5 yıl iç savaşın ardından Suriye - 6
Suriye’de federal sistem ve bu ülkenin bu eksende bölünmesi aslında her şeyden ziyade bölgede siyonist rejim İsrail gibi bazı ecnebi tarafların çıkarlarına hizmet edecektir.
Siyonist rejim bölgede bir bütün halinde büyük İslamî devletlerden korkmuştur ve bu yüzden komşuları daha küçük ve daha zayıf hale getirilen ülkelerden oluşmasını tercih etmektedir. Bu arada İran ve Türkiye gibi bölgenin bazı güçlü devletleri aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen Suriye’de federal sistemin uygulanmasına özellikle kendi ülkelerindeki bazı etnik grupların varlığı ve merkezkaç faaliyetlerinden kaynaklanan kaygıları yüzünden pek sıcak bakmadığı da belirtilmelidir.
Gerçekte Suriye’de federal sistemin uygulanmasından duyulan kaygının önemli sebeplerinden biri Suriye’de Kürdistan ikliminin oluşma ihtimalidir ki bu iklimin Irak’ın kuzeyindeki Kürt iklimi ile benzerliği bölgenin jeo politika durumunu etkileyebilir. Bu konu ise İran ve Türkiye’nin hassas oldukları bir konudur. Öte yandan Suriye’de federal sistemin uygulanması yolundaki bir başka ciddi engel, bu ülkede etnik grupların yaşadığı bölgelerin arasında kesin sınırların bulunmamasıdır. Örneğin Suriye’nin başkenti Şam’da yaşayan halkın büyük bölümü ehli sünnet müslümanlardır. Bir çokları Şam’da yaşayan ehli sünnetin hükümet karşıtı cephede yer aldığına inanıyor, oysa Şam’da şimdiye kadar yönetimine karşı en az itiraz ve silahlı eylem söz konusu olmuştur. Bir başka ifade ile çeşitli etnik grupların iç içe yaşaması ve bakışlarının farklı olması, Suriye’de federal bir sistemin ihtiyaç duyduğu kesin sınırları belirleme işini zorlaştıran bir konudur.
Gerçi etnik grupların sayısı fazla olan bazı ülkelerde merkezi yönetimin belli bir etnik gruptan oluşarak diğer etnik grupların haklarını göz ardı etme riskinin var olduğu gerçeği inkar edilemeyecek bir gerçektir, fakat bu sorunun üstesinden gelebilmek için federal sistemi uygulamak yerine tüm etnik grupları ülke yönetimine ortak etmek daha makul görünmektedir.
Bir ülkenin yönetiminde tüm etnik grupları ortak etmenin yolu, var olan gücü, mevkileri, konumları ve kurumları o ülkede yaşayan tüm etnik grupların arasında uygun biçimde paylamaktır. Örneğin bu yöntem bundan önce Taif anlaşması adıyla anılan Lübnan’da sağlanan bir anlaşma çerçevesinde bu ülkede uygulanmaya başladı.
Gerçi bazı anlaşmazlıkların varlığı bu tür durumlarda bu tür ülkelerde hükümeti kurma sürecini aksatabilir, ama yine de ülke tüm tarafların katılımı ile yönetildiğinde federal yönetime kıyasla yarattığı zararlar daha azdır ve o ülkede yaşayan etnik grupların ayrışmalarına yol açmaz ve sonuçta tam ayrışma durumu yaşanmaz.
Suriye’de ise barış süreci bu ülkenin geleceği için istikrarlı ve demokratik bir yönetim belirlemeye çalışırken görünen o ki bu önemli hedef ancak milli vahdet ve toprak bütünlüğünü korumakla elde edilebilir.
Öte yandan Türkiye yönetimi Suriye’nin kuzeyinde güçlenmesinden duyduğu kaygı ve Türkiye’deki muhalif kürtlerle irtibatını kesmek için tampon bölge oluşturmaya yönelik tutumunda bir değişikliğe giderek bu kez Suriye’nin kuzeyinde mülteciler için bir kent inşa edilmesini önerdi ve önerisini beyaz saraya iletti.
Erdoğan Amerika Başkanı Obama ile görüşmesinde ve Brookings düşünce kurumunda konuşmasında ve Amerika’nın CNN kanalına verdiği mülakatta sürekli Suriye’nin kuzeyinde ve Türkiye sınırına yakın bölgede bir tampon bölgenin üzerine vurgu yaparak, Suriye’nin kuzeyinde Mülteci kenti inşa edilmesi Suriye’den kaçan milyonlarca mülteciyi barındırmak için olduğunu ve Ankara bunu yapmaya hazır olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yıl veya daha az bir sürede mülteci kenti inşaatı için gereken altyapıları hazırlayabileceklerini ileri sürdü. Bu kenti inşa etme meselesini Amerikalı mevkidaşı Obama ile gündeme getirdiğini belirten Erdoğan, Suriye’nin kuzeyinde mülteci kenti için bazı noktaları tespit ettiklerini, bu konuyu Obama ile de görüştüklerini ve hatta koordinasyon sağlandığını ama hala başlamadığını kaydetti.
Türkiye yönetimi Suriye krizi başladığı ilk günden itibaren kendi sınırlarına yönelik güvenlik tehditlerini bertaraf etmek için Suriye sınırında tampon bölge ve uçuşa yasak bölge kurmaya çalışarak bir yandan Suriye demokratik birlik partisi PYD unsurlarının Türkiye sınırına yaklaşmalarını engellemeye ve hem bu bölgede bulunan Beşar Esad karşıtlarının güvenliğini temin etmeye çalıştı. Ancak Türkiye’nin bu çabaları başta ABD olmak üzere Batı’nın muhalefeti ile karşılaştı ve Ankara bu planını hayata geçiremedi.
Türkiye yönetimi Suriye sınırında uçuşa yasak bölge planının başını çeken taraflardan biridir. Uzmanlar Türkiye’nin bu konunun üzerindeki ısrarını Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin güç kazanmasını ve Türkiye’deki muhalif kürtlerle irtibatını engelleme çabasına bağlıyor. Uzmanlar ayrıca Türkiye yönetimi Suriye’nin kuzeyinde uçuşa yasak bölge kurarak Suriyeli muhalifleri Suriye savaş uçaklarının saldırılarından korumak istediğini belirtiyor.
Türkiye yönetimi Suriye krizi başladığı ilk günden itibaren Arabistan ve Katar ile birlikte Suriye’deki silahlı muhalifleri desteklemeye başladı. öte yandan Türkiye ve Amerika Suriyeli Kürtlerin partisi PYD konusunda görüş ayrılığı yaşıyor. Amerika bu partinin terör örgütü olmadığını ve Suriye’nin kuzeyinde tekfirci IŞİD terör örgütü ile savaştığını belirtiyor. Ancak Ankara yönetimi PYD’nin PKK ile bağlantılığı olduğunu ve hatta PKK’nin bir kanadı olduğunu savunuyor.
Görünen o ki Amerika’nın Suriyeli Kürt güçlerin temelini oluşturan PYD’yi desteklemesi bu güç için Suriye’nin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda bir çok bölgenin kontrolünü ele geçirmesine katkı sağlamış bulunuyor. Ancak bu durum Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin aşılmış olması anlamına geliyor. Erdoğan bir çok kez Suriye’nin kuzeyinde ve Türkiye sınırına yakın bölgelerde silahlı Kürtlerin varlığını asla benimsemeyeceğini açıkladı.
Ancak buna karşı Suriyeli Kürtler son günlerde Suriye’nin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda bir çok bölgeyi IŞİD’in elinde kurtarmayı ve Haseke ve Rakka arasında uzanan stratejik yolların kontrolünü ele geçirerek IŞİD’in bu eksenini kesmeyi başardı. Bazı uzmanlar bu konuda Türkiye’nin münzevi olduğunu ve Amerika ve Rusya Rakka ve Deyrizzur’un kurtarılması konusunda şimdiye kadar görülmemiş bir uzlaşmaya vardıklarını belirtiyor. Söz konusu uzmanlara göre Kuzey Irak yerel yönetimi ve Mesut Barzani’nin izlediği politikaların desteklenmesi ve PYD’ye karşı çıkılması, Türkiye’nin kendi ülkesinde yaşayan kürtleri kontrol altına almak ve PKK’nin konumunu zayıf düşürmek için izlediği bölgesel stratejisidir.
Son aylarda bölgede ve özellikle Türkiye, Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmelere bakıldığında, Türkiye’nin izlediği politika Kuzey Irak yerel yönetimine daha çok yaklaşmak ve Kuzey Irak’ta PKK mevzilerini bombardıman etmek ve iç arenada da da PKK unsurları ile amansız bir mücadele sürdürmek ve Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin güçlenmesini önlemek gibi politikalardan oluştuğu anlaşılıyor. Ankara bu politikaları bölgesel stratejisi olarak büyük bir ciddiyetle izliyor.
Türkiye öte yandan Kuzey Irak’ta bulunan PKK güçlerini Türkiye içinden temizlemek istiyor ve bunun yanında Suriyeli Kürtlerin partisi PYD’nin elini zayıflatarak ve Kuzey Irak yerel yönetimi güçlendirerek bölgede karşı karşıya bulunduğu bu sıkıntılardan sıyrılmaya çalışıyor.
Türkiye bundan önce Irak toprakları Amerika tarafından işgal edilmeden önce defalarca Türkiye ve Irak sınırında bir Kürt devletinin oluşmasını kırmızı çizgisi ilan etmiş ve böyle bir durumun savaşa yol açacağını belirtmişti. Ancak Kuzey Irak yerel yönetimi şekillendikten sonra Ankara bu politikasından çark ederek bu yönetimle ilişkilerini geliştirme yolunu tuttu. Türkiye’nin Suriyeli kürtlere yönelik hasmane politikalarını eleştiren bazı uzmanlar, Ankara yönetimi Kuzey Irak’taki kürtlere karşı izlediği politikasını Suriyeli kürtlere karşı da izleyebileceğini ve Suriye’nin kuzeyinde Kuzey Irak’takine benzer bir yönetim şekillendiği zaman bu yönetimle ilişkilerini geliştirerek Türkiye’de yaşayan Kürtlerin ideal eğilimlerine de zemin oluşturabileceğini, fakat nedense Ankara PYD’ye Mesut Barzani kadar güvenmediğini belirtiyor.
Uzmanlar Türkiye yönetimi bir nevi Kuzey Irak yerel yönetimini bağımsız bir devlet olarak tanımaya hazır olduğunu ve Irak’ı bölme projesi Irak Kürdistanı’nın özerk bölge olması ile start alabileceğine inandığını belirtiyor. Söz konusu uzmanlar Türkiye’nin bu sürece destek vermesini iki önemli sebebe bağlıyor. İlk sebep Türkiye’nin bölgesel stratejisine dayanıyor. Ankara Kuzey Irak’ta bir Kürdistan devletinin kurulması, başka ülkelerin Irak üzerindeki nüfuzunu önemli oranda azaltabileceğini düşünüyor. İkinci sebep ise Suriye’den kaynaklanıyor.
Suriye’de kriz patlak verdikten sonra bu ülkenin kuzeyinde ve Türkiye sınırının yakınında PKK bağlantılı PYD’nin özerk bir yönetim kurma ihtimali de artmaya başladı. bu durum Türkiye’de paniğe yol açtı. Türkiye Kuzey Irak’ta muhtemel kürdistan devleti ile hem kendi kürtlerini kontrol altına alabilecek ve hem PKK’nin Türkiye içindeki silahlı eylemlerini rahatlıkla bastırabilecekti.
Türkiye Suriye ile 900 km ortak sınırı bulunuyor ve gerçekte Suriyeli Kürtlerin bu sınır boyunca güç kazanması Ankara’da politikacıları dehşete düşüren durumdur. Buna karşın Türkiye yönetimi şimdiye kadar Suriyeli kürtlere karşı askeri operasyon düzenlemedi, çünkü bu bağlamda Amerika ile anlaşmazlık yaşıyor. Rusya yönetimi de Suriyeli kürtlerle herhangi bir anlaşmazlık yaşamıyor ve onlarla ilişkilerini sürdürüyor. 015