Zelenskiy’nin Ukrayna’nın savaşta yetersiz kaldığını itiraf etmesi yenilginin kabulü mü?
Parstoday – Volodimir Zelenskiy’nin Ukrayna’nın Rusya’nın kontrolündeki toprakları geri alma konusunda yetersiz kaldığını alışılmadık biçimde itiraf etmesi, dört yıllık savaşın önemli bir dönüm noktası ve Washington’un Trump’ın barış planını kabul ettirmek için artan baskısının göstergesidir. Bu itiraf, Kiev’in “tam zafer” hayalinin sonunun ve zorunlu bir gerçekçiliğin acı başlangıcının işareti olabilir.
“Bugün, Kırım’ı ve Rusya’nın kontrolündeki diğer bölgeleri geri almak için ne gücümüz ne de müttefiklerimizin desteği var.” Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’nin bu açık ve net itirafı, Donald Trump’ın barış planını kabul etmesi için verdiği ültimatomdan sonra geldi.
Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri, neredeyse dört yıldır süren savaşın kaçınılmaz ve acı bir dönüm noktasına işaret ediyor. Zelenskiy’nin bu açıklaması, Kiev’in aylarca müttefikleriyle yaptığı kapalı kapılar ardındaki görüşmelerde gizlenen gerçeği gün yüzüne çıkardı. Zelenskiy, bu sözlerle aslında “1991’de uluslararası olarak tanınan sınırlarına kadar tüm toprakların geri alınması” yönündeki idealist ve resmî tutumu sahadaki ve jeopolitik gerçekliklerin gölgesine terk etmiş oldu.
Zelenskiy’nin Rusya’nın işgali altındaki toprakları geri alma konusundaki yetersizliğini kabul etmesi, Washington’dan gelen benzeri görülmemiş baskı ortamında dile getirildi. Financial Times’ın haberine göre, Beyaz Saray’ın özel temsilcileri Zelenskiy’i iki saat süren bir görüşmede, Donald Trump’ın önerdiği barış planına “birkaç gün içinde” yanıt vermeye zorladı. Trump’ın “Noel’e kadar anlaşma” çerçevesi, ABD Başkanı’nın Ukrayna dosyasını ikinci başkanlık döneminin ilk büyük dış politika başarısı olarak kapatma kararlılığını gösteriyor.
Bu denklemde Zelenskiy kendisini ölümcül bir çıkmazda buluyor: “Ne Ukrayna topraklarından vazgeçmeyi reddedebiliyor ne de Amerikan tarafının önerisini geri çevirebiliyor.”
Zelenskiy’nin Avrupalı müttefiklerle istişare ederek zaman kazanmaya ve kendi “barış planını” şekillendirmeye çalışması, bir pazarlık gücünden ziyade stratejik bir çaresizliğin göstergesi. Zelenskiy, Amerika’nın tam ve koşulsuz askeri ve mali desteği olmadan Avrupa’nın bu boşluğu tek başına dolduramayacağını çok iyi biliyor.
Rusya da hazır olursa enerji alanında ateşkese hazır olduğu yönündeki iddiası, esneklik göstermek ve manevra alanı yaratmak için bir çaba olarak görülebilir. Ancak bu hamleler, Washington’un doğrudan ve acil baskısı karşısında gölgede kalıyor; öyle görünüyor ki ABD mümkün olan en kısa sürede bir anlaşma yapmakta kararlı.
Zelenskiy’nin NATO hakkındaki itirafı da bu zorunlu gerçekçilik zincirinin bir halkasıdır. “Ne ABD ne de bazı diğer ülkeler şu anda Ukrayna’yı NATO’da görmek istiyor” sözleri, Kiev’in uzun süredir arzuladığı güvenlik garantisi olan NATO üyeliği için de net bir perspektif bulunmadığını gösteriyor. Bu durum, Ukrayna’nın tam ölçekli direnişinin stratejik mantığını sorguluyor; zira bu direnişin nihai vaadi, Batı’ya entegrasyon ve kalıcı güvenlikti.
Bu aşamada yaşananlar, “tam zafer için savaş”tan “müzakere masasında en iyi konumu elde etmek için savaş” paradigmasına geçişi ifade ediyor. Bir zamanlar işgalciye karşı direnişin sembolü olarak sunulan Zelenskiy, şimdi ulusunun meşru toprak talepleri ile büyük müttefikinin sert talepleri arasında denge kurmak zorunda olan bir ara bulucu rolüne itilmiş durumda; üstelik bu büyük müttefikin motivasyonları değişmişken.
Zelenskiy’nin, ABD’nin tek taraflı bir adım atması halinde “Batı’nın birliğinin dağılması” endişesi, aslında tamamen yalnız bırakılma ve sahada ortada kalma korkusudur. Artık mesele Ukrayna’nın hangi toprakları geri alabileceği değil; bu gerçeği kabul etmesi karşılığında hangi güvenlik garantilerini ve hangi yeniden inşa perspektifini müttefiklerinden elde edebileceğidir. Bu soruya verilecek yanıt, Ukrayna’nın gelecek on yıllardaki kaderini belirleyecektir.