Mart 29, 2016 11:40 Europe/Istanbul

Namaz, Allah’ı anma ve O’nu zikretmektir. Namaz insana derin bir huzur verir.

Yüce Allah Rad suresinin 28. Ayetinde şöyle buyurur: Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur. Bu semavi hediyenin etki derecesi insanın huşu derecesi ve kalbi ile Allah çıkma durumuna bağlıdır. Bu yüzden imam Bagır (sa) şöyle buyurur: Tüm vücudunla namaz kıl, çünkü ona kalbinle yaptığın kadar mükâfatlandırılacaksın. Evet bugün kalbinin namaz sırasında ne denli bu ibadetle bütünleştiği hakkında konuşmak istiyoruz. Her bir ibadetin bir dışı bir de içi vardır. Namazın da bir dış görünüşü vardır ki namazın cismi ve vücudu gibidir ve bir de içi veya batını vardır ki bu da namazın ruhu gibidir. Bu ikilinin her birinin kendine özgü ahkâmı ve adabı vardır, öyle ki namaz bunları yerine getirdiğimiz takdirde doğru olur. Yani namazın görece hükümleri ve şartları yerine getirilmediği takdirde batıl sayıldığı gibi, batını ile ilgili adabı yerine getirilmemesi de kabul görmemesine sebebiyet verir. İnsanın namaz kılarken esas amacı olan yüce Allah katına yakınlaşmasını engeller. Namazla ilgili anlattıklarımız hakkında bir çok rivayet söz konusudur ve hemen hemen hepsinde namazın kabul görme derecesinin ne kadar kalbimizle eda ettiğimize bağlı olduğunu ve ona göre mükâfatlandırıldığını beyan eder. İmam Sadık (sa) şöyle buyurur: İnsanın kıldığı namazın yarısı, üçtü biri, dörtte biri veya beşte biri yükselir ve gerçekte kalbî ilgi ile okunan namaz yukarı gider. Gerçi namazı kalpten eda etmek, namazın doğruluk şartı değildir, yani kalbin katılmaması ile namaz batıl olmaz ve fıkhi veya şer’i açıdan bir sakıncası yoktur, fakat bu tür bir namaz ruhsuz bir beden gibidir ve gerçek bir namaz kadar etkili olmaz. Kuşkusuz namazın içten okunmuş olmasının bir şartı ve gerçekte namazın sırlarına ve sonuçlarına kavuşmanın tek yolu kalbimizle namaz okumamızdır. Eğer namaz kılan insan ne söylediğini ve kimin karşısında durduğunu biliyorsa ve eğer Allah-u Ekber yüreğinin derinliklerinden yükseliyorsa, o zaman dünya tüm cazibeleri ile onun gözünde küçülür ve değersiz olur. Enbiyaların ve evliyaların namaza durdukları ve tekbir çektikleri sırada tüm vücutları sarsıldığı ve titremeye başladıkları rivayet edilir. Sebebi sorulduğunda ise şöyle karşılık verilmiştir: Acaba kimin huzurunda durduğumuzu ve kime ibadet ettiğimizi biliyor musunuz? Kuşkusuz Yüce Allah da namazını bu şekilde kılanlar için büyük mükâfat belirlemiştir. Bu konuda İslam Peygamberi (sav) şöyle buyurur: Kim iki rekât namaz kılar ve o sırada zihni dünyevi her şeyden arınmış olursa yüce Allah günahlarını bağışlar. Günahların bağışlanması demek, kalbin her türlü günahtan ve kirlilikten arınması demektir. Öyle ki insan yüreğinde ilahi rahmet nuru hisseder ve bu mükâfat, asla paha biçilmez bir mükâfattır.   Namazı kalbimizle okumak için namaz kılan insanın Yüce Allah’la konuştuğunu ve O’na hamd ettiğini bilmesi gerekir. Bazen insan saatlerce yakınları ile oturup sohbet eder ve hiç yorulmaz ve rahatsızlık duymaz. Ama aynı kişi namaza durunca hemen halsizlik ve yorgunluk belirtileri görünmeye başlar. Bu durum, o kişinin kimin karşısında olduğunu ve kiminle konuştuğunu bilmemesinden kaynaklanır, çünkü eğer farkına varırsa o hali mutlaka değişecektir. Bu konuda Allah Resulü (sav) şöyle buyurur: Mümin bir kul namaza durunca Yüce Allah ona, namazı sona erinceye dek rahmetle bakar ve ilah rahmet gölgesi onun başından ta ufuklara kadar uzanır. Ey namaz kılan insan, eğer sen kimin sana baktığını ve kiminle konuştuğunu anlasaydın, başka hiç bir şeye bakmaz ve yerini asla terk etmek istemezdin. Namazda kalbin varlığının bir başka işareti, namaz sırasında okunan kelimelerin ve zikirlerin anlamını bilmektir. Bu konuda imam Sadık (sa) şöyle buyurur: Kim iki rekât namaz kılar ve ne söylediğini anlarsa, namazdan onunla Allah arasında her hangi bir günah kalmadan ayrılmış olur, çünkü Allah onun tüm günahlarını bağışlamıştır. Bu merhalede kalp dile tabidir. Eğer namaz kılan insan bu durumu kendi içinde pekiştirir ve sabit hale getirirse ve sürekli Allah’a yönelirse, o zaman tam iman ve yakin aşamasına gelir. Bu durumda dil kalbi izler, yani kalp hakiki imana ulaştığı için dil kendiliğinden zikretmeye başlar. 015