Avrupa'nın Hasta Adamı Ölmek Üzere! Almanya Ekonomik Çöküşün Eşiğinde
Parstoday – Almanya Sanayi Konfederasyonu Başkanı, ülke ekonomisinin 1949’da Federal Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana benzeri görülmemiş yapısal bir krizle karşı karşıya olduğunu belirterek uyarıda bulundu.
İtalyan gazetesi Corriere della Sera'nın haberine göre, Almanya Sanayi Konfederasyonu Başkanı’nın “ülkenin 1949’dan bu yana en kötü ekonomik kriz içinde olduğu” yönündeki uyarısı, Almanya ekonomisinin derin bir yapısal krize girdiğinin göstergesi olarak değerlendiriliyor. Parstoday, bu İtalyan gazetesinin 16 Aralık 2025’te yayımladığı haberin özetini aktarıyor.
Gazete, önceki durgunlukların aksine, bugünkü sorunun geçici bir büyüme düşüşü değil; sanayi ihracatına dayalı, ucuz enerji ve teknolojik üstünlük temelli ekonomik modelin aşınması olduğunu vurguluyor. Bu durum açıkça gösteriyor ki Almanya, yalnızca bir büyüme düşüşüyle değil, “kendi modelinin temellerinin aşınmasıyla” karşı karşıya.
60’lı ve 70’li yıllardaki petrol krizi, 90’lardaki Almanya'nın birleşmesi ve 2008 küresel mali krizinin aksine, bugünkü kriz “döngüsel ya da geçici değil.” 2025 yılına ait veriler bu gerçeği ortaya koyuyor: Ekonomik büyüme neredeyse sıfır; yaklaşık 3 milyon işsiz var; ve 2019’daki pandemi öncesi seviyeye kıyasla 500 binden fazla sanayi işi kaybedilmiş durumda. Bu rakamlar, Almanya ekonomisinin belkemiği olan sanayinin kalıcı bir küçülme sürecine girdiğini gösteriyor.
Bu krizin merkezinde otomotiv sektörü yer alıyor; yalnızca istihdamın motoru değil, aynı zamanda “Almanya’nın teknolojik gücünün simgesi” olan bir sektör. Burada zaman faktörü özel bir önem taşıyor: “Son 20 yılda” Çin, Almanya’nın büyüme temelini oluşturan modeli kademeli olarak benimsedi ve yeniden üretti. Berlin’in stratejik varsayımı, küresel iş bölümünün sürdürülebilir olacağı yönündeydi: Almanya teknoloji ve makineleri sağlayacak, Çin ise kitlesel üretim ve tüketim pazarını oluşturacaktı. Ancak bu varsayım fiilen çöktü; Çin bugün yalnızca bir üretici değil, aynı zamanda elektrikli araçlar, batarya, makine üretimi ve kimya gibi “ileri sanayilerde Almanya’nın doğrudan rakibi” haline geldi.
Bu dönüşüm, Almanya’da üretim maliyetlerinin hızla arttığı bir döneme denk geldi. Enerji krizi ve Ukrayna savaşının ardından Almanya’da elektrik fiyatları, Amerika ve Çin’in neredeyse iki katına çıktı. Şirket vergileri ise yüksek seviyelerde kalmaya devam ediyor. Bu durum, enerji yoğun sektörlerin rekabet gücünü ciddi şekilde düşürürken, üretimin yurt dışına taşınması yönündeki eğilimi artırıyor; bu da “geri döndürülemez sanayisizleşme riski” olarak tanımlanıyor.
Krizin jeopolitik boyutu da belirleyici bir rol oynuyor. Almanya’nın Rusya’ya yönelik derin korkusu, kamuoyunda ve sanayi çevrelerinde açıkça dile getiriliyor ve bu durum yeniden silahlanma ile savunma harcamalarının öncelik kazanmasına yol açıyor. Güvenlik açısından anlaşılır olan bu yönelim, siyasi kaynakları ve dikkati sanayi sektörünün iş ortamını acilen iyileştirmekten uzaklaştırıyor ve özel sektörde artan bir memnuniyetsizliğe neden oluyor.
Almanya’nın “Avrupa’nın hasta adamı” olarak tanımlanması, 2000’li yılların başında kullanılan bir etiketin hatırlatıcısı olsa da, bugün temel fark şudur: “Artık kademeli reformlar için zaman kalmamıştır.” Aşırı eğilimlere ve göçmen karşıtı yaklaşımlara yönelik uyarılar da buradan kaynaklanıyor; çünkü ihracata, açık pazarlara ve nitelikli yabancı iş gücüne bağımlı bir sanayi, ekonomik milliyetçilik ve içe kapanmışlıkla bağdaşmaz.
Almanya, 2025 yılında “bir ekonomik çağın sonu” olarak tanımlanabilecek bir dönüm noktasına ulaşmış durumda. Eğer derin yapısal reformlar, enerji maliyetlerinin düşürülmesi, bürokrasinin hızlandırılması ve Çin’le ilişkilerin yeniden tanımlanması hızla hayata geçirilmezse, 2019’da başlayan gerileme süreci bu on yılın sonuna kadar kalıcı hale gelebilir. Bu gerilemenin sonuçları yalnızca Almanya’yı değil, tüm Avrupa ekonomisini ve özellikle İtalya gibi başlıca ticaret ortaklarını da etkileyecektir./