Maad; Allah'a dönüş - 18
Bugünkü sohbetimizde dünya ve berzah aleminde zaman meselesini irdelemek istiyoruz.
Geçen bölümde insanlar öldükten ve maddi hicab perdesini araladıktan sonra berzah âleminden bilgilerini ve haberlerini fani dünyadaki ailelerine ve yakınlarına iletmek istediklerini anlattık. Berzah âleminde iyi durumda olan insanlar başkalarını yeni yaşamlarından ve ölümden sonra berzahta yararlandıkları durumdan haberdar etmek ister. Berzah âleminde azap çeken insanlar da dünyadaki arkadaşlarını bu âlemin hakikatleri konusunda bilgilendirmek ve onları içinde bulundukları cahillikten ve büyük tehlikeden kurtarmak ister.
Şimdi berzah âleminde zaman meselesini ele almaya ve birlikte irdelemeye çalışacağız.
İnsan fani dünyada bulunduğu sürece berzah âlemi ile ilgili bilgisi çok kıttır, çünkü insanın aklı berzah âlemine ermez ve kendisi de oraya gitmemiş ve gözleri ile buradaki hakikatleri görmemiştir. Yine berzah âlemine geçen insanlardan da hiç bir haber alınamamıştır. İnsanların berzah âlemi ile ilgili bildikleri tek şey, bu konuda onlara anlatılan bazı benzetmelerdir. Örneğin insan fani dünyada bulunduğu sürece, anasının karnında bulunan cenine benzer. Bu ceninin geleceği dünya hakkında hiç bir bilgisi yoktur, fakat bu dünyaya ayak basınca azametini ve genişliğini anlar ve içinde bulunan nimetlerle tanışır. Bu konu berzah âlemi için de geçerlidir.
Kur'an'ı Kerim Secde suresinin 17. ayetinde insanın gideceği bir sonraki alemle ilgili bilgisizliği hakkında şöyle buyurur:
Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.
İslam Peygamberi –s– de bu konuda Allah Teâlâ’dan naklen şöyle buyurur: Ben salih kullarım için hiç bir gözün görmediği ve hiç bir kulağın duymadığı ve hiç kimsenin aklına gelmeyen nimetler hazırladım.
Zaman meselesi ister bu dünyada ve ister berzah âleminde karmaşık bir meseledir. Berzah âlemi maddi olmayan bir dünyadır ve bu yüzden zaman gibi maddi kavramların izleri de bu âlemde yoktur, çünkü zaman maddenin özel tesirlerinden biridir. Kuşkusuz bizim gibi zaman çerçevesinde yer almak zorunda kalan insanlar için zamansız bir dünyayı tasavvur etmek zordur. Fakat burada unutulmaması gereken bir nokta şu ki zamansız bir dünyayı tasavvur edebilmek veya edememek, böyle bir dünyayı inkâr etmekle sonuçlanmamalıdır.
Kur'an'ı Kerim ayetlerinde zaman meselesi çok özel bir şekilde beyan edilmiştir. Bakara suresinin 259. ayeti Ermiya peygamberin öyküsüne işaret ederek şöyle buyurur:
Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.
Bu ayet açıkça Ermiya peygamberin ölümünü ve yüz yıl sonra yeniden dirildiğini anlatıyor. Dolayısıyla bu peygamberin ruhu dünya âleminin hesaplarına göre yüz yıl boyunca berzah âleminde kaldı. Fakat kendisinden bu süre ne kadar sürdü diye sorulduğunda sadece bir gün veya günün bir bölümü diye cevap verir.
Kur'an'ı Kerim’de yer alan bu soru ve cevabı, ölümden sonraki âlemin hakikatlerinden bir hakikati aydınlatmak içindir, şöyle ki o âlemler zaman kavramının ötesindedir ve bu dünyadaki zaman kriterleri ile karşılaştırılamaz. Eğer Allah Teâlâ peygamberine sen yüz yıl bekledin, diye buyuruyorsa, peygamberine uhrevi âlemde bekleyişinin bu dünyadaki zaman kavramı ile ölçülemeyeceğini anlatmak içindir. Fakat burada Allah Teâlâ peygamberine dünyadaki zaman kavramıyla ne kadar süre berzahta kaldığını anlatmak için yüz yıldan söz ediyor.
Yüce Allah Rum suresinin 55. ayetinde de berzah ve kıyamette zaman kavramı hakkında şöyle buyurur:
Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.
Bu ayetten anlaşıldığı üzere günahkâr insanlar kıyamet gününde berzah âleminde bekledikleri süre konusunda hataya düşüyor ve bu âlemde bir saat kadar kısa bir süre bekledikleri üzerine yemin ediyor. Allah Teâlâ bu insanların hatasına işaret ettikten sonra bu yanlış yargının bu insanların dünyevi yaşamlarındaki yanlış yargıları gibi olduğunu buyuruyor. Yani nasıl ki bu insanlar fani dünyada hak ve hakikati idrak edemediyse, kıyamet gününde de berzah âleminde bekleyiş süresi konusunda hata ediyor, çünkü onların berzah âleminde bekleyişi, zaman kavramından bağımsız bir bekleyiştir ve zaman ölçekleri ile ölçülemez.
Rum suresinin bir sonraki ayeti ise bu meseleyi doğrularken şöyle buyurur:
Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun ki siz, Allah'ın yazısında (hükmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bugün yeniden dirilme günüdür; fakat siz onu tanımıyordunuz.
Dolayısıyla Allah Teâlâ berzah aleminde bekleyişin bir saat gibi bir süre olduğunu reddederken, başka bir süreden söz edemiyor ve sadece berzah aleminde beklediklerini ve daha sonra berzah aleminin toplandığını ve buradan kıyamet alemine geçtiklerini ve şimdi bu gün, kıyamet günü olduğunu buyuruyor. Allah Teâlâ burada da muhataplarına bu konuyu bilmediklerini ve bu yüzden berzah aleminde bekleyişlerini fani dünyadaki zaman ölçekleri ile ölçerek bir saatten daha fazla beklemediklerini ifade ettiklerini vurguluyor.
Kur'an'ı Kerim’in berzah âleminde bekleyiş süresine işaret eden bir başka suresi Taha suresidir. Bu surenin 102 ila 104. ayetlerinde şöyle okumaktayız:
O günde Sûr'a üflenir ve biz o zaman günahkârları, gözleri (korkudan) gömgök bir halde mahşerde toplarız. Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler: "Dünyada sadece on gün kaldınız." Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz. Onların en olgun ve akıllı olanı o zaman: "Bir günden fazla kalmadınız" der.
Bu ayetler de günahkar insanların berzah âleminden kıyamet âlemine intikal ettirilmelerinin ardından berzah aleminde bekledikleri süre hakkında yanlış düşündüklerine işaret ediyor. Allah Teâlâ’nın günahkar insanların ve hatta en akıllı olanlarının nasıl bu hataya ve şaşkınlığa düştüklerinin bilincinde olduğunu vurguluyor.
Gerçekte günahkâr insanlar her âlemin kendine göre ahkâmı ve özel kriterleri bulunduğunun bilincinde değildir. Her âlemin hükümleri ancak o âlemde geçerlidir ve o âleme hâkim olan nizamda uygulanır ve başka âlemlerde geçerli değildir. Bu yüzden zaman ve esasen zamanlama kavramları da maddi âlemlerle ilgilidir, oysa berzah ve kıyamet âlemleri maddi değildir ve zamanın üstündedir. Fakat her insanın berzah âleminde bekleyişi tamamen onun fani dünyadaki amelleri ve hatta niyetleriyle orantılıdır.
Bu yüzden hadislerde, içinde mutlu anlar yaşadıkları berzah âlemi evliyalar, gerçek müminler ve salih insanlar için bir göz kırpma kadar çabuk geçer, fakat bazı kâfirler için adeta binlerce yıl sürer. Berzah âleminde bekleme süresinde göze çarpan bu görece farklılık aslında müminlerin ve kâfirlerin fani dünyadaki amellerinin sonucudur, şöyle ki müminler mutluluk içinde yaşadıkları için berzah âleminde çok kısa bir süre kaldığını hisseder, kâfirler ise bu süreyi çok uzun algılar. 015