Gönüllü seferberler BESİC haftası- 3
(last modified Thu, 25 Nov 2021 18:48:48 GMT )
Kasım 25, 2021 20:48 Europe/Istanbul

Söze düşmanla mücadelede onlara sahayı daraltan cihatçıların Rabbinin adı ile başlamak istiyoruz. Bu yiğitler küçük cihat meydanına ayak basmadan önce büyük cihatta nefsine galip gelen ve içindeki kuşkuyu yakine çeviren ve Allah’ın dinine yarım eden yiğitlerdir.

Soyu Hz. Muhammed’e -s- uzanan ve salabetini Hz. Ali’den -s- miras alan arslan yiğitlere selam olsun.

Söze alemi galyana getiren bu cesur insanlara selam ederek başlıyoruz.

Düşmanlara sahaları daraltanların

Er meydanlarının Rabbinin adıyla

Yakin ehli olan yiğitlerin

Dine yardım edenlerin Rabbinin adıyla

Kasırganın kıyamına gıpta ettiği

Muhammed soyundan yiğitlerin adıyl

Ey yüce Rabbim, korkusuzca düşman saflarına dalan ve bu safları kıran, Hz. Ali’nin -s- Hayber kalesinin kapısını yerinden koparan ana, bedeni savaş meydanında kesilen ve param parça edilen kafaya Yemen ederiz; biz velimizle bağladığımız ahde canımız pahasına bağlı olduğumuz ve tüm işlerle ona uyacağımız üzerine yemin ederiz

Şehadet üzerine yemin etmek nedir, sen bilir misin? Bizim bildiğimiz, şehadet, ilahi insanların marifeti olduğudur. Ancak şehadetin ne olduğunu şehitlerden öğrenmek gerekir.

İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Kudüs Gücü’nün şehit komutanı ve ömrünün kırk yılına şehadeti aramakla geçiren General Hac Kasım Süleymani şöyle diyor:

Şehit düşmenin şartı, şehit olmaktır. Hiç kimse ilim öğrenmeden alim olamaz. Nasıl ki alim olmanın şartı ilim öğrenmekse, şehit düşmenin şartı da şehit olmaktır.

Peki ama, acaba şimdiye kadar nasıl şehit olarak yaşayabileceğimizi hiç düşündük mü? Bir şehidin yaşamı hangi eksen üzerinde şekillenir? Şehit neyi düşünür? Hayatta amacı nedir ve hedefine ulaşmak için hangi yolu seçer?

Eğer İslam mantığı ve kültüründen şehit ve şehadet kavramlarının anlamlarını anlayabilseydik, belki o zaman bu soruların cevabını daha rahat bulurduk.

İslam dininde özel olarak Allah yolunda İslam ve Müslümanların düşmanlarına karşı savaşan ve bu uğurda öldürülen kişiye şehit denir. Ancak şehit tabiri daha genel anlamda da kullanılır. Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’de şehit hakkında şöyle buyurur:

Allah'a ve peygamberlerine iman edenler, (evet) işte onlar, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nûrları vardır.

Yine İslam Peygamberi’nden -s- gelen bir rivayette şöyle buyurduğu ifade edilir:

Kim ilim öğrenme yolunda bu dünyadan ayrılırsa, şehittir.

Allah Resulü -s- bir başka yerde de şöyle buyurur:

Kim ölür ve içinde Al-i Muhammed’in sevgisi varsa, şehittir.

Dolayısıyla İslami kültürde bu ayetlere ve rivayetlere bakıldığında, imanı olan ve hakka inanan ve hakikat yolunda adım atar ve bu yolda ölen herkes şehit sayılır.

Yine bu genel anlamda kim ilahi görevi yerine getirme uğrunda öldürülür veya ölürse şehittir. Anlaşılan şehadetin mertebeleri var ve en büyük mertebesi İslam düşmanları ile cihatta ölmektir.

 

Bir zirveye ulaşmak için dağın eteğinden başlayarak tırmanmak gerektiği gibi, şehadetin en yüksek derecelerine nail olmak için de işe ilkin daha alt derecelere nail olmakla başlamalıyız. Bu, sevgili şehit komutanımız General Hac Kasım Süleymani’nin işaret ettiği noktadır. Yani şehit olarak ölmek için şehit olarak yaşamayı öğrenmeliyiz. Şehit yaşamak, ilahi görevleri yerine getirmek için yaşamaktır ve Allah tealanın bize verdiği ilk görev, kulluk hakikatini idrak etmek ve O’nu kulluk etmenin hakkını eda etmektir. Allah teala Kur'an'ı Kerim’de şöyle buyurur:

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

Allah’a kulluk etme yolunda ilk adım, var olan her şey, hatta insanın canı ve nefsi O’na ait olduğunu anlamaktır. Yani ancak her şey Allah’a ait olduğunu bilen ve inanan insan canını Allah yolunda feda edebilir.

Şehit yaşamanın temel direği, işlerde ilahi rızayı gözetlemektir. Şehit sürekli görevini ve bunu nasıl daha güzel ve daha iyi bir şekilde yerine getirebileceğini düşünür. Gerçi şehit için sonuç da önemlidir, ancak onun peşinde olduğu hakiki sonuç, ilahi rızadan başka bir şey değildir. şehit için fakir gani, hiç fark etmez; onun için eğer ilahi rıza varsa yenmek veya yenilmek birdir. Şehit ilahi rızaya, velev ki yaratanın rızası onun ölümünde ise, O’nun rızasına razıdır.

Eğer şehitsen, ölüm hayatın sonu olmadığını, bilakis makul hayatın önemli bir bölümünün başlangıcı olduğunu bilirsin. Şehadet bir nevi ölüm değil, akılcı yaşam için bir sıfattır. Şehadet büyük bir sorumluluğu üstlenmektir ve şehit, büyük ruhu ve kutsal hedefi olan biridir. Şehit çabasını kişisel çıkar için değil, hak ve hakikat ve fazilet uğruna sarf eder.

Şehadet taleplik ise toplumun fedakarlığa ihtiyaç duyduğu alana ayak basmak ve kişisel maslahat ve çıkarları umursamamaktır. Şehadet talep insan dünyevi bağlardan ve benlik çemberinden sıyrılır ve ilahi ülkülerin uğruna büyük bir aşkla ve hiç tereddüt etmeden ilerler.

İlahi görevlerin en önemli olanlarından biri, mazlumu savunmaktır. İmam Ali -s- ömrünün son anlarında evlatlarına zalimin düşmanı ve mazlumun yardımcısı olmalarını vasiyet etti. İmam Ali -s- mazluma destek vasiyetinde, mazlumun ne dinini ve ne de mezhebini şart koştu.

Mazlumu savunmak ve zalimle mücadele etmek, Allah yolunda cihat ruhudur. Şehit üstat Murtaza Mutahhari bu konuda şöyle diyor:

Bir kavimle iktisadi veya insan güçlerinden iş çekmek için savaşmak İslam dini açısından asla caiz değildir. İslam’a göre bu tür savaşlar bir nevi zulümdür. Cihat ancak savunma amaçlı ve gerçekte saldırıya karşı koyma amaçlı olursa meşru olabilir.

Oysa günümüzde başka milletlerin insani ve iktisadi güçlerini sömürmek için savaşmak geniş boyutlara ulaşmıştır. Günümüzde kültürel, iktisadi veya siyasi savaşlarda ülkelerin coğrafi sınırları zorlanmıyor, ancak ilahi hükümlerin sınırları, insaniyet sınırları, hürriyet ve adalet saldırıya uğruyor. Bu sessiz sedasız savaşlarda şehit gibi yaşamak oldukça zordur, zira zalimi mazlumdan ayırt etmek çok yönlü basiret ve bakış ister. Bu yumuşak savaşların meydanında bazen hatta bir mazlum, kendisine reva görülen zulümden bihaber olabilir. Şehit ise bu toz dumanlı meydanda asla yolunu kaybetmeyen kimsedir; zira onun için doğru yolu teşhis etmenin kriteri vardır ki o da gönlü ilahi nurla aydınlanan bir imamı ve bir önderi olmasıdır ve Allah teala ona itaat etmeyi vacip kılmıştır.

Kim Allah’ın gerçek kulu ise, gerçek bir BESİCİ ve yaşayan bir şehit olabilir. BESİCİ tüm varlığını feda eden, fakat velayetinden asla taviz vermeyen insandır. Bu insanların en bariz özelliklerinden biri Aşura günü Kerbela çölünde binlerce kişiden oluşan düşman ordusuna sırt çevirmeyen ve İmam ve önderlerini yalnız bırakmayan özellikleridir. Kendisi ilahi nurun tecellisi olan İmam Hüseyin -s- Aşura günü kendisi ve arkadaşlarının kanı ile fedakarlık ve şehadet kültürünü yazdı ve insanlara insaniyet ve hürriyet dersi verdi. Bizler de bu kültürü korumak için velayetsiz ve imamsız ümmetin insaniyeti yüceltemeyeceğini ve iktidarı ve salabeti olamayacağını unutmamalıyız.

 

Günümüzde dünya müstekbirleri İslam dünyasına açtıkları soğuk savaşlarda ümmeti imamından ayırmaya çalışıyor, zira imamsız ümmeti yola getirmek ve istenilen yöne yönlendirmek çok kolaydır. Ancak eğer bir ümmet imamını ve velisi tanır ve ona itaat etmekte kesin kararlı olursa, artık hiç bir güç bu ümmeti yenemez. Ve hakiki BESİCİ’ler bu uyanık ümmetin bayraktarıdır. Bugün bu ümmet dünya genelinde uyanmaya başlamıştır. Mustazaflar gönüllü seferberliği, Hizbullah, Haşdi Şabi, Hamas, Ensarullah ve diğerleri bu ümmetin birer parçasıdır. Ve nice adsız gücün kalbi, zulümle mücadelede İmam Hüseyin’e -s- uyan bu ümmete katılmak için atmaktadır.

Ey yüce Rabbimiz, senden bizim de adımızı Hz. Hüseyin -s- ümmetinin arasında kaydetmeni niyaz ediyoruz. Amin.