Eylül 16, 2018 06:02 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde İran İslam inkılabı uluslararası arenada eşsiz hadiselerden biri olduğunu ve bir çok açıdan dünyanın diğer büyük inkılapları ile farklılık arzettiğini belirttik ve bu farklılıklardan bazılarını anlatık.

İran İslam inkılabı ile dünyanın diğer büyük inkılapları arasındaki önemli farklılıklardan biri de İran İslam inkılabının öz itibarı ile adalettalep bir inkılap olmasıdır. Gerçekte İran İslam inkılabının adalettalep özelliği bu inkılabın dini kimliğinden kaynaklanır.

İranlı akademisyen Piruz Müçtehidzade bu konuda şöyle diyor: İran milletinin adalete yönelik eğilim İslam dini ve şia mezhebi ile birlikte yeniden canlandı ve aslında İranlıların bu mezhebe yönelmesinin önemli bir sebebi de şia mezhebinin adalettalepliğidir.

 

Adalet, hakikatinin kökleri insanın ilahi fıtratına uzanan bir kavramdır. Her insan kendi aydın zamirinde adalettaleptir ve her daim adalete susamıştır ve pratik yaşamında adaletin mısdaklarına açıktır.

Kuşkusuz adaletin uygulanması tarih boyunca mazlum insanların en eski arzusu ve insani kerametin gerçekleşmesinin zeminidir. Bu yüzden adaleti inşa etmek ve uygulamak, ilahi peyamberlerin hareketlerinin temelini oluşturmuştur. İslam dini de adalet ve itidal dinidir ve İslam ümmeti de ılımlı ve itidalli bir ümmet olarak açıklanmış ve böylece başka ümmetlere örnek olarak gösterilmiştir. Öz İslam öğretilerine dayanan İran İslam inkılabı da bu çerçevede en temel ülkülerinden biri olarak adalettalepliği benimsemiştir.

 

İran İslam inkılabının büyük mimarı İmam Humeyni -ks- bu inkılabın hedeflerinden birini toplumda adalet ve eşitliği inşa etmek, bireysel ve sosyal adaleti geliştirmek, zulüm ve haksızlığı önlemek, adalet ve eşitlik temelinde kanun hükümetini kurmak şeklinde açıkladı. Bu bağlamda İmam Humeyni -ks- sosyal ve iktisadi adaletin mısdaklarını beyan etti ve mustazaflara destek vermek, mağdur insanların durumu ile ilgilenmek ve onları zalimlerin sultasından kurtarmak, yoksullukla mücadele ve sınıflar arasındaki uçurumu yok etmek gibi durumları adaletin gerçekleşmesi ve mustazafların haklarına kavuşması yönünde adaletin mısdakları olarak beyan etti.

 

İmam Humeyni’nin -ks- adaleti tanımlamakta derin düşünceleri sosyal felsefe şeklinde İslam inkılabının büyük değişim yaşamasına yol açtı. İmam Humeyni -ks- adaleti inkılabın diğer söylemleri arasında ve Kur'an'ı Kerim ve asil İslam kültürünün temelinde galip bir söylem olarak halka tanıttı.  İmam Humeyni -ks- adalet konusunda tanım ve uygulama bakımından kökleri İslamî ve şii maarifin eski geleneklerine dayanan bir söylem yarattı.

 

İmam Humeyni -ks- adalet kavramına ideolojik bir boyut kazandırdı. Bu boyut, diğer tüm siyasi ve sosyal söylemlerin insani, inkılapçı ve idealist kaygılarının yansımasıydı. Bir başka ifade ile bu söylem inkılabın diğer söylemlerinin merkezine oturmuştu ve adalet, üstün bir söylem olarak gündeme geldi. Bu söylem kavram ve muhteva zenginliği bakımından insan yaşamının tüm yaşamını kapsıyordu ve şehit Mutahhari’nin tabiri ile İslam inkılabına adalettalep bir mahiyet kazandırdı. Bu adalet İslam sayesinde inkılabın gerçekleşmesinin gerekli şartıydı, nitekim istiklal ve özgürlük de İslam sayesinde olacaktı ve İslam’ı tanımadan ne İslam inkılabını ve ne de adalet gibi söylemlerini anlamak mümkündü.

 

İran İslam inkılabının adalettalepliğinin ayrıcalıklı yönlerinden biri, uluslararası arenada adil ve eşit olmayan bir durumun hakim olması ve bu durumun şiddetle büyük güçlerin lehine ve küçük ve zayıf ülkelerin zararına olmasıyla ilgilidir. İran İslam inkılabı ise uluslararası düzende adalettalep söylemini hakim kılarak uluslararası istikrarı şimdiki ayrımcı uluslararası düzen yapısında değil de, değişim çerçevesinde tanımladı, öyle ki bu değişim tüm devletlere istikrarlı ve eşit bir düzende eşit rol ifa etme imkanı tanıyor. İmam Humeyni’ye -ks- göre uluslararası düzeyde adalet sağlanmadığı müddetçe uluslararası sürdürülebilir barıştan söz etmek lafügüzaftır.

 

İran İslam inkılabının mimarı olarak İmam Humeyni -ks- sürekli Batı düşünceleri ve sultacılar cephesinde adalet gibi köklü bir ilkenin yokluğunu eleştiriyordu. İmam Humeyni’ye -ks- göre marksizm, sekülerizm ve liberalizm gibi düşünceler ya adalete inanmıyor, ya da eğer marksizm gibi adalet taraftarlığı iddiasında bulunuyorsa, adaleti doğru olarak anlamamış ve dolaylı bir şekilde günümüzde neo liberalizm kalıbında izlenen kapitalist düşüncenin izlediği siyasetleri izliyordu. Oysa İran İslam inkılabının ülkü ve hedeflerinde dindarlık, islamcılık, kurtuluş ve demokrasi gibi konular maneviyat, ahlak ve adalete dayanak ortaya çıkıyordu.

 

İran İslam inkılabının adalettalepliği sultaya hayır demenin yanında istikbar, sulta düzeni, zulüm ve adaletsizlikle mücadeleye de vurgu yapıyor. Bu konuda İmam Humeyni -ks- şöyle diyor: Bizim görevimiz zulümle mücadele etmektir.

Gerçekte zorba güçlerin İran İslam Cumhuriyeti nizamı ile muhalefet ve düşmanlığının önemli nedenlerinden biri bu nizamın uluslararası düzende zulüm ve adaletsizliğe karşı adalettalep ilkesine dayanarak mücadele etmesidir.

 

Bu önemli özellikten hareketle İran İslam Cumhuriyeti uluslararası düzende veto hakkına karşı çıkıyor ve haksız hakkın dünyada adaletsizlik, eşitsizlik ve zulmün yayılmasında önemli rol ifa ettiğini savunuyor. Gerçekte uluslararası adaletsizliği sorgulama çerçevesinde adalettaleplik, İslam inkılabı ve İran İslam Cumhuriyeti nizamının kimliğini önemli bir bileşenidir. İran İslam Cumhuriyeti nizamı bu adalettalep kimliğini İslamî özgüven, mustazaflara destek ve ayrıca mevcut adaletsiz düzeni sorgulamakla uyguluyor.

 

İran İslam inkılabı ülküleri ve hedefleri uğruna düşmanların en ağır baskılarına maruz kaldığı halde şimdiye kadar asla esas yolundan sapmadı ve inkılabın üzerinden 40 yıl geçtiği halde ilk ülkülerine ve hedeflerine bağlı kalmaya devam etti. Bu konuda İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei şöyle diyor:

 

1789 yılında Fransa’da devrim oldu, fakat üçüncü değil, ikinci de değil, ta birinci kuşak bu devrimden döndü. Dört beş yıl sonra ilk devrimcilere karşı bir hareket başlattılar ve üç dört yıl gücü ele geçirdiler, ardından dört beş yıl sonra onlara karşı faaliyet başladı. 1802 yılına gelindiğinde bu devrimin mahiyeti, Napoleon gibi biri çıkıp saltanat tahtına oturacak kadar değişmişti. Daha sonra da seksen doksan yıl boyunca saltanat rejimleri, gerçi farklı biçimlerde ve hanedanlarca oldu, ama Fransa’da ayaktaydı ve daima savaş ve fesat işlediler. O devrim üçüncü kuşak hele dursun, ikinci kuşağa bile ulaşmadı, çünkü o devrimin temelleri gevşek temellerdi.

 

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei sovyetler birliği devrimini de şöyle değerlendirdi:

Sovyetler birliği inkılabı da bir başka türlü oldu. O da benzer bir kaderi paylaştı. Bir inkılabın devam edebilmesi, ayakta durabilmesi, düşmanların ile mücadele etmesi ve onlara galip gelmesi, çok önemli bir meseledir. Bizim inkılabımız bunu yapabilen tek inkılaptır.

Gerçekte İran İslam inkılabının dünyanın diğer büyük inkılaplarından en büyük farklılığı da bu inkılabın dinamik, canlı ve halk desteklerinden yararlanmasıdır.

 

Değerli dostlar, İran İslam inkılabının dünyanın diğer inkılaplarından farklılıklarını beyan etmek için bir radyo programına sığmayacak kadar uzun zaman gerekir. Bu yüzden son bir kaç bölümde söylediklerimiz İslam inkılabının dünyanın diğer inkılaplarından farklılıklarının sadece küçük bir bölümüdür. Ancak bu kadara bile dünya düşünürlerinin bu inkılabı yegane ve emsalsiz bir inkılap olarak tanımlamalarına yetmiştir.

 

Gerçek şu ki İran İslam İnkılabı İran’da 2500 yıllık zalim bir düzeni yıktı ve şahların iktidar ve sultalarına son vererek uluslararası düzende yeni dengelerin oluşmasına vesile oldu. Bu inkılap aynı zamanda uluslararası düzende ve sosyal bilimlerde inkılapların irdelenmesi için bilinen teorilerin yeniden gözden geçirilmesine yol açtı.