Nisan 10, 2016 07:51 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere geçen bölümde mezar veya berzah âlemini ve bu âlemin topraktaki mezarla ilişkisini anlattık ve dedik ki ölüm ya da maad perdelerin aralanması ile beraber insan dünya yaşamının hakikatini idrak ediyor.

Yani insan düşüncesi ve inancı ve ayrıca amelleri özel bir şekilde şekillendiğini anlıyor. Örneğin eğer öfke ve kin bu dünyadaki yaşamında hâkim olan özellikleriyse, bu rezil sıfatlar berzah âleminde de kendine özgü şekliyle ortaya çıkıyor. Bu durum ahlaki faziletler için de geçerlidir. Yani eğer bir insan maddi dünyadaki yaşamında iyi ahlaklı biriyse bu iyi ahlakı berzah âleminde de iyi ve güzel bir şekilde tecelli ediyor.

Şimdi gelen birlikte insanın bu dünyadaki amellerinin berzah âleminde nasıl göründüğünü gözden geçirelim.

Bu dünyada gerçekleşen her türlü amel, ister iyi ister kötü, bir dizi inanç ve fikri ilkelere, niyetlere, hedeflere, kararlara ve iradelere göredir. Eğer insan gerçekleştirdiği amellerin üzerinde tek tek düşünecek olursa hiç bir amelinin ardında bir fikir, bir niyet ve bir irade olmadan gerçekleşmediğini anlar. Eğer bir insan bir işi yaparken bir an oturup dinleniyorsa bunu vücudunun bir nevi ihtiyacına göre ve bir sonuca ulaşmak için aldığı bir karara göre yapmıştır.

Dolayısıyla bir amel sadece bir amel veya görecede bir hareket değildir ve eğer biraz daha dikkatlice düşünecek olursak her amelimizin tamamen içten kaynaklanan bir durum olduğunu anlarız. Örneğin susayan ve susuzluktan acı çeken bir insan kendi içinden bu acıyı bertaraf etmeyi ve suya doyarak huzura kavuşmayı ister. Bu o insanın içinden kaynaklanan bir idealdir. Daha sonra bu insanın suya doğru ilerlemesi ve içmesi, içindeki susama duygusunu tatmin etmeye yönelik var olan hakikat içindir. Görecede bu insan suya taliptir ve suya doğru hareket eder, ama gerçekte istediği şey, susuzluk acısından kurtulmak ve susamışlıktan suya doymuşluk noktasına ulaşmaktır. Çünkü bu insan susuzluğu giderildiği anda artık suya önem vermez. Bu durum insanın diğer amelleri için de geçerlidir. Yani tüm görece hareketler aslında bir iç zevki tatmin etmek içindir. Makam ve mevkiyi bir erdem ve yokluğunu bir kayıp bilen bir insan gece gündüz sarf ettiği tüm amellerle bu mevkiye ulaşmak ve bunun sonucunda aradığı iç huzura kavuşmak içindir.

Namazın ana şekli de bir amel olarak kendine öz has içten ve ruhi bir şekli vardır. Oruç ibadetinin de bir amel olarak kendine özgü içten gelen bir şekli söz konusudur. Genelde her türlü ibadet için bu durum geçerlidir. Oruç ibadetinde insan yemek ve içmek vesaire mubah amellere yönelik nefsani heva, heves ve isteğini bir kenara iterek Allah Teâlâ'ya yönelik kulluk ve aşkını beyan ediyor. Namaz ibadetinde ise bu kulluk başka türlü tecelli ediyor. Hac ve diğer ibadi amellerde de insan belli bir yoldan Hak Teâlâ'ya yakınlaşma talebinde bulunuyor. Şimdi tüm bu amellerin iç yüzleri berzah nizamında o âlemin şartlarına göre uygun bir şekilde tecelli ediyor.

İslam Peygamberi –s– ve masum imamlardan –s– geriye kalan rivayetlerde ve hadislerde amellerin berzah aleminde de temsil edildiği açıkça beyan edilmiştir.

İmam Ali –s– bu konuda şöyle buyurur: İnsanın malı, evladı ve ameli berzah âlemine girerken kendisi için temsil edilir. Ardından o insan malına döner ve şöyle der: Allah'a and olsun ki dünyada sana karşı hırslı ve cimriydim. Şimdi sende benim için ne var? Mal şöyle karşılık verir: Kefenin kadar benden alabilirsin. Ölen insan bu kez evlatlarına döner ve şöyle der: Allah'a and olsun ki sizleri seviyordum ve sizin haminizdim. Şimdi sizden bana ne yarar var? Evlatlar şöyle der: Biz seni mezarının yanına kadar götürür ve orada defnederiz. Ölen insan ardından ameline döner ve şöyle der: Allah'a and olsun ben senin için zorluklara katlandım. Sen benim için zor ve ağırdın. Şimdi senden bana ne yarar var? Amel şöyle der: Ben mezarda seninleyim ve ayrıca kıyamet gününde de yanındayım, ta ki ikimiz Allah Teâlâ huzuruna çıkana kadar. O zaman eğer ölen insan Allah'ın salih ve ihlaslı kulu ise çok hoş kokan yakışıklı biri yanına gelir ve ona şöyle der: Ey ruh sana cennet kokusu müjdeler olsun. Ölen insan sorar: Sen kimsin? O da ben senin salih amelinim der. Fakat eğer ölen insan Allah'ın düşmanı ise üstü başı dağınık ve pis kokan bir mahlûk onun yanına gelir ve ona sen kimsin diye sorduğunda, ben senin amelinim, sana yakıcı sular ve ateşler müjdeler olsun, der.

Berzah âleminde maddi perdeler kaldırıldığında insanın dünyadaki amellerinin berzah âleminde şekli ortaya çıkar ve her amel o âleme uygun olarak ölen insana görünür. Genelde ibadet ve hayır amellerin temsili şekli berzah âleminde güzel yüzler ve hoş kokularla beraberdi. Ancak her türlü kötü amel, zulüm, isyan ve benzeri ameller oldukça çirkin, tiksindirici ve kötü kokan şekillerde görünür. Örneğin mümin insanların gönlünü şad etmek iyi amellerden biri sayılır. Ayetlerde ve rivayetlerde de bu meseleye vurgu yapılmış ve bu konuya karşı duyarsız olunmaması emredilmiştir. Bir mümini sevindirmek kelime anlamı ile geniş bir manayı kapsar. Bir mümin insanın sorununu çözmek veya ona yönelik bir tehdidi, eziyeti, aşağılamayı veya baskıyı bertaraf etmek onun gönlünü şad edecek durumlardır. Hatta edepli bir davranış bile bir müminin gönlünü şad edebilir. Allah rızası için bu ameli yerine getiren bir insan berzah âleminde de bu amelin temsili şekli ile karşılaşır.

İmam Sadık –s– bir müminin gönlünü şad etme konusunda şöyle buyurur: Bir müminin kalbini şad eden kimse için Allah Teâlâ o müminin gönlünü şad ettiği sevinçten özel bir mahlûk yaratır. Bu mahlûk ölüm sırasında onu ziyaret eder ve şöyle der: Ey Allah'ın dostu, sana Allah'ın kerametinden ve cennetinden müjde getirdim. Ardından onunla birlikte mezara girer. Ölen kimse ona kim olduğunu sorar. O da şöyle der: Ben falanca kişinin gönlünü şad ettiğin sevincim.

Berzah âlemine girince insanın içi ve batını tüm karmaşıklığına rağmen aşikâr olur. O sırada insanın her türlü ruhi ve psikolojik özelliği görünür ve belli bir şekle girer.

Buna göre da berzah âlemi hakkında çok dakik rivayetlere rastlıyoruz. Örneğin bir rivayette Allah Resulü –s–nün şöyle buyurduğu nakledilir: Kim mezarında onun huzurunu bozacak tiksindirici hayvanlardan korunmak istiyorsa, camilere daha çok uğraması gerekir.

Eğer insan berzah âleminde ve ölümden sonra içindeki tüm özellikleri berzahta belli şekillerde göründüğü hakikatini idrak edebilirse, İslam Peygamberi –s– de bu rivayette camiye daha çok uğrayan insanın iç ve batınında var olan özelliklerine işaret ettiğini anlar. Yani gerçekte camiye daha çok uğrayan insanın kendi içinde ve batınında Allah Teâlâ'ya yönelik çekim ve cazibeye yöneldiği anlaşılır. Burada bu cazibe artık madde âlemindeki hayal ve kuruntulara yer bırakmaz ve onların insanın içine yerleşmesine engel olur.

Her sıfatın kendine özgü zuhur etme biçimi ve özel şekli vardır. Her fikir ve her amel belli bir şekle girer. Örneğin camilere çok uğramanın da belli bir şekli ve tesiri vardır. Bu tesirlerden biri ise berzah âleminde insanın huzurunu kaçıran bir sürü tiksindirici mahlûktan korumaktır.015