Şafak’ta On Gün; İslam inkılabı, istikrar ve güven etkeni - 8
İran İslam inkılabının getirilerinden biri, Batı Asya gibi sürtüşmelerin fazla olduğu bir bölgede bölgesel güvenlik düşüncesini gündeme getirmesi ve bu hedefe ulaşmak için pratik adımlar atmasıydı.
Gerçekte İran İslam inkılabı yeni çağa yeni mesajları ile dünya genelinde parlayan yeni bir fenomendi. Bu inkılap İslam’ın siyasi öğretilerinden kaynaklanmıştı ve İmam Humeyni -ks- önderliği ve İran milletinin istek ve iradesi ile ta baştan İslami, ülkücü ve idealist bir inkılap oluğunu ve süper güçlerden bağımsız hür bir İran istediğini ortaya koydu. İran İslam inkılabı zulme boyun eğmediğini ve müstekbirlerin İran’a musallat olmalarına ve enerji ve doğal kaynaklarını talan etmelerine müsaade etmeyeceğini gösterdi. Nitekim İslam inkılabının doğuşu ile beraber istikbar karşıtlığı, sultaya hayır, Doğu ve Batı’dan bağımsızlık, Filistin gibi mazlum milletleri savunmak ve İsrail’i reddetmek ve dünya genelinde tüm özgürlükçü hareketleri desteklemek gibi yeni kavramlar gündeme geldi ve tüm bunlar İran İslam Cumhuriyeti’nin dış politikasının temel eksenlerini oluşturdu.
İran İslam inkılabı tüm dünyaya kendi ayakları üzerinde duracağını ve ne Doğu ve ne de Batı süper güçlerine İran’a el uzatmalarına müsaade etmeyeceğini anlattı. Bu yüzden bu inkılap izzet ve istiklal isteyen bir hareket olarak zulümden kurtuluş ve insani ve maneviyata doğru yücelişin habercisi oldu ve birçok gönlü kendi saflarına çekti. Nitekim bu inkılap zulüm altında olan Müslümanların gönüllerini aydınlatarak bu insanların dünya genelinde siyasi taleplerini arttırdı ve öz Muhammedi İslam’a yönelişin takviye olmasına vesile oldu.
Doğal olarak İslam inkılabı en başta ecnebilerin elini İran üzerinden kesti ve bağımsızlığı ve özgürlüğü üzerinde ısrar ettiği için müstekbirlerin düşmanlığının hedefi oldu. Nitekim İslam inkılabı zafere kavuşur kavuşmaz düşmanlıklar başladı.
İnkılabın başlarında İran’da etnik bağnazlığı körüklemek, inkılabın ilk günlerinden itibaren İran’ın etnik bölgelerinde bazı huzursuzluklara yol açtı, ancak İmam Humeyni’nin -ks- tavsiyeleri ve insanların basiret gözünü açması ve bu komplolarda düşmanların entrikalarını ifşa etmesinin ardından tüm bu fitneler yatıştırıldı ve İran milleti bir kez daha vahdet ve birlikteliğini ortaya koydu.
Ancak aynı günlerde Amerika ve müttefikleri daha büyük bir kumpasın hazırlığını yapmaya başladı. İran milletinin vahdetini bozamayan bu zümre bu kez Saddam rejimi üzerinden İran’a ağır bir savaşı dayattı. Böylece Saddam rejimi ve Baas ordusu Batılı devletlerin entrikaları ve 34 ülkenin destekleri ile İran İslam Cumhuriyeti’ne sekiz yıl süren bir savaşı dayattı.
Savaşın başlamasıyla beraber İran milleti tek yürek ve İmam Humeyni’nin -ks- tavsiyeleri ve hidayeti üzerine savaş cephelerine akın etti ve İslami İran topraklarını savunmaya başladı.
Bu savaş İran’ın güneyinde ve diğer bazı yörelerde kentlere füze saldırıları ile başladı. Ancak İranlı cesur gençler Allah ve vatan aşkı ile savaş meydanlarını doldurdu ve en ağır askeri ve iktisadi yaptırımların altında ve en asgari imkanlarla fedakarlık ve hamasetten en güzel örnekleri sergiledi. Bu gençler düşmanı vatan topraklarında atan ve ülkeye huzur ve güvenliği yeniden kazandıran büyük insanlar olarak ebedileşti.
Dayatılan savaş yıllarında maneviyat ve irfan zirvelerini fethetmek, en iyi ahlak örneklerini sergilemek ve ihlaslı ibadetler İranlı inkılapçı mücahitlerin davranışlarında tecelli elit ve bu manevi hazine daha sonraki kuşaklara emsal teşkil etti. İslami İran bu gençlerin sayesinde ve büyük önderlerinin hidayeti ile eşit olmayan ve bir tarafın süper güçlerce desteklendiği bir savaştan başı dik çıktı ve bir kez daha Amerika ve müttefiklerinin yanlış hesaplarını bozdu. Amerika ve müttefikleri İranlı fedakar gençlerin eli boş olsa bile yumruklarını sıkarak saldırganlara karşı dik duracağını ve vatanı savunacağını anladı.
Dayatılan savaşın son bulması ve İran İslam Cumhuriyeti gücünü ve güvenliğini temin edebileceğini sergilemesinden sonra düşmanlar bu kez İran’ın çevresindeki ülkeleri güvensizliğe sürüklemeyi ve bu durumu yavaş yavaş İran’ın içine yaymayı denemeye başladı. Ancak düşmanlar bu yolda da çıkmaza sürüklendi.
Gerçekte İran İslam Cumhuriyeti Kur'an'ı Kerim ayetleri ve İslam Peygamberi’nin -s- siyerine göre dış politikasında başta komşuları olmak üzere bölgede asla savaş peşinde olmadı, bilakis, sürekli bölgede barış, huzur ve istikrara vurgu yaptı ve bu yolda çaba harcadı.
İran’ın dış politikasında bölgeye dönük yeni politikası İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra İran İslam Cumhuriyeti nizamının politikalarında kendine yer buldu. Bölgeselcilik, genel anlamda başta Müslüman komşular olmak üzere bölge ülkeleri ile teamülleri arttırma anlamına gelen bir terimdir. Arap dünyası ile İsrail’in sözde barış süreci ve süper güçlere bağlı Arap rejimler ve küresel istikbarla mücadele, İran İslam Cumhuriyeti nizamını doğrudan bölge meseleleri ile bütünleştiren Batı Asya bölgesinin iki önemli konusuydu.
Saddam rejiminin devrilmesi ve Irak’ta Şia bir yönetimin işbaşına gelmesi de İran’ın bölgesel politikalarında dış politikasını takviye eden bir başka dönüm noktasıydı.
Amerika terör devleti bölgede art arda uğradığı ağır hezimetler ve bölgeye yönelik şom planlarında hüsrana uğradıktan sonra bölgede tekfirci IŞİD terör örgütünü kurarak bir yandan öz Muhammedi İslam’ın yaygınlaşmasını engellemeye ve öte yandan direniş ekseninde yer alan Müslüman ülkeleri yok etmeye çalıştı.
Aslında bu kanlı komplo 2014 yılında devreye sokuldu. IŞİD ilkin Suriye ve ardından Irak’ta güçlendi. IŞİD’in Irak ve Suriye’de güçlenmesinin ardından İran İslam Cumhuriyeti Irak ve Suriye devletlerinin resmi talepleri üzerine bu ülkelere askeri istişarelerde bulunmaya ve ayrıca Rusya gibi ülkelerin yardımı ile IŞİD’e karşı faaliyete başladı.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ta baştan IŞİD’in Amerika tarafından kurulduğunu belirterek bu örgünün bölge ülkelerinden atılması için aktif rol ifa etti.
İran IŞİD terör örgütü ile mücadele sürecinde bölgede aktif olan güçlere yardımcı olmaya başladı ve yüzlerce askeri müsteşarı bölgeye sevk etti. İran ayrıca Irak’ta Şia gönüllü güçlerini yapılandırdı. Bu güçlerin çoğu Irak ve Lübnan’da eğitim almıştı.
Iraklı ve Suriyeli komutanların da belirttiği üzere İran İslam Cumhuriyeti tekfirci IŞİD terör örgütü ile mücadelede etkili rol ifa etti. İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Kudüs Gücü Komutanı şehit General Kasım Süleymani Irak’ın başkenti Bağdat’ı IŞİD teröristlerinin saldırısına karşı savunma operasyonunu yönetti. Şehit General Süleymani Suriye’ye de gitti ve burada da yaptığı savaş planları ile IŞİD tehdidini Şam üzerinden bertaraf etti ve ardından IŞİD’in işgal ettiği bölgelerin kurtarılmasına yardımcı oldu.
Sonunda Iraklı, Suriyeli, Kürt, Lübnanlı, İranlı ve Afgan güçlerin el ele vermeleri ile birlikte ve düzenlenen zorlu harekatların ardından IŞİD’in işgal ettiği bölgeler bir bir kurtarıldı ve tekfirci örgütün dosyası tüm korkunç cinayetleri ile beraber dürüldü ve bölge yeniden huzur ve güvene kavuştu. IŞİD dağıldıktan sonra siyonist rejimin dönem savaş Bakanı Avigdor Liberman Hetzalia konferansında yaptığı konuşmada şöyle dedi:
Beşar Esad yönetimi İran’ın askeri yardımları olmadan ayakta kalamazdı ve hatta Rusya İran olmadan IŞİD’i yenemezdi.
Gerçekte bölgede istikrar ve huzurun korunması İran İslam Cumhuriyeti için her daim önemli bir konu olmuştur. İran hiç bir zaman bölgede hiç bir savaşı başlatan taraf olmamıştır. İran’ın dış politikası Müslüman ülkelerde iyi ilişki kurma temeline dayanmıştır. Ancak İran başkalarının saldırısına uğradığı zaman da asla sessiz kalmamış ve en ağır biçimde tepki vererek en ağır intikamı almıştır. Şimdi ve Amerika terör devleti İranlı büyük komutan General Kasım Süleymani’yi şehit ettikten sonra Amerika’nın kirli ve kara yüzü de daha belirgin hale geldi. Şimdi başta Irak olmak üzere bölge ülkeleri Amerika bölgede bulunduğu sürece bu bölge huzura kavuşmayacağını anlamıştır. Bu yüzden bölge ülkeleri Amerikalı terörist askerlerin bölgeyi terk etmelerini istiyor ve bu konuda İran bu ülkelere destek veriyor.