Mart 15, 2019 17:11 Europe/Istanbul
  • Hş. 1397 Yılında Türkiye

Yeni hicri şemsi yılına girerken bazı ülkelerde geçen sene yaşanan gelişmeleri ele aldığımız programımızın bugünkü bölümünde Türkiye gelişmelerini gözden geçirmek istiyoruz.

Geçen sene Türkiye Batı Asya bölgesinde belki de en hareketli ülkelerden biri oldu. Geçen sene Türkiye ile Avrupa ülkeleri ve özellikle Avusturya, Fransa, Almanya ve Hollanda arasında gerginlikler şiddetlendi. Geçen sene ayrıca Türkiye ile Amerika arasındaki ihtilaflar da yayılarak çeşitli alanları kapsadı. Geçen sene yine cumhurbaşkanlığı ve parlamento erken seçimlerini de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin zaferi ile sonuçlandı.

Geçen sene Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’u ırkçılık yapmakla suçladı.

Hş. 1397 yılının başlarında bir konuşması sırasında Kurz’u ırkçılıkla suçlayan Bakan Çelik, Avusturya yönetimi ve Başbakanı Kurz’un Türkiye karşıtı tutumları muhalefetten düşmanlığa dönüştüğünü belirtti.

Bakan Çelik, Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz Türkiye’ye karşı sergilediği hasmane tutumu ile ırkçılardan bile daha ırkçı olduğunu vurguladı.

Avusturya Başbakanı Kurz’u ve Viyana yönetimini iki yüzlü davranmakla suçlayan Avrupa Birliği Bakanı Çelik, Türkiye’ye AB üyelik müzakereleri askıya alındığını söyledikleri halde diğer konularda ilişkilerini geliştirmek istediklerini söylemeleri, Avrupa’da dile getirilen en büyük yalan olduğunu kaydetti.

Aslında Türkiye ve Avusturya ilişkileri 2016 yılının sonlarına doğru Viyana yönetimi bazı Türk politikacıların anayasa referandumu için düzenlenen kampanyaların çerçevesinde Avusturya’ya girişini engellemesinden sonra bozulmaya başladı.

Bu arada Ankara devlet adamları AB’nin Türkiye’nin üyeliği konusunda sergilediği çifte standart tutumundan acı çekiyor. AB ülkeleri Türkiye ile Batı’nın çıkarlarını güvence altına alacak şekilde bir ilişki istiyor. Gerçekte AB ülkeleri Türkiye ile ilişkilerinde bu ülkenin çıkarlarını temin etmek gibi bir kaygıları bulunmuyor.

Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Stratfor müessesesi Türkiye meseleleri araştırmacısı Sinan Ciddi şöyle diyor:

Türkiye yakın gelecekte AB’ye giremez. AB, asla geri adım atmayacağı anlaşılan bazı meselelerin üzerinde ısrarla duruyor. Bu arada Türkiye’nin şimdiki durumu bu ülkenin AB’ye üyeliğini daha fazla engellemeye zemin oluşturuyor.

Geçen sene Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha Fransa yönetimini teröristleri cinayet işlemeye teşvik etmekle suçladı. Erdoğan, Fransa yönetimi teröristleri Elize sarayında ağırlayarak onları cinayet işlemeye teşvik ettiğini belirtti.

Son yıllarda ve özellikle Suriye savaşı başladığı günden beri, Türkiye devlet adamları başta Fransa olmak üzere Batılı devletleri teröristlerle irtibatta bulunmak ve onlara destek vermek gibi suçlarla suçluyor.

Aslında Ankara Paris hattında gerginlikler, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron 30 Mart 2018’de Suriyeli Kürtlerin siyasi örgütü PYD’nin askeri kanadı YPG’den bir heyetle görüşmesinden sonra tırmanmaya başladı. Macron Türkiye yönetimi terör örgütü ilan ettiği bu örgüte Suriye’nin kuzeyinde destek vereceğini garanti etti.

Suriye yönetimi şimdiye kadar birçok kez Türkiye ordusunun Suriye’nin kuzeyinde düzenlediği saldırıları bu ülkenin milli egemenliğinin ihlali ilan etti. Gerçekte Türkiye devleti Suriye yönetiminin tüm muhalefetlerine karşın Suriye topraklarını bir bölümünü işgal ettiği halde bu bölgelerde ev sahibiymiş gibi Fransa gibi başka ülkelerle muhatap oluyor. Oysa bu durum başlı başına uluslararası yasalara ve örf ve adetlere aykırıdır. Nitekim Suriye’nin yasal yönetimi TSK’nın işgalci hareketini ve yine diğer bazı Batılı devletlerin işgalciliğini kınayarak TSK güçlerinin derhal Suriye topraklarından çekilmesini istemiştir.

Ankara devlet adamlarının Suriye konusunda sergilediği olumsuz ve şaibeli davranışları yorumlayan Türkiyeli siyaset meseleleri uzman Ziya Yılmaz şöyle diyor: Ankara yönetimi yetkilileri Suriye meselesinde yenik düşen bir ülke olarak şimdi Türkiye topraklarının parçalanmasını engellemeye çalışıyorlar.

Türk uzmanın bu sözleri, Ankara yetkilileri Türkiye’nin bölünmesini engellemek için Suriye’ye saldırdıklarını ve böylece başka bir kaderi gündeme getirmek istediklerini gösteriyor.

Geçen sene Türkiye’nin 64 yaşındaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha Haziran ayında düzenlenen erken seçimlerde Cumhurbaşkanı seçildi.

Kuşkusuz esas seçimlerden 18 ay önce düzenlenen 24 Haziran erken seçimleri Türkiye tarihinde bir dönüm noktası oldu. Zira Türkiye anayasasında yapılan bazı köklü değişiklikleri bu seçimlerle birlikte yürürlüğe girmesi bu ülkeyi farklı bir boyuta taşıdı. Gerçekte bu seçimler Türkiye’de parlamento sistemine son noktayı koydu ve başkanlık sistemini başlattı.

Türkiye’de başkanlık sisteminde devletin yargı erki, anayasa mahkemesi ve benzeri diğer birçok önemli kurumlarının başkanları Cumhurbaşkanı tarafın atanıyor. Bu durum Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Türkiye’de temel kurumları tek elden yönetme imkanı sağlayarak Türkiye için gözetlediği isteklerini ve hedeflerini daha rahat bir şekilde gerçekleştirmesine zemin hazırladı.

Türkiye’de önümüzdeki yıllarda Erdoğan’ın icraatı ile ilgili kaygılar bir yana, görünen o ki Türkiye’nin Batılı müttefikleri ve en başlarında ABD ve NATO, Batı Asya bölgesinde aktif olan bu ülke ile gelecekte yaşayacakları ihtilaflardan kaygı duyuyor. Elizabeth Teoman ise foxnews sitesinde yayımladığı makalesinde şöyle diyor: Anayasada yeni reformların sonucunda Erdoğan bölgesel diğer aktörlerin zararına bölgede daha aktif varlık göstermeye hazırlanıyor ve en az 2028 yılına kadar iktidarın başında kalmak istiyor. Bu durum Türkiye’nin ABD ve NATO ile ortaklığında sorun yaratacaktır.

Gerçekte Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ve AKP’nin de parlamento seçimlerini geçen Haziran’da düzenlenen erken seçimler çerçevesinde kazanmaları, Türkiye halkı Erdoğan’ın yanlış politikaları ve başarısız iktisadi programlarından usandıkları, artan işsizlikten hoşnutsuzlukları, ranttan elde edilen yüklü paraların üretime yatırılmamasından rahatsızlıkları dile getirildiği halde söz konusu olmuştur. Buna karşın Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesi Türkiye halkı ve ayrıca bu ülke ile ilişkileri bulunan ülkeler için büyük önem arzettiği belirtilmelidir.

Geçen sene S. Arabistanlı muhalif gazeteci yazar Cemal Kaşıkçı 2 Ekim 2018’de bu ülkenin İstanbul konsolosluğuna girdikten sonra sırra kadem bastı. Suud rejimi 18 gün süren sessizlik ve tekziplerin ardından sonunda uluslararası camianın baskıları sonucu 19 Ekim’de Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul konsolosluğunda infaz edildiğini itiraf etti.

Cemal Kaşıkçı Suud rejiminin kara listesinde yer alıyordu ve bu yüzden S. Arabistan dışında yaşıyordu.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bu cinayetin azmettiricileri mutlaka açıklanması gerektiğini belirterek, tüm işaretler, Kaşıkçı’nın planlı ve acımasız bir şekilde katledildiği anlaşıldığını açıkladı.

The Guardian gazetesi bir rapor yayımlayarak S. Arabistan’da gelişmeler son yıllarda belli bir modeli izlemeye başladığını, bu ülkede Muhammed bin Salman veliaht prensi olduktan sonra her türlü muhalefet barbarca bastırıldığını belirtti.

Özetle Türkiye geçen hicri şemsi yılında engebeli bir yılı geride bıraktı. Avrupa ve Amerika ile bozulan ilişkiler, komşu ülkelerin içişlerine müdahaleler, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin 18 ay öne alınması, S. Arabistanlı muhalif bir gazetecinin Türkiye topraklarında infazı, hepsi geçen sene Türkiye’de yaşanan önemli gelişmelerdi. Buna göre Türkiye yeni yılda da benzer sorunlarla uğraşmaya devam edeceği ifade ediliyor.