Recai ve Bahüner; Fasıklarla savaşta silah arkadaşları
Şehit Recai ve şehit Bahüner, ortak ülküleri yüzünden günden güne birbirine daha çok yaklaşan ve iki eski dost ve iki kadim arkadaş haline gelen iki saygın şehidimizdir.
Muhammed Ali Recai hş. 1312 yılında İran’ın Kazvin kentinde dünyaya geldi. Babası esnaftı ve Kazvin çarşısında kumaş satıyordu. Muhammed Ali henüz dört yaşındayken babasını kaybetti ve böylece kendisinden on yaş daha büyük olan ağabeyi çalışmaya başladı. Annesi de sabahtan akşama kadar fındık, badem ve ceviz kırmakla uğraşıyordu, fakat elleri aşırı çalışmaktan nasır bağlamıştı.
Şehit Muhammed Ali Recai o günleri şöyle anlatıyor:
13 yaşıma geldiğimde Tahran’a göç ettim. Tahran’da ilkin sıradan işleri yapıyordum. Bir süre işportacılık yaptım, çırak oldum ve bundan çok da mutluydum, zira henüz çocuk yaştayken, Tahran’ın Güney mahallelerinde yoksulların yaşamı ile tanıştım. O dönemde bir sebepten ötürü işportacıları toplamaya başladılar. Ben de ilkokul mezunu olarak hava kuvvetlerine katıldım. Hava kuvvetlerinde hizmet etmeye paralel olarak eğitimime de devam ederek liseyi bitirdim. Bu arada Talagani beyle tanıştım, kendisi bana öğretmenlik yolunu gösterdi, gerçi subay da olabilirdim.
Şehit Muhammed Cevad Bahüner de hş. 1312’de İran’ın Kirman kentinin çok eski ve yoksul bir mahallesi olan Mahalleşehir adında bir mahallede dünyaya geldi. Muhammed Cevad’ın babası basit bir esnaftı ve geliri çok düşüktü.
Muhammed Cevad liseyi bitirince Kum kentinin yolunu tuttu ve bura Kum dini ilimler merkezinde talebe oldu ve dini eğitim almaya başladı. Bu merkezde büyük üstatlar ders veriyordu ve Muhammed Cevad onların talebesi olmayı arzu ediyordu.
Muhammed Cevad fıkıh dersini Ayetullah Burucerdi’den ve Usul dersini de İmam Humeyni’den aldı. Ancak Muhammed Cevad, dini ilimler merkezinin dersleri ile yetinmedi.
Şehit Muhammed Cevad Bahüner de o günleri şöyle anlatıyor:
Akademik eğitimimi Tahran’da ve ilahiyat branşında sürdürerek tamamladım. Daha sonra hş. 1341 yılında Tahran’a taşındık ve yüksek lisans eğitimimi de talim ve terbiye branşında ve doktora derecemi de ilahiyat üzerinde tamamladım.
Şehit Recai ve şehit Bahüner, iki inkılapçı genç ve iki dosttu ve ortak anıları pehlevi rejiminin zindanlarında başladı ve yaşamlarının son anına kadar da yan yana durarak sonunda da birlikte şehit düştü. Bu iki dostun seçkin yönetim anlayışları İslam’a hizmet etmek isteyen bir çokları için ideal bir örnek oldu. İslam inkılabı gerçekleştiğinde Muhammed Ali Recai uzmanlık alanı olan öğretmenliğe yöneldi ve daha sonra Bazergan hükümetinin milli eğitim bakanlığına kefil olarak atandı.
Recai öğretmenlik mesleği hakkında şöyle diyordu: hepimiz kitapların yeniden hazırlanmasında sorumluluk hissetmeliyiz. Ülke genelinde tüm öğretmenlere ve kanaat önderlerine davetiyeler gönderdik ve bu önemli ve hayati ve inkılapçı konuya katılmalarını ve görüşlerini beyan etmelerini ve ders verilmemesi gereken müfredatı açıklamalarını ve yerine nelerin ders verilmesi gerektiğini de beyan etmelerini istedik.
Muhammed Ali Recai ilk parlamento seçimlerinde Tahran halkının milletvekili oldu. Eski dostu Muhammed Cevad Bahüner de milletvekili olmuştu, bu yüzden ortak çalışmaları daha da gelişti.
İlk cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Benisadr’ın ardından inkılapçı güçler hükümeti güvenilir birinin ele almasını istiyordu. Bu yüzden ve Benisadr’ın tüm sabotajları ve muhalefetine rağmen sonunda İslami Şura Meclisi Muhammed Ali Recai’nin başbakanlığına güvenoyu verdi. O günlerde İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei Tahran Cuma hatibi sıfatı ile okuduğu hutbede başbakanın seçilmesini inkılap için önemli bir gelişme niteledi. Ayetullah Hamanei şöyle dedi: biz bugüne kadar tam bir hükümet teşkilatımız yoktu, ama şimdi tamamlandı. Şimdi halkın seçtiği meclisin kabul ettiği bir hükümet ve bir kabine reisine kavuştuk. Öyle bir başbakana kavuştuk ki halk tarafından destekleniyor, seviliyor. Bu büyük bir başarıdır.
Evet, şimdi Recai Başbakan olmuştu ve yerde kalan bir çok işi sonuçlandırmalıydı. İşin zorluğu ta ilk günlerden kendini göstermeye başladı. Başbakan Recai halka hitaben yaptığı bir konuşmasında işe iyi başladıklarını ve inkılabın üzerinden geçen iki yılda işler yavaş yavaş rayına oturduğunu ve sorunların üstesinden gelebileceklerini vurguladı.
Recai konuşmasında şöyle dedi: bu inkılap ta zaferi için gözyaşı döken, dayak yiyen, şehit veren sizler uyanık olmalısınız. Yorumlarınızı bizim imkanlarımıza göre yapın. Biz şu iki yılda hatta belediye otobüslerini çalıştırmak için dua ediyordum. Biz böyle bir durumu devraldık. Tam iki yıl boyunca tüm kardeşlerimizin gece gündüz demeden aralıksız çabaları ülkeyi şimdiki duruma kavuşturdu. Şimdi kime emir vermek ve kimden emir almak gerektiğini öğrendikten sonra ülke bu konuma geldi.
Bu arada Başbakan Recai’nin eski dostu Bahüner de arkadaşına katıldı ve milli eğitim Bakanı oldu. Bahüner ilk açıklamasında artık milletvekili olmadığını ve Bakan olduğunu ve halka hizmet etmeyi umduğunu kaydetti. Hüccetülislam Bahüner aynı zamanda inkılap konseyi üyesiydi ve herkes ülkenin güvenliğini ve inkılabı korumayı kaygı ettiği engebeli ve zorlu günlerde Bahüner daha büyük meselelerle uğraşıyordu. Üniversitelerde kültürel inkılap gerçekleştirmek, Muhammed Cevad Bahüner’in İmam Humeyni’nin -ks- talimatı üzerine peşinde olduğu bu büyük işlerden biriydi.
Bahüner de konuşmasında şöyle dedi:
Biz sadece sosyal veya siyasi bir inkılap gerçekleştirmedik. Biz çok yönlü bir inkılap gerçekleştirdik ve bu inkılabın ruhu, kültürel inkılaptır ve bu inkılabın dayanağı, kültürel inkılaptır. Sorumlu ve İslam dinini seven öğrenciler ve hocalar ve zevk sahibi olan tüm kesimlerin bir araya gelmesi ve köklü kültürel değişim için gerekli olan merkezi kurması gerekir. Bu iş çok ağır bir iştir.
Öte yandan Recai hükümeti ciddi meselelerle uğraşıyordu. Bir yandan savaş başladı ve ülkenin işleri iyice düğümlendi. Öbür yandan münafıklar devlet erkanlarına nüfuz etme ve işleri aksatma peşindeydi, ancak Recai yönetimi münafıkların karşısında asla geri adım atmak niyetinde değildi.
Bu arada Recai’nin İran milletinin mazlumiyet sesini bütün dünyaya duyurmak için en uygun platform, BM güvenlik konseyi idi. Recai BM güvenlik konseyinin oturumunda şöyle konuştu:
Biz ülkemiz halk düşmanı Irak’ın baas rejiminin yaktığı ateşte yandığı bir sırada buraya gelmiş bulunuyoruz. Biz bu tribünün ardından dünya halkına ilan ediyoruz: Irak’ın askeri tecavüzü, Amerika elebaşılığında inkılabımıza karşı art arda kurulan komploların bir parçası olarak görmekteyiz.
Ancak savaş o günlerde ülkenin bir tek meselesi değildi. İnkılabın ilk yıllarında açık ortam, çeşitli örgütlerin sağda solda savaş ve kan akıtmalarına ve her köşede kendileri için bir mesele yaratmalarına zemin hazırlamıştı. İran’ın kuzeyinde Türkmen Sahra’da ve Gonbad Kavus’ta, Sistan’da ve Kürdistan’da başlatılan olaylar gözardı edilecek gibi değildi. Öte yandan biraz önce de belirtildiği üzere, münafıklar da devlet erkanlarına nüfuz etme ve işleri aksatma peşindeydi, ancak Recai yönetimi münafıkların karşısında asla geri adım atmak niyetinde değildi.
Recai münafıklar hakkında da şöyle dedi: Münafıklara gelince, şu nifak atanlar, onlar da müstekbirlerin sergilediği tutuma bakarak hangi çizgide olduklarını anlamaları gerekir. Bunlar sağda solda bir kaç bomba yerleştirerek rahatsızlık yaratırken artık maskeleri düşmüştür. Bunlar kesinlikle bu şartlarda Amerika Başkanı Rigan’ın işbirlikçileridir. Oysa halkı zayıflatmak, İslam düşmanlarını sevindirmekten başka bir sonucu olamaz.
Bu arada Cumhurbaşkanı Benisadr da Recai ile bir türlü uzlaşamıyor ve hatta resmi tribünlerde Başbakan aleyhinde konuşuyordu. 1981 yılına gelindiğinde münafıklar Benisadr’ın çevresinde toplanmaya başladı ve pratikte onu inkılap yörüngesinin dışına sürükledi. Tam o sırada İslami Şura Meclisi işe el koydu ve Benisadr’ı cumhurbaşkanlığından azletti.
1981’in Temmuz ayının sonlarına doğru ikinci dönem cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenlendi ve o sıralarda Başbakan olan Muhammed Ali Recai İran milleti tarafından Cumhurbaşkanı seçildi. Recai bu seçimlerde oyların %87 kadarını elde etmeyi başardı. Recai Cumhurbaşkanı olunca bu kez Muhammed Cevad Bahüner Başbakan olarak seçildi ve yeni kabine işe başladı. 1981 yılında bu ikili için en önemli mesele bütçe meselesiydi. Cumhurbaşkanı Recai halka hitaben yaptığı konuşmada o yılın bütçesini 3300 milyar Rial olarak açıkladı ve bunun 1000 milyar Rialı savaşa tahsis edildiğini belirtti. Recai, cari bütçenin yeterli olduğunu, ancak imar projeleri için ayrılan bütçenin yetersiz olması yüzünden sıkıntı çektiklerini vurguladı
İslam Cumhuriyeti partisi merkez binasına düzenlenen terör saldırısı ve Dr. Beheşti’nin şehit düşmesindan sonra münafıkların her türlü cinayetten çekinmedikleri anlaşıldı. Münafıklar belli bir plan çerçevesinde İslam Cumhuriyeti nizamının liderlerini suikastle ortadan kaldırmak istiyordu. Yeni hükümetin kuruluşu üzerinden henüz iki ay geçtiği bir sırada Recai ve Bahüner’ye yönelik suikast planı da hazırlanmıştı. hş. 8 Şehriver 1360 günü başbakanlık binası şehit Recai ve şehit Bahüner’i ağırladığı son gün oldu. Cumhurbaşkanı Recai, Başbakan Bahüner ve bazı sivil ve askeri ve güvenlik yetkilileri olağanüstü bir oturuma katıldığı sıralarda bir el çantasına yerleştirildiği belirtilen bir bombanın infilak etmesi, başbakanlık binasının birinci ve ikinci katlarının bazı bölümlerini tahrip ederek Cumhurbaşkanı Recai, Başbakan Bahüner ve bazı sivil ve askeri ve güvenlik yetkililerinin şehit düşmesine yol açtı.
Münafıklar İslam inkılabının önde gelen şahsiyetlerine suikast düzenleyerek İran milleti ile mücadele edebileceklerini zannediyordu. Oysa münafıklar gerçekten kördü, çünkü ne zaman bu millet şehit verdiğinde daha da birbirine kenetlendiğini göremiyordu. Recai ve Bahüner de fasık güçlerle savaş cephesinde iki silah arkadaşı gibi hareket eden ve bu uğurda şehit düşen insanlardı. Bu iki büyük şahsiyeti bir çok insan siyasi mevkilerinin dışında tanımıyor ve ancak yakın arkadaşları bu iki insanın ne kadar büyük insanlar olduğunu biliyordu.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei halka hitaben bir konuşmasında şehit Recai ve şehit Bahüner’in şahsiyetlerini anlatıyor ve her ikisinden iki eski dost olarak yad ediyor.
Şehidin kardeşi de kardeşi sırf mustazafların yanında yer aldığı ve emperyalizme karşı durduğu için şehit edildiğini belirterek şöyle diyor: bu iki büyük inkılapçının şehit düşmesi yolun sonu değildi. Bundan sonra da bir çok şahsiyet ve sıradan vatandaşlar terör çetesi münafıklarca şehit düştü. Gerçekte İran İslam Cumhuriyeti hiç bir zaman terörün telafi edilemeyen darbelerinden çok çekti ve bu yüzden İslam inkılabı zafere kavuştuğu ilk günden itibaren terör ve teröristlere karşı çıkarak mücadele etti. Küresel istikbar ise İran aleyhinde yürütülen teröre hiç bir tepki vermediği gibi hatta destekledi. Bu yüzden İran takviminde bu gün, terörle mücadele günü olarak adlandırılmıştır.