İran İslam Cumhuriyeti'nin Kırk Yıllık Dış Siyaseti-16
Bugünkü sohbetimizde Amerika'nın İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde son kırk yılda ortaya koyduğu İranofobi ve yumuşak savaş stratejilerini ele alacağız.
Amerika'nın İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı düşmanlığının açık bir örneği de İranofobi siyasetinin özellikle de İslam aleminde izlenmesidir. İranlı araştırmacılar Yahya Fozi ve Rıza Farruhi bu konu ile ilgili yazdıkları makalede şöyle bir değerlendirmede bulunmuşlardır:" Bu sürecin başlangıcını Amerika Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Nathan Haass'ın makalesinde görmek mümkün. Haass, "Yeni Ortadoğu" başlıklı makalesinde Ortadoğu'da en önemli özelliği Amerika'nın hegemonyasının bitmesi ve güç denkleminin İran lehine değiştiği yeni bir döneme ayak basıldığını yazıp bu değişimin yayılmasının önlenmesini istedi. "
Bu düşünce, " Şia İntifadası" gibi makalelerde ve daha sonraki Amerika, Avrupa ve Siyonist Rejim İsrail düşünce kuruluşları ve merkezleri tarafından yayımlanan kitaplar ve makalelerde de ele alınan bir konu olmuştur. Bu eserlerin çoğunda İran'ın bölgesel hegemonya kurma peşinde olduğu ve bunun önlenmesi zarureti düşüncesi göze çarpıyordu. Bunun yanı sıra İran'ın nükleer meselesi de Amerika'nın İranofobi stratejisinin şiddetlenmesine yol açtı.
İran'ın potansiyellerinin abartılması ve büyütülmesi, İran'ın barışçıl nükleer faaliyetleri ve programlarının ters gösterilmeye çalışılması, İran İslam Cumhuriyeti'nin füze gücünün olumsuz bir şekilde belirgin hale getirilmesi ve ayrıca Hollywood'dan İran ve İslam karşıtı filmler yapmaya yönelik yararlanılması İslam İnkılabının şanlı 40 yıllık ömründe Amerika'nın İranofobi siyaseti çerçevesinde yapılan komplolar ve hasmane girişimlerin sadece bir kaçıdır.
Örnek göstermek gerekirse genellikle Amerika tarafından yapılan İran ve İslam karşıtı diziler ve filmlerin sayısının 11 Eylül 2001 olayından sonraki sürekli devam eden artışına değinebiliriz. Bu filmlerin hedef kitlesi İran halkıdır. Bu kadar ince ayarlar yapılmasının nedeni ise Hollywood'un kültürel toplumsal yabancılaşamaya ve toplumu kültürel ikilemde bırakmanın yanı sıra muhatabını kendi yanına alıp telkinlerde bulunmasıdır.
Aynı zamanda bu filmler özel olarak yabancı muhataplar için üretilmiştir. Bu filmlerin amaçları yabancı muhatapları İslamofobi gibi konularda etkilemek ve İslam İnkılabının İran halkı arasındaki ve Batı Asya bölgesindeki şiddeti yaygınlaştırdığını telkin etmeye çalışmaktır.
İranofobi stratejisinin önemli sonuçlarından biri de İran ve komşuları arasında ihtilafların oluşturulması, bölge çapında özellikle de Sünni ve Şii fırkacılığı ve İran ile Suudi Arabistan gibi kimi ülkeler arasındaki bölgesel rekabeti husumete dönüştürmekti. 2011 yılında başlayan İslami Uyanış hareketi, düşündürücü ve derin bir hareket olup Arap dünyasının İran İslam İnkılabından sonraki yeni İslam medeniyetini canlandırmaya yönelik en ciddi girişimdi.
Tabii bu hareketin ilk başlarındaki hızlı, derin ve etkili bir şekilde siyasal İslam'dan ideolojik bakımdan etkilenmesi, uzmanların İslami ülkelerde gelişmekte olan olaylar alanında teoriler sunmalarını zorlaştırmıştı. Ancak İslami uyanışın yayılması ve Mısır ile Tunus'un İslamcılar tarafından ele geçirilip Arap toplumunda hilafet nostaljisinin tekrar doruğa ulaşması ile İslam dünyasında özellikle de Sünni ve Şia arasındaki fırkacılık İran ve Suudi Arabistan arasında gelişen vekalet savaşı kalıbında alevlenmiş olup nihayetinde İslami uyanışın hedeflerinden sapmasına yol açmıştı.
Genel olarak Amerika'nın İranofobi stratejisini izlemekten hedefi İslam aleminde özellikle de bölgenin büyük İslami ülkeleri arasındaki ihtilafları körükleyip özellikle de kendi ekonomik çıkarlarını İslam aleminin içindeki ihtilaflardan sağlamaktır. Aynı zamanda güçlü İslam ülkeleri arasındaki ihtilafların şiddetlenmesi Siyonist Rejim İsrail'in de bölgedeki çıkarları lehine olacaktır. Başka bir deyiş ile İslami ülkeler arasındaki zıtlıklar ve düşmanlıkların artması Amerika ve Siyonist Rejim İsrail'in Ortadoğu'daki hedefleri ve çıkarları ile uyumludur.
Amerika'nın İran ile düşmanlığının bir başka örneği de İran'a karşı yumuşak savaş başlatmak sureti ile ülkeyi içeriden değiştirmeye yönelik girişimleridir. İçeriden değiştirmekten kastedilen İran'daki yapıyı asil İslami düşünceleri ve kültüründen yoksun bırakmaktır. Amerika hükümeti İran İslam Cumhuriyetine karşı yumuşak savaş stratejisi ile ülkeyi içeriden değiştirmek peşindedir.
İlk kez Amerika Ortadoğu Siyasetleri Merkezi Başkanı ve aynı zamanda Brookings Enstitüsünün üyesi olup Amerika'nın dış siyasetindeki yaratıcılığı ile tanınan Marck Palmer, 11 Eylül 2001'den sonra " İran-Amerika, Yeni Çözüm" başlıklı raporunda Amerika'nın İran'a karşı stratejisinin "Yumuşak Savaş" olduğunu yazdı. Palmer raporunda açık bir şekilde İran'a askeri bir saldırıda bulunmasına karşı çıkıp İran'ın toprak genişliği, nüfus niceliği, insan gücü niteliği, askeri teçhizat, zengin doğal kaynakları ve belirgin coğrafi konumu bakımından uluslararası düzenin Hearthland'i olan Ortadoğu bölgesinin eşsiz bir gücü haline geldiğine değinip artık böyle bir ülkedeki yönetimin askeri bir savaş ve sert savaş aracılığı ile devrilemeyeceğini, İslam Cumhuriyetinin devrilmesinin tek yolunun yumuşak savaşa ve psikolojik-propagandaya baş vurulması olduğunu söylemiştir.
Amerika'nın İran aleyhindeki yumuşak savaşının içinde, ekonomik düzensizliğin oluşturulması, toplumsal memnuniyetsizliğin şekillendirilmesi, geniş çaplı bir şekilde sivil toplum kuruluşlarının kurulması, medyatik savaş, hükümetin idari ve yürütme kolunun işlevsiz olduğunu göstermeye yönelik psikolojik operasyonlar, İran'daki egemenliğin medeni yollar ile zayıflatılması, kültürel bir NATO oluşturmak sureti ile İslam Cumhuriyeti'nin özellikle de hicap ve tesettür meselesi gibi dini değerlerin zayıflatılması doğrultusundaki çabaları bu anlamda dikkate alınması gereken noktalardır.
Amerika hükümetleri bu hedeflerine ulaşmak için İran'ın içerisinden destek toplamaya çalışıp İslami düzenin düşmanları ve muhalif grupları, monarşistler ve vatan hainlerini toplamaya çalışıp üzerlerinde yatırım yapmıştır. Gerçekte Amerika hükümetleri İran içerisinde destek toplamak sureti ile İran'ın içine nüfuz edip İran karşıtı planlarını yürütmeye çalışmıştır.
Bundan dolayıdır ki Amerika da böyle bir girişim sayesinde İran'ın içeriden karışmasını bekleyip hemen destek vermeye hazır durumdadır. Bu doğrultuda Amerika hükümeti İran'da gerçekleşen 2009 ve 2017 karışıklıklarını destekleyip böyle karışıklık ve kaosların İran İslam Cumhuriyeti'nde artmasını istiyordu.
Amerika hükümeti Bercam Nükleer Anlaşmasından çekilerek İran İslam Cumhuriyeti'nin 40'ıncı zafer yıldönümünü yaşadığı bir sırada İslam Cumhuriyeti'ne karşı yumuşak savaşını şiddetlendirmeyi hedeflemiştir. Çünkü Trump Amerika'yı Bercam Nükleer Anlaşmasından çekerek tekrar yaptırımları İran aleyhine uygulamak sureti ile halka ekonomik baskı uygulayıp ekonomik memnuniyetsizlik yaratmak yolu ile toplumsal ayaklanmalara zemin hazırlayıp İslam Cumhuriyeti düzeni ve halkının karşı karşıya gelmesini istemiştir. Trump ve yandaşları İran halkına İslam Cumhuriyeti düzeninin onların isteklerini karşılamakta yetersiz kaldığını telkin etmeye çalışıyor.