Haziran 29, 2019 23:10 Europe/Istanbul

Bu bölümde İslam İnkılabının dinamikliği ve kalıcılığı hususlarını incelemek istiyoruz.

Devrimler, saikler ve nedenleri açısından bilim adamlarının incelediği konuları olmasının yanı sıra devrimlerin zaferinin ardından medyana gelen olaylar ve sonuçlar ile ilgili de teoriler sunmuşlardır. Bu alandaki en önemli kuramlardan biri de Amerika'lı tarihçi Crane Brinton'un devrim sonuçları teorisidir. Bu teoriye esasen başlangıçta yaşadıkları coşku ve ülkücülüklerin ardından yavaş yavaş duraksama ve çöküş aşamasına geçip neredeyse devrim öncesindeki duruma dönerler.

Brinton bu devrim teorisini ispatlamak için Fransa, Rusya, İngiltere ve Amerika devrimlerini ele alır. Ancak Brinton'un devrimler teorisinin İran İslam İnkılabı için de geçerli olduğu söylenebilir mi?

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei İslam İnkılabının ikinci adımı adlı bildiride, İran'da devrimci coşku ve heyecanın hala devam ettiğine ve halkın hala İslam İnkılabı ülkülerine bağlı olduğuna vurgu yapmaktadır. Ayetullah Hamenei yaptıkları konuşmalarda devrimlerin döngüsünü açıklayarak İslam İnkılabının bu teoriye uyup uymadığı hususunda şöyle anlatmaktadırlar:" Son iki yüz yılda gerçekleşen dünyanın büyük devrimleri, yani bizim bildiğimiz devrimler bu açıdan bakıldığında hepsi devrim teorilerine uyar. Ancak İslam İnkılabı bu sosyolojik analizde kural dışı bir örnektir. İslam İnkılabının panzehri, tam da bu inkılabın içindedir. Defalarca İnkılabımızın, İslam Cumhuriyeti ve İslam Cumhuriyetinin Anayasasında tecelli ettiğini söylemişim. İmam Humeyni mektebinde yetişen ve derslerini iyi öğrenen Anayasayı yazanlar tam da bu kanunlarda İnkılabımızı devam ettirici yasaları yerleştirmişlerdir. İslami kurallara bağlı kalma ve yasanın meşrulaştırılması, İslam'a uyarılması ve liderlik meselesi gibi hususlar anayasada yer almıştır."

Başka bir deyiş ile İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei bakış açısından İnkılabın ve İran yönetiminin, İslami olması ve halkın da buna bağlı olması, İran İslam İnkılabının her zaman dinamik ve ilerici olmasına neden olmuştur.

Devrimlerin akıbeti ile ilgili başka bir teoriye göre  mücadelelerin bitmesi ve zaferin elde edilmesinin ardından devlet erkanlarının kurulması ile beraber devimin bitmesi ile, devrim ülkücülüğü yerini siyasi düzenin gerçekçiliğine verir. Ancak İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamenei İkinci Adım bildirisinde şöyle bir vurguda bulunmaktadır:" İslam İnkılabı, yönetim düzenini ayarladıktan sonra durgun ve sönük bir hal almayıp halkın devrimci coşkusu, siyasi ve toplumsal düzen içinde çelişki ve uyumsuzluk yaşamaz. Böyle bir devrim ebede dek devrimci düzeni savunmaya devam eder. "

İslam İnkılabı Lideri, devlet kurumları ve düzenin oluşturulmasını gerekli görerek bunun devrimin sonu anlamında olmadığını söylüyor. Nitekim şimdi de İslam Cumhuriyeti düzeninin kurulması ile İran'da devlet yapısı oluşturulmuştur; ancak bu düzene egemen düşünceler ve ülküler hala İslami ve devrimci değerler olmaya devam etmektedir.

İşte bu, İslam İnkılabı Liderinin " Devrimci Düzen" olarak adlandırdığı düzendir. Bu sebepten dolayıdır ki İran halkı da devrim ülkülerinin İslam Cumhuriyeti düzeninde dalgalandığını görünce onu desteklemeye devam ediyor.

İslam İnkılabı Lideri, İnkılap zaferi yıldönümü yürüyüşleri ve gösterilerine değinerek şöyle buyuruyorlar:" Dünyanın hiçbir yerinde devrim yıldönümleri bu kadar yüksek katılımlı değildir. Bu halkın düzenlediği tek devrimdir. Ülke çapında milyonlarca insan sokaklara inip yürüyüş yapıp devrimi destekleyici sloganlar atıyorlar. Böyle bir durum hiçbir devrim için geçerli değildir. "

Devrimlerin en büyük sorunlarından biri de mücadele sürecinde büyük ülküler ve hedeflerin ortaya atılıp devrimin zafere ulaşmasının ardından mevcut gerçekler ve durumdan dolayı bu ülküler ve hedeflerin kısıtlanması ve hatta hiçe sayılmasıdır. Devrimlerin liderleri böyle ortamlarda, devrimin zor ama şanlı yolunu devam ettirerek bu hedeflerin gerçekleşmesinde ayak diremeleri ya da bu acı gerçekler karşısında ve ortaya çıkan düzenden dolayı ülkülerinden vaz geçmek seçenekleri arasından birini seçmelidirler. Ancak maalesef böyle bir durumda devrimler veya liderleri ardından da halklar başta elde edilen başarıların ardından bu başarılar ve devrim ülkülerinin gerçekleşmesinden vaz geçerler. Ancak İran İslam Cumhuriyeti kırk yılın ardından birçok engele rağmen hala asil ve insani ülkülerine bağlı kaldığını bunların gerçekleştirilmesi için çaba harcadığını ortaya koymuştur. Çünkü bu ülküler ve hedefler, hiçbir zaman eskimeyen ve unutulmayan İslami öğretilerin ta kendisidir.

İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamenei de her daim İslam İnkılabının kutsal ülkülerinin korunmasına vurgu yapıp halkın ve hükümetlerin bu yolda adım atmasını isteyerek düşmanların ve dış mihrakların bu yolda engeller oluşturmaya çalıştıklarına da değinmekteler. Ayetullah Hamenei bu hususu İkinci Adım bildirisinde de ele alarak şöyle buyuruyorlar:" Kuşkusuz, gerekenler ve gerçekler arasındaki mesafe, ülkücü vicdanlara her zaman azap çektirmiştir çektirecektir de. Ancak bu mesafe kat edilecek, ortadan kaldırılacak bir mesafedir. Son kırk yılda ise bu mesafe defalarca kat edilmiş, kuşkusuz gelecekte de mümin, akıllı ve moralli genç nesil tarafından daha güçlü bir şekilde kat edilecektir. "

Devrimler ve ayaklanmaların afetlerinden biri de devrim sonrası radikal kararlar ve kan dökmelerdir. Muhaliflerin devrimciler tarafından katliam edilmesinin yanı sıra devrim liderlerinin iktidara geçme rekabeti de her zaman kanlı çatışmalara yol açıp devrimlerin kötü nam salmasına yol açmıştır. Ancak Rahmetli İmam Humeyni'nin dahiyane liderliğindeki  İran İslam İnkılabı'nda bu tarz şiddetler ve mantıksızlıklar yaşanmadı. Çünkü bu devrimci harekete hakim olan ruh, insanı şefkate ve merhamete çağıran İslam'ın yüce öğretilerinden kaynaklanmıştı. İslam dini, iktidarı elinde bulunduranların merhametli ve şefkatli olmasına vurgu yapmaktadır.

Buna esasen İslam İnkılabı Rehberi'nin ikinci adımı bildirisinde şöyle okuyoruz:" İran milletinin İslami devrimi, muktedir, fakat bir o kadar şefkatli, affedici ve hatta mazlumdur.. Bu devrim, birçok hareket ve kıyamın kara lekesi olan sapmalara ve radikal girişimcilerin kurbanı olmamıştır. Hiçbir savaşta ve çatışmada hatta Amerika ve Saddam ile mücadelesinde bile ilk olarak ateş açmamıştır. Bunların hepsinde sadece düşmanlar karşısında kendini savunmuştur ve tabii bu saldırıları da güçlü bir şekilde cevaplamıştır. Bu devrim başlangıcından günümüze kadar ne acımasız ne kan döken ne de pasif ve tereddütlü olmuştur."

İslam'da vurgu yapılan noktalardan biri de insanların şefkatli ve hayırsever bir şekilde birbirlerini eleştirmeleridir. İşte İslam'da yer alan emri maruf ve nehyi münker ilkesi bu temele dayanmaktadır. Ancak eleştirmek ve öğüt vermek sadece kişilere has bir durum değildir. İslam açısından devletler de halklar tarafından eleştirilebilir. Halbuki despot rejimler halk, partiler ve grupların eleştirmesine izin vermiyorlar. Ancak özgür siyasi yönetimlerde bu hak insanlara verilmektedir. 

İşte teokratik yani dini demokrasi ile yönetilen İslam Cumhuriyeti'nde de  bu hak insanlara tanınarak onların yetkililer ve kurumların performansını eleştirmelerine dair hakları korunmuştur. 

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei ise İslam İnkılabının İkinci adımı başlıklı bildiride sebepsiz örtbas etmek ve gizli tutmaktan uzak bir şekilde İslam İnkılabının da hatalarının olduğuna değinerek şöyle buyurmuşlardır:" Canlı ve iradeli bir fenomen olarak İslam İnkılabı her daim kendi hatalarını düzeltmek için esnekliğe sahip olmuştur. Ancak bu pasif olma ve revizyona gitmesi anlamına gelmemelidir.Bu düzen, eleştirilere olumlu tepki gösterip bunu Allah'ın nimeti ve sözlerini söylemden eyleme geçiremeyen yetkililer için bir uyarı olarak sayılıyor. Ancak yine de hiçbir bahaneden dolayı elhamdülillah halkın dini imanı ile yoğrulan değerlerinden uzaklaşmayacaktır. "

İşte bu değerli açıklamalar İslam İnkılabının, son kırk yılın zaferinin sarhoşluğunda kalmadığını, iç ve dış gelişmelere uygun bir  şekilde her daim gelişmekte ve ilerleyişte olduğunu göstermektedir. Ancak bu süre içinde kimi yetkililer de hedefleri gerçekleştirmek sürecinde hatalar yapıp yollarından sapmışlardır. Bu yüzden İslam İnkılabı, halka dayanan esnek bir hareket olarak hikmet dolu ve yapıcı eleştirileri kabul edip bunu ilahi bir nimet ve yardım saymaktadır. 

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamenei ise her daim eleştirilerin İslam temelinde gelişen İnkılap değerleri ve ilkelerine zarar vermemesi halinde kabul edileceğini vurgulamıştır. Başka bir deyiş ile bu büyük devrim, hiçbir zaman halkın vefakar olduğu ilahi ülküleri ve hüviyetini başkalarının isteğinin kurbanı etmeyecektir. Çünkü böyle olursa devrimden kuru bir isimden başka bir şey geri kalmayacaktır.