarak nitelendirmek mümkün değildir; aksine “kadınlık kültürün merkezinden dışlanmıştır” demek gerekir.

Kamu kültüründe de görülen tablo, klasik kadınlıkla hiçbir ilgisi olmayan kadın figürleridir. Bunun açık örneği, seçmeler sırasında medyanın dikkatini çekmek için dar, vücut hatlarını gösteren ve abartılı kıyafetler giyen bazı ünlü kadınlar ve Trump destekçileridir. Hem liberal hem de muhafazakar dergiler bu durumu haberleştirmiştir. Bu gösteriler kadınlığın bir ifadesi olmaktan ziyade, bedenin görünürlük aracı haline geldiğinin ve piyasa mantığına tabi olduğunun göstergesidir. Bu ortamda, kadınlığın ayrılmaz unsurları olan edepli, ölçülü ve sınır koyma gelenekleri geri plana itilmiş ve yerini gösteriş ve medya kavgalarına bırakmıştır.

Makaleye göre bu durum sadece ünlülerle sınırlı değildir; Amerika’da geleneksel cinsiyet rollerini savunan ve klasik değerlere bağlı olduğunu düşünen aileler bile çoğu zaman farkında olmadan bu ahlaksız kültürel akıma katılmaktadır. Bu ailelerdeki ergen kızlar da çok kısa veya vücut hatlarını ortaya çıkaran kıyafetler giymektedir; bu çelişki çoğu zaman fark edilmemektedir. Bu tablo, baskın kültürün en muhafazakar aileler üzerinde bile etkili olduğunu göstermektedir.

The Federalist analizinde vurgulanan bir diğer önemli nokta, toplumun çocuklara karşı kayıtsızlığıdır. Günümüzde çocuklar, ailenin ve sosyal politikaların merkezinde olmak yerine, genellikle bireysel özgürlüğün önünde bir engel olarak görülmektedir. Bu bakış açısı, çocukların güvenliği, yetiştirilmesi ve önceliği üzerine kurulu doğal kadınlık ile tamamen çelişmektedir. Çocukları geri plana iten bir kültür, aslında kadınlığı da değersizleştirmektedir; çünkü kadın kimliğinin önemli bir kısmı annelikle bağlantılıdır.

Bu bağlamda, kriz kökleri netleşmektedir: “Roller tersine dönmüştür.” Kadınlar, erkekler gibi davranmaya teşvik edilmektedir: rekabetçi, ben merkezli ve uzun vadeli sorumluluklardan kaçan. Erkekler ise, erkekliğin sağladığı istikrar, yönelim ve sorumluluk bilincinden yoksun bir davranış tarzına yönlendirilmektedir. Bu durum, toplumu kadınsı yapmak yerine, her iki cinsin de çözülmesine yol açmaktadır. The Federalist bu durumu bir “cinsiyet kaosu” olarak tanımlamaktadır: Ne erkek ne de kadın olan, her iki kimlikten yoksun bir kültür.

Sonuç olarak asıl mesele aşırı kadınlık değil, “kadınlık ve erkeklik eksikliğidir”. Günümüz kadınları doğal kadınlıklarıyla geçmişe kıyasla daha az bağlantılıdır; erkekler ise erkeklik bütünlüğünden geçmişe göre daha yoksundur. Bu çift yönlü eksiklik, amaçsız erkekler ve endişeli kadınlardan oluşan nesiller doğurur; aileler kırılgan, ilişkiler istikrarsız ve kimlikler karmaşık hale gelmiştir.

Batı toplumunun kadınsılaşmadığını, kadınlıktan yoksun kaldığını anlamak, günümüzdeki birçok kültürel krizin yeniden yorumlanmasının anahtarıdır.