İslam'da Çocuk Hakları-22
Geçen bölümlerde özel durum yaşayan çocukların özel bir ilgi ve alaka ile korunması gerektiğini bu sorumluluğun ise bütün toplum bireyleri ve hükümete ait olduğunu söylemiştik. Bu bölümde bu özel durumda olan çocukların bir kısmı sayılan sığınmacı ve avare çocukların haklarını konu edineceğiz.
Mülteci çocuklar dünyadaki mülteciler nüfusunun yarısını oluşturmaktadırlar. Bu istatistik mültecilik durumları resmen onaylanan veya avarelik durumunda olan çocuklardan oluşmaktadır. Bu gruptan olan çocukların avareliğinin birçok farklı nedeni vardır. İç savaşlar ve çatışmalar, çevresel krizler, yoksulluk ve kötü ekonomik durum, birçok çocuğun avareliğine neden olmuştur. Bu doğrultuda yasal olmayan veya tek başına mülteci olan çocuklar istismar edilip suiistimallere karşı korumasız bir duruma gelirler.
Birçok ülkenin bu gibi çocukları kabul etmesine rağmen bu mülteci çocuklar ve aileleri çoğunlukla ayrım, yoksulluk veya hedef ülkeler veya kentlerin varoş bölgelerinde yaşamak, dil konusunda sorunlar yaşamak gibi sorunlar ile yüz yüze kalırlar. Bunun yanı sıra bu çocuklar yasa dışı yolculuk yapmalarından dolayı eğitim, sağlık hizmetleri, sosyal hizmetler ve benzer hizmetlerden mahrum kalmaktadırlar.
UNİCEF'in bildirdiğine göre mülteci çocukların sayısı son beş yılda yüzde 75 artış göstermiştir. UNİCEF'in araştırmasında mültecilerin yarısının çocuk mültecilerden oluştuğunu gösteriyor. Halbuki dünya nüfusunun sadece üçte ikisi çocuklardan oluşmaktadır. Suriye ve Afganistan uyruklu çocuklar ise Yüksek Sığınmacılar Komiserliğinin himayesinde olan mülteci çocuklarının yarısını oluşturur. Bunun yanı sıra dünyadaki mülteci çocukların dörtte üçünün de sadece 10 ülkeden olduğu dikkat çekicidir
Son yıllardaki uluslararası savaş ve çatışmaların başlaması ve devam etmesi sonucunda dünyadaki mülteci çocuklarının sayısı da günden güne artmaktadır. Bunun sonucunda ise çocukların, insan kaçakçılığı ve diğer istismar şekillerine maruz kalma riski de artmıştır. UNİCEF'in bu raporunda dünyanın dört bir yanında 50 milyona yakın çocuğun ülkesinden göç etmeye mecbur kaldığı veya kendi ülkesinde avare olduğu söylenmektedir. Bunların arasından ise 28 milyonu savaşlardan kaçan çocuklardır.
Daha önce de değindiğimiz gibi dünyadaki mültecilerin yarısını kırılgan olan çocuklar oluşturur. Bu kırılganlığın oranını arttıran birçok neden vardır. Bu çocuklar kişiliğinin oluşmakta olduğu bir dönemde olmalarından dolayı özel fizyolojik ve duygusal ihtiyaçları nedeniyle etraflarına bağlı insanlardırlar. Göçün öncesi, yaşandığı sıradaki ve sonrasındaki sorunlar ve çelişkiler ile karşılaşmak bu çocukların ruhsal sağlığını derinden etkilemektedir.
Avare çocuklar, yetişkin avarelere göre daha ciddi ruhsal ve fiziksel sorunlar ve tehlikeler ile karşı karşıya olmalarından dolayı özel bir korunmaya ve bakılmaya da ihtiyaçları vardır. Besin maddelerinin azlığı, oturma yeri sorunu, bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan hastalıklar, aileden uzak düşme, zorunlu askerlik ve hatta cinsel suiistimaller ve okulu bırakmak gibi etkenler, çocukları fiziksel ve ruhsal olarak tehdit eden sorunlardır.
Kamplarda bile uygun olmayan sağlık koşulları, kamptakilerin kültür farklılıkları, gıda kıtlığı ve başka nedenlerden dolayı avarelerin özellikle de çocukların durumu doğal koşullardan uzak bir vaziyettedir. Genel olarak çocukların avareliği ve yer değiştirmesi ruhsal ve fiziksel sonuçların yanı sıra eğitimsel ve terbiye alanında da büyük etkiler yapar. Bu alanda eğitim sürecinin kesintiye uğraması ve eğitim moralinin kaybedilmesine değinilebilir. Bu durumu yaşayan bir çocuğun hedef ülkenin okullarında yeniden moral bulması ise zor ve bazı zamanlarda da imkansız bir süreçtir.
Avare çocuklara ayrılan bütçe açığı ise bu kesime ciddi zararlar vermiştir. Buna ilaveten avare çocukların ihtiyaçları gıda ve yemeğin ötesindedir. Şiddetten kaçan çocuklar her zaman ciddi sorunlar ve rahatsızlıklar yaşayıp bu sırada korunma altına alınmamaları halinde uzun vadeli zararlara karşı daha kırılgan bir duruma gelirler.
Mülteci çocuklar ve delikanlılar ise farklı farklı tehlikeler ile karşılaşıp depresyon, bunalım, kaygı, psikosomatik bozuklukları, esneklik azalması, davranışsal ve bilişsel performansın azalması gibi sorunlar ile karşı karşıya kalabilir. Bu sorunlar daha çok anneleri ve babaları boşanan veya uzaklaşan çocuklarda görülmektedir.
Cenevre Bildirisi adı ile tanınan Birleşmiş Milletlerin 16 Eylül 1926 bildirisi, çocukları destekleyen ve koruma altına alan ilk uluslararası bildiridir. Bu bildirinin önsözünde ve beş maddesinde, çocukların ruhsal ve fiziksel olarak korunmasına büyük bir ilgi gösterilmiştir. Bunun yanı sıra İnsan Hakları Bildirisinin 14'üncü maddesinde ise 10 Aralık 1948 tarihinde sığınma hakkı herkes için ve özellikle de çocuklar için onaylanmış olup tanındı. Daha sonra Silahlı Çatışmaların Kurbanı Çocukların Hakları adlı Cenevre 1949 Konvansiyonu hazırlanıp 20 Kasım 1959 yılında da Uluslararası Çocuk Hakları Bildirisi, Birleşmiş Milletler Teşkilatı gözetimi altında onaylandı ve bir kez daha Cenevre Bildirisine vurgu yapıldı.
Avare ve mülteci çocuklar ile ilgili Uluslararası Çocuk Hakları Konvansiyonu'nun 22'inci maddesinde şöyle yazılmıştır:
1-Konvansiyona taraf olan ülkeler, sığınmak isteyen çocukların veya mülteci sayılanların ister ebeveynleri ile beraber ister başka şahıslar ile beraber olan çocuklara yerli ve uluslararası kurallar ve yasalar gereğince uluslararası insancıl belgeler çerçevesinde insancıl desteklerde bulunmasını garanti altına almalıdır.
2-Bu amaçla konvansiyona taraf olan ülkeler kendi inisiyatifi, BM'in veya başka uluslararası kurumların veya bağlı özel kurumların inisiyatifi ile bu çocuklara yardım edip aile fertlerinin bulunması için gereken bilgileri toplayıp onları bulamamaları halinde bile konvansiyonda sözü geçen şekilde ailesinden sürekli bir şekilde ayrı düşen bir çocuk gibi davranacağını ve korumasını taahhüt etmektedir.
Anılan son maddede ise üç önemli nokta göz önünde bulundurulması lazım. İlk olarak çocuğun ebeveyni veya başka şahısla mülteci durumuna düşmesine verilen önemdir. Konvansiyona üye ülkelerin bu gibi çocuklara karşı insan hakları kuralları veya başka insancıl belgelerde belirlendiği gibi davranılması söylenmiştir. Bir taraftan ise ebeveynsiz bir sığınmacının aile fertlerinin bulunması için hükümetlerin çaba göstermesi bir zarurettir. Eğer böyle bir çocuğun ebeveynleri veya akrabaları bulunamazsa, bu çocuğa karşı ailesinden sürekli olarak ayrı düşen bir çocuk gibi davranılması tavsiye edilmiştir.
Bu maddede iki önemli başka nokta da yer almaktadır. İlk olarak mülteci ve sığınmanın tanımının yapılmamasıdır. Bundan dolayı kime mülteci adı da verildiği belli değil. Bu maddede ancak mülteci çocuklar koruma altına alınmıştır. Halbuki böyle bir çocuğun özellikleri ve durumu ile ilgili bir şey söylenmemiştir.
Bir diğer taraftan ise sığınma, uluslararası bakımdan da belli kuralları ve ilkeleri olan bir süreçtir. Genel olarak bu maddelerin de eksik yanları olduğunu söylemek mümkün.
Mülteciler genellikle bütün varlıklarını elde edip aile fertlerinden ayrı düşen kişilerdir. Bunların çoğu ise çocuklardan oluşur. Birleşmiş Milletler Teşkilatı dünyadaki mülteciler ile işbirliğini sağlayan bir program çerçevesinde çalışmalarını yürütmektedir. Ülkeler ise mülteci çocukların desteklenmesini güvence altına almakla mükellef kılınmıştır. Bu konu hem yalnız yaşayan çocuklar hem de aileleri ile yaşayan çocuklar için geçerlidir.
Mülteci kabul eden ülkeler ise uygun sığınma koşullarını sağlayarak, bu kitlenin güvenliğini ve asayişini sağlamak, ihtiyaçlarını gidermek, şiddeti önlemek, dertleri ve elemlerinin hafifletilmesi, saygınlıklarının korunması için gereken sağlık, eğitim ve toplumsal merkezleri, kültürel, sosyal, siyasal ve yasal gereksinimleri uygun bir şekilde sağlamak ve güçlendirmek ile mükelleftir.