Nisan 17, 2016 08:10 Europe/Istanbul

Bugün hüsnü zandan konuşmak istiyoruz. Hüsnü zan güzel ahlaki ilkelerden biridir ve iyimserlik ve başkaları hakkında iyi düşünmek anlamına gelir.

Bu sözcük suizan sözcüğünün karşıtıdır ve kötümserler ve bu da başkalarından kuşku duyma anlamına gelen bir sözcüktür.

Hüsnü zan çeşitlidir. Bunlardan biri Allah Teâlâ’ya karşı hüsnü zandır, ki bugünkü sohbetimizde bunun üzerinde duracağız.

Yüce Allah tüm hayır ve kamalatın kaynağı olduğundan bütün kulların sürekli Hak Teâlâ’nın yardım ve merhametinden ümitli olmalıdır. Allah Resulü –s– bu konuda şöyle buyurur: O’ndan başka hiç kimse tapılmayı hak etmeyen Allah and olsun ki hiç bir mümin kula dünya ahiret hayrı, Allah’a karşı iyimser ve ümitvar olmadığı halde verilmemiştir.

İslam Peygamberi –s– bir başka yerde de şöyle buyurur: O’ndan başka hiç kimse tapılmayı hak etmeyen Allah and olsun ki Allah’a iman eden hiç bir kul, yüce Allah onun yanında olmadan Allah’a hüsnü zannı olmaz. Zira Allah kerimdir ve bütün hayırlar O’nun elindedir. Yüce Allah mümin kulu ona hüsnü zannı olduğu halde kulunun zan ve umuduna aykırı hareket etmekten çekinir. O zaman Allah’a hüsnü zannınız olsun ve O’na yönelin.

Allah Resulü –s– bir başka hadiste de bu konuya şöyle açıklık getiriyor: Kıyamet gününde kendine karşı suç işleyen zulümde bulunan bir kulu amellerinin hesabı görülmek üzere Hak Teâlâ’nın karşısına çıkarılır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Acaba sana benim emirlerime itaat etmen için ve bana itaatsizlik etmemen için emretmedim mi? Kul şöyle buyurur: evet ey yüce Rabbim, ama nefsim bana galip geldi. Bu yüzden bana nasıl azap ve işkence buyurursan, bu benim kendi günahım yüzümdendir ve sen bana asla zulmetmiş olmazsın. Allah Teâlâ yakılmak üzere cehenneme götürülmesini emreder. Günahkar kul şöyle der: ey yüce Rabbim, ben senin hakkında böyle zannetmiyordum. Allah Teâlâ sorar: senin benimle ilgili zannın nasıldı? Kul şöyle der: benim senin hakkında zannım en iyi zandı ve benim günahlarımı bağışlayacağını ve ilahi rahmetini esirgemeyeceğini zannediyordum. Bu sözlerin ardından Allah Teâlâ onu cennete götürmelerini emreder ve ona senin bana hüsnü zannın burada işine yaradı, diye buyurur.

İslam ahlak alimlerine göre Hak Teâlâ’ya yakınlaşmak için en yakın yol, Allah’a karşı hüsnü zandır. Çünkü Allah Teâlâ bir dağı bir saman çöpüne bağışlar ve en ufak ama ihlaslı bir amelle kulunun elinden tutar ve onu amacına ulaştırır. Dolaysıyla Allah Teâlâ’ya karşı hüsnü zan ve iyimserliğin en güzel getirilerinden biri yüce Allah’ın ilahi cennetinden nasiplenmektir.

Bu konuda İmam Ali –s– şöyle buyurur:

Kim hüsnü zannı varsa cennete kavuşur.

İslam Peygamber’inden –s– de yüce Allah’ın şöyle buyurduğuna anlattığı nakledilir: İbadet edenler mükafat için yaptıkları ibadetlere asla dayanmasın, çünkü onlar her ne kadar çaba harcar ve zorlanırsa, kulluk hakkını ede edemez ve yerine getiremez. Ama eğer benim rahmetime güvenecek olurlarsa ve benim fazl ve keremimden ümitvar olur ve bana karşı hüsnüzanları olursa, o zaman benim rahmetim onları kapsar, çünkü ben bağışlayan Allah’ım ve bu adla adlandırıldım.

Allah’a karşı hüsnü zannın kökleri insanın iman ve marifetine uzanır. Bu konuda İmam Ali –s– şöyle buyurur:

Allah’a karşı hüsnü zan ve güven duygusu, mümin kuldan başka hiç kimse içinde yer alamayacağı güçlü bir kale gibidir.

İmam Ali’nin –s– hüsnü zandan yararlanmayı mümin kullarla sınırlı tutmasından anlaşıldığı üzere iman, hüsnü zannın gerçekleşmesinde temel rol ifa eder.

Rivayetlere göre Allah Resulü –s– şöyle buyurur: Kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın rahmetinden umudunu kesenler yüzü sim siyah mahşur olur.

İslam Peygamberi –s– bir başka yerde de İmam Ali’ye –s– şöyle buyurur: Ya Ali, korkakla istişare etme. Korkak insan hacetinin icabetini sana zormuş gibi gösterir. Yine kıskanç ile istişare etme, çünkü o seni hedefinden alıkoyar. Ayrıca aşırı hırslı olanla da istişare etme, çünkü o da kötü fiilleri güzel gibi gösterir. Ey Ali, bil ki korku, haset ve hırsın doğası birdir ve hepsi Allah’a sui zandan kaynaklanır.

Allah’a karşı hüsnü zan, insanın onu elde etme çabası ilahi tevfik olmaksızın sonuç vermeyen bir fazilettir. Bu yüzden masum İmamlar –s– da yüce Allah’tan bu fazileti niyaz ederdi. İmam Kazım’ın –s– sahabilerinden biri şöyle rivayet eder: Mekke’de İmam Kazım’ın –s– ardında durmuştum. O hazret sürekli şu iki cümleyi tekrar ediyordu: Ey yüce Rabbim, senden her haldeyken sana karşı hüsnü zannım olmasını ve tüm samimiyetimle sana tevekkül etmeyi niyaz ediyorum. 015