Avrupa’nın İnsan Hakları Değerleri Jeopolitik Çıkarlar İçin Feda Ediliyor mu?
https://parstoday.ir/tr/news/world-i287714-avrupa’nın_İnsan_hakları_değerleri_jeopolitik_Çıkarlar_İçin_feda_ediliyor_mu
Parstoday – Avrupa Parlamentosu’ndan bir grup milletvekili, Avrupa Birliği’nin dış politika sorumlusu Kaja Kallas’a gönderdikleri nadir bir mektupta, AB’nin Filistin halkına yönelik soykırımla iş birliğine son vermesini talep etti.
(last modified 2025-12-07T07:59:10+00:00 )
Aralık 07, 2025 09:38 Europe/Istanbul
  • Avrupa’nın İnsan Hakları Değerleri Jeopolitik Çıkarlar İçin Feda Ediliyor mu?

Parstoday – Avrupa Parlamentosu’ndan bir grup milletvekili, Avrupa Birliği’nin dış politika sorumlusu Kaja Kallas’a gönderdikleri nadir bir mektupta, AB’nin Filistin halkına yönelik soykırımla iş birliğine son vermesini talep etti.

Avrupa Parlamentosu milletvekilleri, “Avrupa Birliği, Filistin Halkına Yönelik Soykırımdaki İş Birliğine Son Versin” başlıklı bir mektup yayımladılar. Mektupta Kaja Kallas’a hitaben şu ifadeler yer aldı:"789 günlük soykırım ve 58 yıllık yasadışı işgalin ardından, Avrupa Parlamentosu’nun net bir mesaj vermesi gerektiğine inanıyoruz; Avrupa, iş birliğine devam edemez."

Yeşiller, Sol ve Sosyal Demokrat partilerden ve ayrıca Jaume Asens, Melissa Camara, Mark Botenga, Irene Montero ve Cecilia Estrada gibi isimlerden oluşan milletvekillerinin bu tutumu, Avrupa içindeki insan hakları değerleri ile dış politika uygulamaları arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor. Avrupa yasama organları, mektupta AB-İsrail iş birliği anlaşmasının askıya alınmasını, silah ambargosunun uygulanmasını, Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) kararlarına saygı gösterilmesini ve Filistin insan hakları kurumlarının korunmasını talep ettiler.

Avrupa Parlamentosu milletvekillerinin mektubu, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) ve Chatham House gibi düşünce kuruluşlarının yıllardır yaptığı uyarıların yankısıdır. Bu kuruluşlar, Avrupa devletlerinin İsrail’e desteğinin AB’nin insan hakları ilkelerini açıkça ihlal ettiğini ve Avrupa’nın uluslararası alandaki etik ve jeopolitik itibarını zayıflattığını belirtiyor.

Sahadaki gerçekler ise Filistin’deki insanlık felaketinin boyutunu gösteriyor. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) raporuna göre, yalnızca 25 Kasım – 1 Aralık tarihleri arasında Batı Şeria’da dört Filistinli, bunlardan biri çocuk olmak üzere, hayatını kaybetti. Bu yıl bölgedeki toplam Filistinli kayıp sayısı 227’ye ulaştı. Yaklaşık yarısı, son aylarda İsrail’in suçlu yerleşimcilerinin saldırılarının yoğunlaştığı Cenin ve Nablus şehirlerinde meydana geldi.

BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephan Dujarric, basın toplantısında İsrailli yerleşimcilerin günlük ortalama beş saldırı gerçekleştirdiğini ve yılbaşından bu yana Batı Şeria’nın 270’den fazla noktasında 1680’den fazla saldırının kaydedildiğini belirtti. Dujarric, uluslararası hukuka göre İsrail’in sivilleri korumakla yükümlü olduğunu ancak mevcut delillerin, hem bu görevde başarısız olunduğunu hem de işgal altındaki bölgelerde demografik yapının sistematik olarak değiştirildiğini gösterdiğini vurguladı.

Gazze’de de benzer bir yıkım ve insani acı tablosu söz konusu. İsrail ve Hamas, Ekim ortasında ateşkes ve esir takası anlaşmasını ilan etse de, raporlar Gazze’de kalan binaların bombardıman ve yıkımının devam ettiğini gösteriyor. Ateşkesin uygulanmasından bu yana 774 binden fazla yeni yerinden edilme vakası kaydedildi ve sadece son bir haftada 20 binden fazla kişi sel, bombardıman ve güvensizlik nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldı. International Crisis Group düşünce kuruluşu uzmanlarına göre, bu veriler “ateşkes içinde süregelen savaş yapısı” olarak tanımlanabilir; yani sınırlı araçlarla devam eden ancak insani sonuçları geniş bir çatışma söz konusu.

Carnegie Europe ve Bruegel analistleri, AB’nin bu kriz karşısındaki pasif tutumunun İsrail ve ABD’ye olan jeopolitik ve ekonomik bağımlılıktan kaynaklandığını düşünüyor. Oxford Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi, Kasım ayında yayımladığı raporda, AB’nin İsrail’e silah ihracatı veya çift kullanımlı teknoloji temini yoluyla “uluslararası soykırım ve suç sorumluluğu ihlali riski” altında olduğunu uyardı. Leiden Üniversitesi’nden Prof. Fiona de Lande, bu durumun “Avrupa’nın insan hakları söylemi ile siyasi uygulamaları arasındaki etik mesafenin giderek açıldığını” gösterdiğini ifade ediyor.

Öte yandan, Batı Şeria ve Gazze’deki insani kriz yalnızca can kayıplarıyla sınırlı değil. OCHA raporuna göre, son askeri operasyonlar sonucu Batı Şeria’nın kuzeyinde 95 binden fazla Filistinli yerinden edildi ve en az 17 bin kişi içme suyuna erişemiyor. Temel altyapılar, kanalizasyon ve elektrik şebekesi ciddi biçimde zarar gördü ve Cenin ile Tubas’taki okullar tatil edildi. Al-Shabaka düşünce kuruluşuna göre, bu durum İsrail’in Filistin toplumunun sosyal yapısını zayıflatma ve toprakların gayri resmi ilhak sürecini kolaylaştırma stratejisinin bir parçası.

Sonuç olarak, Avrupa milletvekillerinin mektubu, İsrail rejiminin Filistin halkına yönelik suç ve soykırıma karşı Avrupa devletlerinin sessizliğine etik bir tepki olarak değerlendirilebilir. The Intercept dergisinden Natasha Linard’a göre, bu sessizlik bile bir çeşit suça ortaklık anlamına geliyor. İki yıllık savaş, milyonlarca yerinden edilmiş insan, binlerce ölüm ve geniş çaplı yıkımın ardından temel soru şu: Avrupa Birliği, nihayet “değerler” ile “çıkarlar” arasında birini seçecek mi, yoksa Ukrayna’da insan haklarını savunan ancak Filistin’de sessiz bir gözlemci olan ikili politika çizgisinde mi kalacak?