Neden ABD ve İsrail Gazze’de Yardım Kuyruğundaki İnsanlara Ateş Ediyor?
Gazze’deki insani yardım dağıtım merkezlerinde Amerikan güvenlik taşeronları sivillere karşı gerçek mermiler, ses bombaları ve biber gazı kullandı.
Gazze Şeridi'nde, savaş, abluka, kıtlık ve hayatın çöküşü sıradan bir olaya dönüşmüşken, halk artık ekmek kuyruğunda bile güvende değil. Geçtiğimiz hafta, Associated Press’in araştırma raporu, ancak küresel kayıtsızlık sayesinde mümkün olan bir felaketi bir kez daha gözler önüne serdi: Gıda yardımı almak için sıraya giren insanlara karşı planlı silahlı saldırılar, korkutma ve şiddet.
Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA) daha önce İsrail-Amerikan mekanizmalarının Gazze'ye yardım ulaştırma yöntemini bir katliam alanı olarak tanımlamıştı. AP’nin haberine göre, özel şirketler tarafından yardım merkezlerinin "güvenliğini sağlamak" amacıyla görevlendirilen Amerikan güvenlik taşeronları, onlarca olayda Filistinli sivillere karşı ateşli silah, ses bombası ve biber gazı kullanmış.
İki bilgi sahibi taşeron, bu güçlerin davranışlarını "tehlikeli, sorumsuz ve zalimce" olarak tanımladı. Bu kişilerin çoğunun askeri deneyimi yoktu ve göreve yalnızca birkaç gün önce bir e-posta ile alınmışlardı.
Bu kaynakların ifşa ettiği bilgilere göre, İsrail ordusu yardım dağıtım sürecini istihbarat toplamak, insanları tanımak ve kalabalıkları kontrol etmek için bir araç olarak kullanıyor. Oysa bu yardımlar normalde insanî dayanışmanın bir sembolü olmalıydı. Ancak şimdi birer istihbarat ve güvenlik tuzağına dönüşmüş durumda. Uluslararası kuruluşlar da bu gerçeği doğruluyor. BM Dünya Gıda Programı (WFP), 20 Haziran 2025’te yayımladığı bildiride şöyle dedi: “Gazze’ye mevcut yardım ulaştırma mekanizması bir kurtuluş yolu değil, ölüm alanıdır.”Sahadaki kaynaklara göre, sahte İsrail rejiminin bu mekanizmaları istihbarat amaçlı kullanması, yardım dağıtım sistemini sadece insanî boyutundan çıkarmakla kalmamış, aynı zamanda toplumu gözetleyip fişlemek için bir platforma dönüştürmüştür. İnsanlar adeta yiyecek karşılığında kimliklerini ifşa etmeye zorlanıyor. Filistinli yetkililere göre, ABD ve İsrail tarafından başlatılan yeni yardım dağıtım sürecinde şu ana kadar en az 635 kişi öldürülmüş; çoğunluğu kadın ve çocuk.
Uluslararası hukuk açısından, yeterli ehliyete sahip olmayan güvenlik veya milis güçlerinin böyle görevlerde kullanılması sadece bir usulsüzlük değil, aynı zamanda savaş bölgelerinde sivillerin korunmasına ilişkin Cenevre Sözleşmeleri’nin açık bir ihlalidir. Ve eğer bu ihlaller yüzlerce insanın ölümüne yol açıyorsa, bu artık bir savaş suçudur.
Yardımlar, siyasi baskı, nüfus kontrolü ve hatta casusluk aracı hâline geldiğinde, savaş ile yardım arasındaki sınır tehlikeli biçimde ortadan kalkar. Bu sadece Filistinliler için bir tehdit değil; aynı zamanda tüm dünyada insanî kuruluşlara duyulan güveni temelden sarsan bir tehdittir.
İnsani yardımların istihbarat ve katliam aracına dönüşmesi, sözde insanseverlik maskesi takan Fransa Cumhurbaşkanı Macron gibi isimleri bile bu insani felakete tepki vermeye mecbur bıraktı. Macron bu durumu “utanç verici” olarak nitelendirdi ve tarafsız uluslararası kurumların yeniden yardım sürecine dönmesi çağrısında bulundu. Ancak kelimelerin ötesinde hiçbir somut adım atılmış değil. Neden? Çünkü ölenler Filistinli, öldürenler ise İsrailli Siyonistler ve onların Batılı destekçileri.
Belki de asıl soru şudur: Eğer Ukrayna’da Rus askerleri yardım dağıtım merkezlerinde sivillere ateş açsaydı, Batı’nın tepkisi bu kadar sessiz ve kayıtsız mı olurdu?Bu acı çelişki, “kurallara dayalı dünya düzeni”nin gerçek yüzünü ortaya koyuyor: Kurallar, insanların milliyetine, ırkına ve coğrafyasına göre uygulanıyor. Kural şudur: Bir Filistinli çocuğun ölümü sessizliktir; onun gözyaşı manşet olamaz.
Sonuçta AP’nin raporu bir saha raporu olmaktan çok, günümüz dünyasının ahlaki durum raporudur: Yemek silahla dağıtılıyor, ekmek kuyruğu kanla bitiyor. Bu kez Gazze sadece savaşın değil, Batı medeniyetinin iddia ettiği değerlerin nasıl çöktüğünün de laboratuvarıdır.