Nisan 22, 2018 23:14 Europe/Istanbul

Bugünkü programımızda evlilikte bağımsız olmak konusunu ele almaya çalışacağız.

Bağımsız yaşamak  ortak yaşayan birçok çiftin ortak isteğidir fakat bazı anne ve babalar evlenmekten sonra bile genç çiftlerin onlardan ayrı yaşamalarına müsaade etmiyorlar. 

Gerçek şu ki birçok zaman, sınırların belirlenmesinde büyüklerin müdahalesi ve  genç çiftlerin tecrübesizliği, genç eşlerin ihtilaf konusu oluyor. Belki eşiniz sizin ailenizle ilişkinizi, sizin onlara bir nevi bağlı olduğunuz şeklinde algılayabilir ya da siz, eşinizin anne ve babası ile konuşmalarını, kendi küçük ailenize müdahaleleri olarak algılayabilirsiniz. Bir veya her iki tarafın kendi ailelerine aşırı bağlı olması her zaman sorun oluşturmuştur ve her iki tarafın yanlış yola girmesi,  aile ve ilişkilerine çeki düzen vermek  yerine kendi aileleri ile ilişkide rekabete girmesine sebep olur.

 

Çiftlerin bağımsızlığı sosyal ergenliğin belirtilerinden biridir. Bağımsız kişiler kendi kabiliyetleri, güç ve zayıf noktalarını çok iyi tanıyorlar ve bu tanım onların doğru karar almalarına yardımcı oluyor. Tabii ki bağımsız olmak istişare etmemek anlamında değildir; gerçek bağımsızlık, kişinin başkaları ile konuşma sebebiyle hedefini hiçe sayarak ayaklar altına almadığı,  hedefine ulaşmak için başkalarının fikrini alarak işe koyulması  zaman gerçekleşir.

 

Hayatta başarılı olmak ve bağımsız olmak arasında birçok bağlantı bulunuyor. Bağımsız insanlar sorunlara karşı daha fazla maharet  ve özgüvene sahiptirler. Zira bağımsız insanlar başkalarından izin almak ya da onların desteğini kazanmak  için beklemek yerine daha hazırlıklı olarak işe koyuluyorlar. Bağımsız olmak, sizin başkalarının isteklerini ve beklentilerini karşılamak yerine yeni şeyleri denemeniz ve başarmanızdır.

 

Her zaman başkalarının bizim bağımsızlığımızı resmiyete tanımalarını beklersek belki de hiçbir zaman bağımsız olmanın tadına varamayız. Siz başkalarından sizin özel alanınıza saygılı davranmalarını istemeden önce, kendi davranışlarınızla bu alanı onlara tanıtmanız ve bizzat ona bağlı olmanız gerekiyor. Bağımsızlığa ulaşmak için ailelere maddi, duygusal ve destek gibi bağlılıkların kesilmesi gerekiyor. Bu yüzden başka birisiyle duygusal bağ kurmadan ve evlenmeden önce bağımsız biri olduğunuz ve Kendi ayaklarınız üstünde durabileceğinizden emin olunuz.

 

Değerli dinleyiciler  bugünkü sohbetimizde İran’da ailelerin özelliklerinden söz etmek istiyoruz. Bunlar İslam dünyası ve İran’da, aile tecrübesi ve aile konusunda düşünce temelleri gibi iki gerçeğe dayanıyor.

İran’da ailenin en bariz özelliklerinden biri onun toplumdaki genel düzenle bağlantısıdır. İran halkı, yaşamın temeli olduğu için ailenin önemli olduğu kanaatinde ve onlar nezdinde aile bir değer olarak, diğer toplumsal kurumlara nazaran daha  fazla öneme sahiptir. İran genelinde  bu sosyal kurumun önemi hakkında yapılan araştırmalar,  ailenin diğer sosyal kurumlara nazaran daha önemli olduğunu ortaya koymuştur.

İran’da aile önemli bir konu olmasına ilaveten dini ve İslami bir kurumdur. Ailenin din ile olan ilişkisi ve bağlılığı aile bireyleri arasındaki ilişkiler düzeyinde şekilleniyor ve dini gelenekler, ibadetler ve merasimlerin kaynağı oluyor.

 

İslam'da ailenin en önemli özelliği onun güdümlü olmasıdır; evliliğin hedefi fiziksel istekler veya sırf cinsel arzular ve içgüdülerin tatmin edilmesi değil. Kur’an-ı Kerim'in Bakara Suresi'nin 30. Ayetinde de belirtildiği gibi insan tüm mahluklara göre daha üstündür ve Yüce Allah insana keramet bağışlayarak,  onu kendisinin yeryüzündeki halifesi olarak ilan ediyor. İnsan düşünce ve akıl gücüne sahiptir ve bu yeteneğini ve kabiliyetini cinsel konularda da kullanabilir. Akıl sahibi olmak insanın bazı özel hükümlere  uyuması gerektiğine  sebep olurken, cinsel konularını da akıl kriterine göre gerçekleştirmesi  gerekli. Bu yüzden İslam'da evliliğin hedefi,  cinsel arzulardan daha önemli ve derindir.

 

İslam dini insandan dünyaya tamamen bağlı olmamasını,  tüm hareketler ve davranışlarında hatta yemede, içmede, uyumada, dünyayı Allah katına yakınlaşmak için bir araç olarak bilmesini istiyor. Bu yüzden dindar insanın aile kurma hedefi kutsal bir olay şeklinde gerçekleşiyor. O, peygamberin sünnetine göre davranmak istiyor ve aileyi de,  evlatların sosyal maharetlerinin gelişmesi, kişiliğinin şekillenmesi ve yetişmesinin en önemli mekanı olarak biliyor. Zira bugünün çocukları insanların sosyal zincirinin halkaları olarak beşeri toplumların  sağlığı ve yücelmesinde en büyük paya sahiptirler.

Bu yüzden İslami ve İranlı ailenin temeli,  sosyal kabiliyetlere sahip, bilinçli bir kadın ve bir erkeğin evlenmesi ile  atılıyor ve bu çift  toplumun en hayati kurumunun temel direği yani aileyi kuruyorlar.

 

İranlı ailenin dindar olması, ilk çocuğun doğumu ile açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Ali ve eşi 3 yıl önce evlendiler. Onların ilk çocuğunun  doğumu ile evlerinde heyecan ve mutluluk duyguları coşmaya başladı. Onlar Güney Horasan  yöresinde yaşıyorlar. Ebeveynleri onların evine gelince Ali yeni doğan bebeği babasının kucağına veriyor ve o da kulağında ezan ve ikame okuyor. Rivayetlere göre bebeğin kulağına ezan ve ikame okumak çocuğun en baştan dini mefahim ile tanışmasına sebep olurken onun ruhsal huzuru ve şeytandan korunmasına neden oluyor.

 

Güney Horasan yöresinde çocuğa isim takma töreni genelde bebeğin doğumunun 6. gecesinde düzenleniyor ve bebeğin adını anne ve baba ya da büyükbaba ve büyük anne,  Kur'an-ı Kerim'den seçiyorlar. Ali ve eşi birkaç isim seçerek küçük kağıtlara yazıp Kur'an-ı Kerim  sayfalarının arasına koyuyorlar ve ailenin büyüğünden Kur’an-ı açarak oradaki ismi çocuğa takmasını isterler.

 

Genellikle Bircend ilçesinin değişik noktalarında bebeklere ilahi önderlerin isimleri seçiliyor. Bebeğin doğumunun 7. gününde Ali'nin evinde büyük bir kutlama düzenleniyor; böylece akrabalar ve dostlar bebeğin doğumunu kutlamak, ona sağlıklı ve başarılı bir hayat dilemek için kutlamaya katılıyor.

 

Eşler arasındaki  ilişki tarzı, öğrenilmesi gereken bir maharettir. Bugünkü sohbetimizin son bölümünde bu konuyu ele alacağız.

 

Evlilik hayatının güçlenmesi ve devam etmesi, sevgi, dostluk, anlayış, karşılıklı saygı ve birbirinin haklarına riayet etmek ile gerçekleşir. İslam dini aile toplumu ve çevresinin güçlenerek devam etmesi için eşlerin her birisine  bazı hukuklar ve haklar gözeterek ona karşı bazı görevler belirlemiştir. Zira eğer Allah bir yerde bir hak tanıdıysa ona karşı bir sorumluluk da muhakkak belirlemiştir.

 

Kur'an-ı Kerim  birçok yerde kadın ve erkek ilişkisinde " ma'rûf = iyilik" kelimesini kullanmıştır. Bu kelime Kur’an-ı Kerim'de 38 kez kullanılmışken, 19'u kadınlarla ilişkilerde beyan edilmiştir. Örneğin Nisa suresinin 19. Ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor:... Ve onlarla iyi geçinin...

insan fıtratı ve bilgeliğine  göre aşk ve sevgi,  kalpleri birbirine yakınlaştıran tek bağdır ve sadece iki eş bu fıtri olayı dile getirerek daha dostane ve daha samimi ilişkiler kurabilirler. Emirül müminin hz. Ali -as-  şöyle buyuruyor:

«بالإحسانِ تُملَکُ القُلوبُ »

İyilik yapmakla Gönüller ele geçirilir.

Eğer bu samimiyet ve yakınlık bir ailenin temelini oluşturursa hiçbir ağır fırtına onu sarsamaz. Nitekim hz. Ali -as-  Muhterem eşi hz.  Zehra'nın -sa-  davranışı hakkında şöyle buyuruyor:  Ne zaman yüzüne baksaydım tüm kederlerim bertaraf olur ve acılarımı unuturdum.