İran İslam inkılabı ve sosyal bilimler tezleri - 10
Bugünkü sohbetimizde Amerika’nın California eyaleti sosyoloji hocası John Foran’ın İran İslam İnkılabından etkilenmesini gözden geçirmek istiyoruz.
Amerika’nın California eyaleti sosyoloji hocası John Foran inkılaplarla ilgili teorisyenlerin yeni veya dördüncü kuşağının en ünlü teorisyenlerinden biri sayılıyor. Foran İran’da İslam inkılabı gerçekleştikten sonra inkılaplarla ilgili mevcut tezlerin yetersizliğini belirterek İran’da yaşanan olayları yorumlamak üzere yeni bir teorik çerçeve belirlemeye başladı. Foran’ın üzerinde durduğu en önemli nokta, o tarihe kadar var olan mevcut tezler, ya da bir başka ifade ile üçüncü kuşak tezler daha çok yapısal görüşün etkisi altında olması ve bu yüzden İran’da yaşanan olayları gerçekçi bir şekilde yorumlamakta yetersiz olması durumuydu.
Üçüncü kuşak inkılap tezlerinde zamanlar iki sürekli eksen ciddi bir şekilde gözetilmeye başlıyor. Bunlardan biri, inkılabı yaratan insani etkenler ve unsurlar veya inkılaplara katılan insanlarla aralarındaki ittifaktır. İkinci etken ise inkılaplarda ideolojilerin ve kültürlerin rolüdür.
Gerçekte bu iki yeni eksen gözetilerek ve özellikle kültür ve ideoloji etkeninin inkılaplarda ifa ettiği rolden hareketle Foran inkılaplardan yeni bir sınıflandırma sunarak inkılap tezlerinde dördüncü kuşağın temelini atıyor ve ortaya çıkmasına zemin oluşturuyor.
Amerikalı uzman John Foran’a göre inkılap çok sebepli bir fenomendir. Bu yüzden Foran geliştirdiği teorisinde siyasi, iktisadi ve kültürel etkenleri eşzamanlı olarak göz önünde bulunduruyor ve inkılabı bu etkenlerin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan bir hareket şeklinde tanımlıyor. Foran buna göre İran inkılabını irdelemek için de bu etkenlerin bileşiminden oluşan bir yöntem sunuyor. Foran İran inkılabından, geliştirdiği modelin üçüncü dünya ülkeleri arasında en somut mısdakı şeklinde söz ediyor.
John Foran’ın bileşim yöntemi, onun gelişme tarihi modeli doğrultusunda şekilleniyor. John Foran bir inkılabın gerçekleşmesi için üç şeyin varlığı gerekli olduğunu belirtiyor. Bunlar hakimiyetin baskıcı olması, muhalif kültürlerin şekillenmesi ve iki boyutu olan tarihi bir kesişmeden kaynaklanan bir krizin ortaya çıkmasıdır ve bu iki boyut da iç ekonomini zevali ve küresel düzende bir açılış yaşanmasıdır.
John Foran, Scotchpol’un devlet bakışından devlet kavramını gözetlerken, bu kavramdan kendi kendini oluşturan bir yapı olarak ve devletin sırf bir sınıfsal mücadele arenası olmadığı anlayışından yararlanıyor. Foran’a göre devletin iktisadi ve sanayi kalkınma deneyimlerinde önemli olduğu kadar bağımlı kalkınma sürecinde de önem arzediyor.
Gerçekte John Foran İran gibi ülkelerde Pehlevi döneminde devletin kalkınma yolunda bağımlı kalkınma noktasına ulaştığına inanıyor. Bağımlı kalkınma tezi, üçüncü dünya ülkelerinde bağımlı sosyal yapı aslında yabancı sermayeye dayalı üretim yöntemi ile iç sermaye ile önceki üretim yönteminin karşı karşıya gelmesi sonucu şekillenmiştir. Zamanla bu iki iç ve dış etkenin çarpışması sonucu kapitalizm ve kapitalizm öncesi karışımı olan karmaşık bir sınıfsal yapı ortaya çıkıyor.
Bu süreçte hem ekonomi, hem değişim evreleri dinamiktir ve bu da bağımlı kalkınma sürecidir. Bağımlı kalkınma, bir veya bir kaç kapitalist ülkeye bağımlılık yüzünden özel kısıtlamalarla karşı karşıya olan iktisadi büyüme sürecidir. Bağımlı kalkınmada, kalkınmanın bazı endekslerinde gelişme yaşanabilir, fakat bunlar öz itibarı ile çeşitli sosyal sınıflar için işsizlik, enflasyon, uygun kentsel hizmetlerde yetersizlik gibi bir takım olumsuz sonuçlar doğurabilir.
John Foran’a göre bağımlı kalkınma modeli oluştuğunda her zaman değil, ama genellikle söz konusu süreçte açığa çıkan sosyal güçleri kontrol altında alabilmek için baskıcı bir devlete ihtiyaç duyar.
John Foran aynı zamanda başta İran olmak üzere bu tür ülkelerde devlet ülkenin iktisadi, sosyal ve siyasi kalkınmasında başrolü oynadığını ifade ediyor ve bu rol, hükümeti yakından yaşanan sosyal değişimlerle karşı karşıya gelmesine yol açtığını kaydediyor.
Öte yandan İran’da devlet çok istisna bir şekilde şah ve sarayla iç içedir ve hakim sınıfın bir parçasını oluşturmuştur ve bu durumda sınıfsal bakımdan aydın bir muhtevaya kavuştuğundan, diğer musallat sınıflar şah ile özdeşleştirmeksizin veya şahı savunma konusunda herhangi bir yükümlülük veya zorunluluk olmaksızın devletin düşmesi kolaylaşıyor.
John Foran’a göre İran İslam İnkılabında da var olan inkılabın ikinci gerçekleşme şartı, muhalif kültürün şekillenmesidir. John Foran bu konuda şöyle yazıyor: Baskıcı devlet ve ona destek veren yabancı odaklar kaçınılmaz olarak toplumda mevcut siyasi kültürleri arkasında bilen muhalif cepheye yolu açmak zorunda kalıyor.
Foran’ın anlattığına göre siyasi kültür, açık ideolojik formülasyonlar, halk kültürü ve gelenekleri ve mevcut durumlara ve ortamlara karşı pratik tutum sergilemenin karışımı bir şeydir ki bu durumların her biri analiz edilmesi ve neden ve nasıl özel gruplar devletin iktidarına karşı muhalefet etmenin mümkün olduğu sonucuna vardığını anlamak için kullanılması gerekir.
Bir başka ifade ile direnişin siyasi kültürleri hoşnutsuzluğun somut şartları ve ideal zihni şartlarla pratik ve siyasi eylem arasında bir nevi bağ kurabilir. Gerçekte John Foran’a göre baskıcı devletin şekillenmesi zemini devletle muhalefet eden cephe ve kültürün oluşmasına hazırlar ve baskı ve ona muhalefetin bileşimi de inkılap sürecinin şekillenmesine gerekli zeminleri oluşturur ve bu şartlar İran’da İslam inkılabından önce var olmuştur.
John Foran’a göre üçüncü dünya ülkesinde inkılabın vuku bulmasının bir başka önemli şartı güçlü yabancı aktörlerin ifa ettiği roldür. Foran, üçüncü dünya ülkelerinde inkılabın gerçekleşmesi için yapısal sorunlar ve eşitsizlikler ve bunlara karşı bir veya bir kaç siyasi direniş kültürünün oluşması ve ikili bir krizin varlığı zaruridir. Foran iç ekonominin zevali ve eşzamanlı olarak küresel düzende açılım olarak tabir ettiği durumun ortaya çıkması da gereklidir.
John Foran İran ve Amerika arasındaki tarihi ilişkileri ve bu ilişkilerin İran İslam İnkılabı üzerindeki tesirini etkileyerek şöyle yazıyor: Amerika 1953 darbesinden sonra İran’da rakipsiz ve Britanya’nın halefi olarak ortaya çıktı. Amerika her türlü durumda ve tüm zamanlarda Pehlevi rejimini destekliyordu. Ancak Foran’a göre 1979 yılında inkılabın adeta doruğa ulaşması ile birlikte Amerika bölgedeki baskı müttefiki yani şahı desteklemekte tereddüt etti ve bu durum muhaliflere kısa bir fırsat sundu ki bu da kısa bir süre sonra Ronald Rigan’ın 1981’de Başkan olması ile beraber sona erdi.
Amerika’nın İran’a karşı geçici tepkisizliği zemini güçlerin tam olarak iç arenada dengelenmeleri için hazırladı ve bu durum yine Foran’a göre İran’da inkılabın başarılı olmasına yol açtı. Foran açısından o dönemde küresel düzen İslam inkılabının zafere kavuşmasının lehine hareket etti, şöyle ki küresel düzen İran’a taarruz ve askeri tecavüze kalkışmadı.
Ancak uzmanların John Foran’ın tezine yönelttikleri önemli eleştirilerden biri şu ki Foran İran’da inkılap zemininin hazırlanmasında iç şartları ve etkenleri yeteri kadar gözetlemiyor ve sırf Amerika’nın İran İslam İnkılabına karşı hareketsizliği üzerinde aşırı derecede ısrar ediyor. Oysa John Foran’ın bu iddiasının aksine bir çok Amerika yetkili anılarında Amerika devletinin Pehlevi rejimine son ana kadar her türlü desteği vermekten çekinmedi.
Gerçekte şah rejimi Amerika’nın bölgede jandarması ve Richard Nicson’un iki sütunlu politikasında yer alan iki sütundan biriydi. Bu yüzden Amerika devletinin Pehlevi rejimini inkılapçı İran halkına karşı desteklemediği iddiası tarihi muteber belgelere göre yanlıştır. Bu bağlamda Amerika’nın o dönemde İran büyükelçiliğinde siyasi ataşe olarak görev yapan John D. Stampel şöyle yazıyor: 1977 yılında şah o kadar çok ABD’ye yakınlaşmıştı ki İran hedeflerinden ziyade ABD hedeflerine hizmet ediyor gibi görünüyordu.
Amerika devleti İran İslam İnkılabının tüm aşamalarında ve hatta şah rejimi muhaliflerini bastırdığı için uluslararası camia tarafından eleştirildiği sıralarda bu rejime desteğini açıkça ilan ediyordu. Örneğin 8 Eylül 1978 Cuma günü şah rejiminin gerçekleştirdiği ve kara Cuma katliamı adı ile anılan iki gün sonra beyaz saray bir bildiri yayımlayarak bir kez daha ABD ile İran arasındaki yakın ve dostane ilişkilere vurgu yaptı ve İran ile Batı arasındaki ittifakın devam etme zaruretini tekrar vurguladı. O dönemde ABD milli güvenlik danışmanı Berjinski de özel olarak şahı telefondan arayarak İran’da düzenin yeniden sağlanması için ne gerekiyorsa yapabileceğini belirtti.
Bu çerçevede ve Amerika’nın Pehlevi rejimini son ana kadar desteklediğini anlamak için ABD Dışişleri Bakanlığının Haziran 2017 tarihinde yayımladığı belgelere bakmak bile yeterlidir. Bu belgelerde ABD Dışişleri Bakanlığı Ağustos 1953 askeri darbesinde Musaddık yönetimini devirme projesinde şahı desteklediklerini itiraf ediyor. gerçekte eğer 1953 askeri darbesi gerçekleşmeseydi şah rejimi 1979 yılında değil, asıl 1953 yılında devrilmiş olacaktı.