Mayıs 29, 2016 09:24 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde cennet ve cehennemi ele aldık. Kur'an-ı Kerim ayetlerine göre kıyamet gününde insanlar üç gruba ayrılır.

Bir grup gerçek müminlerdir ve doğrudan cennete girer. İkinci grup ise küfür ve nifak elebaşıları ve onları izleyenlerdir ve doğrudan cehennemi boylar. Üçüncü grup ise ne cennetlik, ne de cehennemliktir. Kur'an'ı Kerim ayetlerine göre bu grup çeşitli derecelere ayrılır.

Bugünkü sohbetimizi ise bu gruba ayırdık.

Evet, bundan önce de belirtilidği gibi insanlar kıyamet gününde üç gruba ayrılır. İman sayesinde mutlak huzura kavuşan hakiki müminler, beyhude işlerden sakınan insanlardır. Yani bu insanların amelleri ve yaşam programları güdümlü ve Allah yolundadır. Bu grup mallarının bir bölümünü bağışlayan ve infakta bulunan pak insanlardır ve sürekli günaha bulaşmamaya ve eğer bulaşır veya bir sapma yaşayacak olursa, hemen tevbe eden insanlardan oluşur. Bu insanlar şükretmeyi kalp, dil ve amelleri ile yapar ve sabah uykudan kalktıkları andan itibaren güne Allah’ı anmak ve O’nu zikretmek, dua ve hayır amelde bulunmakla başlar. Bu insanlar her türlü ibadi amelini, iş ve çalışmalarını, eğitimini, eğlencelerini, sporlarını, evliliğini, arkadaşlığını ve kısaca her amelini Allah için yapar.

İkinci grup ise inatçı ve bağnaz insanlar ve Allah’ın düşmanlarıdır ve kesinlikle Hak yoluna gelmez. Bunlar ceza gününe inanmaz ve her türlü günahı işlemekten de çekinmez.

Bu arada bu iki grubun arasında yer alan üçüncü bir grup vardır. Bu grupta yer alan insanlar gerçi Hak düşmanı değildir ve hatta sevap amellerde de bulunur, lakin bazen gaflet ve ilgisizlik yüzünden büyük günahlara da bulaşır ve müşriklerden olur.

Ahiret aleminde bu dünyada mümin olan ve iyi amellerde bulunan insanların yeri cennettir. Yine sürekli küfür peşinden giden ve imansızlık yolunda Hak sözü hiçe sayan ve her türlü çirkin ameli işleyenler ise doğruca cehenneme gönderilir.

Ancak bu arada cennet ve cehennemin arasında tampon gibi bir bölge vardır ki Kur'an'ı Kerim’de bu alana Araf adı veriler ve üçüncü grup bu mekanda bekletilir.

İmam Sadık’tan –s– üçüncü grup hakkında sorulur. O hazret şöyle buyurur: iyilikleri ile kötülükleri eşit olan insanlar, eğer Allah teala onları cennete götürecek olursa rahmetindendir ve eğer azap ederse onlara zulmetmiş sayılmaz.

Ancak Araf konusunda başka bir görüş de söz konusudur. Araf sözcük itibarı ile Örf sözcüğünün çoğuludur ve her şeyin yüksek noktasına verilen addır. Dolaysıyla Araf’tan maksat, yüksek noktalardır ve doğal olarak bu yüksek noktalar mensup olan Araflılar, bu yüksek nokta olanların mekanı olan kişilerdir. Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’de Araf’ı cennetle cehennem arasında bir bölge olarak tanıtmıştır. Buradaki insanlar mahşer ehlinin tümüne ve ilk kişiden sonuncusuna kadar musallattır ve herkesi ait olduğu mevkide görebilir.

Araf suresinin 46. Ayetinde ise şöyle okumaktayız:

İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: "Selâm size!" diye seslenirler.

Gerçekte Araf, saadet ve şekavet, yani cennetle cehennem arasında özel bir mekandır. Bu mekan cennet ve cehenneme musallattır ve burada bulunan insanlar cennet ve cehennem ehli olanların durumuna ve amellerine nazırdır.

Cennet ve cehennem ehli olan iki grup arasındaki mesafeye ve tampona hicab denir. Bu hicab, cennetle cehennem arasında bir perde veya bir duvar olduğu anlamına gelmez. Bu hicab bu iki grubun birbirine karışmalarını önlemek için görünmeyen bir engeldir. Ancak bu engele rağmen cennet ve cehennem ehli olanlar birbirinin sesini ve konuşmalarını duyabilir, çünkü Kur'an'ı Kerim’in diğer ayetlerinde cennet ehli olanlarla cehennem ehliolanların arasında diyalogdan söz edilmiştir. Cennet ehli olanlar cehennem ehli olanlara şöyle der:

Cennet ehli cehennem ehline: Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu? diye seslenir. "Evet!" derler. Ve aralarından bir çağrıcı, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye bağırır.

Öte yandan Araf ehli olanlar bulundukları mevkiden tüm cennet ve cehennem ehli olanları görüp onları yüzlerinden tanıdıklarından, kendileri seçkin şahsiyetler olduğu ve o yüksek mevkiden her iki gruba musallat olduğu ve cennet ve cehennem ehlini görüp yüzlerinden onları tanıdığı anlaşılıyor.

Araf sahabesi sadece başkalarının yüzüne bakıp onların küfür ve iman ehli veya cennetlik veya cehennemlik olduklarını anlamakla kalmıyor, aynı zamanda yüzlerinden tüm özelliklerini ve amellerinin durumunu da anlıyor. Araf sahabesi hatta birinin yüzüne bakıp fani dünyada sürekli mal peşinden gidip gitmediğini, ya da başkalarına saygısızlık ettiğini veya anne ve babasına karşı saygısızlık ve itinasızlık ettiğini de anlıyor.

Bu ayette dikkat çeken bir başka nokta şu ki, burada Araf ehli olanların cennet ve cehennem ehli olanlarla sohbet etmeleridir. Onlar cehennem ehli olanlar insanlarla sohbet ederken onları korkusuzca tenkit ve serzeniş ediyor ve cennet ehli olanları selamlıyor, ki bu da Araf ehli olanların yüksek konumunu gösteriyor. Çünkü kıyamet gününde hiç kimsenin konuşmaya izni yoktur ve ancak Allah’ın hak sözünü söyleyen kullar konuşma hakkına sahiptir.

Biraz önce de belirtildiği üzere Araf kıyamet gününde vakfelerden biridir ve enbiya ve evliyalar cennete gidemeyen insanların durumu ile ilgilenmek üzere buraya gelir. Bazı insanlar gafillik içinde yaşamış veya iyi ve kötü amelleri birbirine karışmış ve şimdi burada ilahi rahmeti ve O’nun katına yakın olanların şifaatte bulunmalarını beklemektedi.

Kur'an'ı Kerim’in büyük müfessiri Allame Tebatebai, Tefsir-i Mizan adlı eserinde Araf hakkında şöyle diyor:

Ayetlerden ve rivayetlerden anlaşıldığı üzere Araf, cennete ve ebedi saadete uzanan yolun üzerinde çok sert ve çetin bir güzergahtır. Kuşkusuz güçlü insanlar, yani salih ve pak kullar bu güzergahtan hızla geçer, fakat iyilikleri ile kötülükleri birbirine karışan insanlar bu güzergaha takılır. Yine doğaldır ki kavimlerin ve cemaatlerin önderleri, ordu komutanı tüm askerleri zorlu bir güzergahtan geçene kadar beklediği gibi, burada bekler ve zayıf müminlere ve kurtarılmak için yeteri kadar şayeste olanlara yardımcı olur. Dolaysıyla Araf’ta iki grup vardır. Bunlardan biri zayıflar ve rahmeti hakedenler ve diğeri her yerde zayıf olan insanlara yardım eden büyük önderler, yani enbiya, imamlar ve salih insanlardır.

Kur'an'ı Kerim’in büyük müfessiri Şeyh Sıdduk da İtikadat adlı eserinde şöyle diyor: Araf, cennet ehli olanlarla cehennem ehli olanlar arasında yüksek bir hicabdır ve üzerinde tüm mahşer ehlini yüzlerinden tanıyan erkekler vardır. Cennet ehli olanlar bu insanlar onları tanımadan cennete giremez ve cehennem ehli olanlar da bu insanların inkar ve nefreti ile karşılaşmadan cehenneme girmez ve bu hicabın kenarında Hak rahmetine umut bağlayan mustazaflar vardır.

Kur'an'ı Kerim müfessiri Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi de Araf ehli olanlar için şöyle diyor:

Araf’ta iki grup vardır. Bir grup ilahi evliyalar ve büyük şahsiyetler ve Allah katına yakın insanlardır ve bir grup da mustazaf ve salih ve salih olmayan amelleri birbirine karışan insanlardır. Bazılarının iyilikleri kötülüklerine üstün gelmiş, bazılarının ise kötülükleri iyiliklerine ve gerçekte cennetle cehennem arasında şaşkındır. İşte burada o ilahi rical tüm bu insanları yüzlerinden tanır ve şifaat ve mağfireti hakeden ve evliyaların velayetinden yararlananlara şöyle der: Siz cennete girin. Ve ötekileri de cehenneme gönderir. 015