Mart 30, 2016 10:26 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde insanların zor veya kolay bir şekilde can vermelerinin sebeplerini irdelemek istiyoruz.

Geçen bölümde ölüm meleği Hz. Cebrail’in çeşitli insanların canını alırken nasıl göründüğünü anlattık ve dedik ki herkes dünyevi yaşam biçimine göre ölüm meleğini özel bir imajla görür. Şimdi ise mümin ve kafir insanların ölüm sırasında neler hissettiklerini ve nasıl can verdiklerini masaya yatırmak istiyoruz.

Ölüm anı herkes için zorlu anlardan biridir. Bu zorluk berzaha giriş anı için genel bir kaidedir ve her sıradan insan bu zorlukla karşılaşır. Ancak insanların iman derecesi ölümün zorlu veya kolay olmasını etkilediği de kesindir. Kuşkusuz her ne kadar insan fani dünyaya ilgisi fazla olursa, bu dünyayı terk ederken daha fazla hicran ve ayrılık zorluğuna katlanması gerekir. Fakat ölmek üzere olan insan için uhrevi değerler daha önemli olursa ve bu dünyaya ilgisi bir o kadar az olursa, ölüm sırasında ve ruhu bedeninden ayrılırken daha az zorluk çeker. Bir başka ifade ile böyle bir insanın maddi dünyadan ayrılırken çektiği zorluk, berzah alemine ayak basmaktan duyduğu haz ve zevkle kıyasla çok az ve önemsizdir. Gerçekte bu insan maddi beden zindanından kurtulur ve melekuti alemde kanat açmıştır.

Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’de çeşitli ayetlerde müminlerin ve kafirlerin ölüm anını ve ölüm şeklini beyan etmiştir. Bazı ayetlerde müminler müjdelenirken, bazı ayetlerde de kafirler ve müşrikler uyarılmıştır. Örneğin yüce Allah Yunus suresinin 62. Ayetinde evliyaları dünyevi ve uhrevi yaşamda hiç bir korku ve üzüntüleri olmayacağı konusunda müjdeler. Bu müjde evliyaların dünyevi, uhrevi, tüm yaşamları boyunca geçerlidir. Evliyalar, yaşamlarında çirkin ve uygunsuz amel işlemeyen insanlardır. Bu insanlar sürekli davranışlarını gözetler ve hesap gününü düşünür. Bu büyük insanlar bir an olsun amel mektubundan gafil olmaz ve sürekli nefsini tezkiye etmekle uğraşır ve içinde korku ve üzüntüye yer olmayan bir mertebeye ermiştir. İnsanın ölüm sırasında veya mezarda ve kıyamet gününde hissettiği zorluk ve azab işlediği kötü amellerinin sonucudur.

Yüce Allah evliyalar asla korkmadığını ve üzüntü duymadıklarını buyuruyor. Gerçekte üzüntü ve kader insanlarda geçmişte sahip olduğu ve sevdiği bir şeyle ilgili oluşur, şöyle ki o şeyi kaybedince üzülür ve kederlenir. Korku da insanın sevdiği şeyi kaybetme düşüncesinden kaynaklanır ve bu şeyi gelecekte kaybetmekten korkar ve kaygı duyar. Fani dünyaya aşırı derecede gönül bağlayan ve esasan yaşamlarını hayalleri üzerine inşa eden insanlar sürekli korku ve üzüntü içinde yaşar. Gerçekte bu kesim her an muzdarip ve kaygılıdır, çünkü sürekli malını mülkünü kaybetmekten korkar, oysa bu dünyadaki maddeye dayalı mal varlığını kaybetmek gayet doğal bir süreçtir. Çünkü madde sürekli değişim ve bozulma halindedir. Dolaysıyla dünyevi bağımlılıklar da sürekli değişir ve maddi mallar değişince veya yok olunca bunlara gönül veren insanlar ya üzülür ya da çok paniğe kapılır.

Ancak ilahi evliyalar gönüllerini dünya sevgisinden arındırmış ve ilahi kutsal kata doğru yol almaya başlamıştır. Bu insanlar deniz gibidir ve gönülleri her türlü kısıtlamayı çoktan aşmıştır. Nitekim bir denize biraz su ekler veya alırsanız, denizin suyunun niteliği ve niceliği pek değişmez. Oysa eğer örneğin küçük bir kasede bulunan suya biraz su ekler veya içinden biraz su alırsanız, her iki durumun etkisi hemen oracıkta belli olur. İnsan kendini madde alemi ile sınırlandırırsa, bu küçük kasenin haline benzer. Böyle bir insan eşini çocuğunu veya yakınlarını veya mevkiini veya malını kaybedince hemen üzülür ve mateme boğulur.

İmam Ali –s– evliyaların işareti hakkında şöyle buyurur: Evliyalar ilgi ve eğilimleri dünyanın batınına yönelik olan insanlardır, oysa sıradan insanların ilgi ve eğilim dünyanın görece haline yöneliktir. Evliyalar sürekli kalıcı işler ve ebediyetle uğraşır.

İmam Ali –s– bir başka yerde de şöyle buyurur: Evliyalar basiret gözü ve uyanıklık nuru ile kulaklarda, gözlerde ve kalplerde hidayet ve marifet ışığını yakan insanlardır. Evliyalar Allah’ın günlerini iyi amelerine fırsat olarak hesaplar ve hak tealanın hesap gününden korkar.

Dolaysıyla evliyalar bu dünyada ilahi emirleri uydukları ve tüm zorlukları geride bıraktıkları için ölüm anı, mezar ve kıyamet gününde her türlü zorluktan muaf tutulmuştur.

Şimdi bazı insanlar evliyaların korku ve üzüntüsü olmamasını onların ölüm biçimi ile ilgilendirebilir ve bazı müminlerin ve evliyaların görecede zorlu bir şekildi can verdiklerini, oysa bazı kafirlerin sakin bir şekilde öldüklerini söyleyebilir.

Gerçek şu ki ölüm biçimi, insanların ölüm anında korku ve üzüntüsü olup olmaması için uygun bir kriter değildir. Örneğin Firavun, mümine eşi Asye’yi çarmıha gerdi ve yakan güneşin altına koydu ve göğüsünün üzerine ağır bir taş bıraktı, ama Asye o halde bile yüce Allah’a ibadet ediyor ve Rabbinden kendine yakın bir yerde bir bina yapmasını niyaz ediyordu. Dolaysıyla insanların görecede ölüm biçimi onların iman derecesinin kriteri olamaz.

Ayet ve rivayetlere göre insanların ölüm biçimini dört şekilde tanımlamak mümkün. Bazı insanlar çok kolay can verir. Bu tür ölüm ve can vermek, yaşamında sürekli Allah’a ve peygamberine ve ehli beytine itaat eden mümin insanlar için söz konusudur. İmam Ali –s– şöyle buyurur:

İyilerin ölümü sırasında onlara öyle bir müjde verilir ki gözleri parlar ve ölüme ilgi duyar ve rahatça can verir.

İkinci ölüm biçimi hala bazı günahları ve hataları olan mümin insanlarla ilgilidir. Bu kesimin bu günahların izlerinden arınmaları gerekir ve belki de zorlu bir ölüm günahlarının keffareti yerine sayılır. Allah Resulü –s– şöyle buyurur: ölüm ve zorlukları müminlerin hafif günahlarını telafi etmek içindir ve böylece bu insanlar ölümden sonra başka cezaları yoktur ve pak bir şekilde Allah’ın huzuruna çıkarlar.

Üçüncü grup ise bazı kafirler ve zalimlerin ölüm biçimidir ki görecede rahat bir şekilde can verirler. Bunun sebebi ilahi adalettir, çünkü yüce Allah hiç kimsenin mükafatını velev ki kafir veya zalim olsun, çiğnemez. Öte yandan Allah teala ölümlerinden sonra kafirlere asla ihsanda bulunmama sözü vermiştir. Bu yüzden onların iyi ameli varsa mükafatını bu dünyada verir. Bu konuda İmam Sadık’tan –s– neden bazı dindar insanların zorlu bir şekilde can verdiği ve bazı dinsiz insanların çok rahat can verdiği sorulur. O hazret bu soruya şöyle karşılık verir: mümin insan ölüm sırasında katlandığı zorluk, varsa günahlarından arınması içindir ve böylece kıyamet gününe pak bir şekilde ayak basar ve ebedi sevabı haketmiş bir şekilde Allah tealanın karşısına çıkar ve eğer bir kafir kolay can vermişse, bunun sebebi, bu dünyada iyi amellerinin mükafatını almış olması içindir ve ahiret alemine ancak azabına sebebiyet verecek başka bir şey kazanamayacağı şekilde ayak basar.

Bu bağlamda İmam Bagır’dan –s– bir öykü rivayet edilir. buna göre İsrailoğullarının peygamberlerinden biri bir yerden geçerken mümin bir insanın can vermek üzere olduğunu görür. Bu adamın bedeninin yarısı bir duvarın altında ve diğer yarısı duvarın dışındaydı. O sırada vahşi hayvanlar adamın bedenini yırtıyor ve parçalıyordu. Peygamber bu sahneyi gördü ve üzülerek oradan geçti ve yolunda giderken bir kente verdi ve kentin fasık ve zalim hükümdarının öldüğünü öğrendi. Zalim hükümdarın cenazesi bir tahtın üzerine bırakılmış, etrafında mangallar yakılmış ve mangallardan hoş ve güzel kokular havaya yayılıyor ve ortamı hoş bir kokuyla örtüyordu. Bu manzarıyı da gören İsrailoğullarının Peygamberi Allah tealaya arz etti: Ey yüce Rabbim, ben senin adil bir Rab olduğuna ve hiç kimseye zulmetmediğine şahadet getiriyorum. O ilk adam senin mümin kulundu ve hatta bir göz kırpma süresi kadar sana ortak koşmadı, ama sen onun ölümünü o içler acısı şekilde mukadder buyurdun, fakat bu zalim hükümdar bir göz kırpma süresi kadar sana iman etmedi, ama sen onun ölümünü bu denli izzetli halde mukadder buyurdun. Nedir bunun sebebi? Yüce Allah tarafından vahiy nazil oldu ve şöyle buyurdu: Ey benim kulum, senin de söylediğin gibi ben adil bir hakimim ve kimseye zulmetmem. Birinci ölü benim yanımda bir günahı vardı. Ben de onun ölümünü ona göre mukadder buyurdum ki bana geldiğinde günahının cezasını çekmiş olsun ve böylece hiç bir günahı geride kalmasın. Ama bu zalim hükümdar da benim yanımda iyi bir ameli vardı, bu yüzden ben de onun ölümünü izzetli halde mukadder buyurdum ki onun iyi amelinin mükafatı olsun ve böylece bana gelince benden iyi ameli için hiç bir alacağı bulunmasın. 015