Nisan 17, 2016 13:48 Europe/Istanbul

Şifaat konusu hem Kur'an'ı Kerim ayetlerinde ve hem masumlardan –s– geriye kalan rivayetlerde sık sık gündeme gelen bir konudur.

Şifaat genel anlamda arabuluculuk yapmaktır ve şifaat eden kimse, yardıma muhtaç olan kimseye yardım etmesi ve hacetini karşılamasıdır. Örneğin asaya ihtiyacı olan birinin elindeki asaya şefi, yani şifaat eden denir, çünkü asa zayıf olan insana yardım ederek zafiyetini telafi eder.

Dini açıdan ise şifaat, bir insanın Allah teala katına başkası için mağfiret ve af talebinde bulunmasıdır veya günahkar bir insanın cezasının kaldırılmasını veya hafifletilmesini istemesidir.

Kur'an'ı Kerim’de şifaat hakkında yaklaşık 30 ayet vardır. Bu ayetleri bir kaç grubu ayırmak mümkün. Birinci grup Allah teala katında şifaati mutlak surette reddeden ayetlerdir. Örneğin Bakara suresinin 48. Ayetinde şöyle buyurmakta:

Veya aynı surenin 254. Ayetinde şöyle buyurmakta:

Kur'an'ı Kerim’in diğer bazı ayetlerinde şifaat etmeyi özel şartlarda caiz saymakta, örneğin Taha suresinin 109. Ayetinde şöyle buyurmakta:

Veya Zuhruf suresinin 86. Ayetinde şöyle buyurmakta:

Bu ayetler Allah tealanın icazeti ve rızası olduktan sonra bazı insanların diğer bazı insanlar için şifaatte bulunabileceğini ispat ediyor.

Bir başka grup ayetler şifaat etmenin ancak Allah tealaya mahsus olduğunu belirtiyor ve şifaat etmenin ancak ilahi kutsal zata mahsus olduğunu vurguluyor. Nitekim Zümer suresinin 44. Ayetinde şifaat etmenin ancak Allah’a özel olduğu vurgulanıyor.

Ancak bazı ayetlerde de şifaat gündeme gelirken, şifaati dilenenler için bazı şartları gündeme getiriyor. Bazen bu şart Allah tealanın rızası ve hoşnutluğu şeklinde ifade ediliyor ve bazen de bunun şartını Allah teala katında ahit bağlama şeklinde beyan ediliyor ve örneğin Meryem suresinin 87. Ayetinde şöyle diyor:

Bu ayetlere bakıldığında, şifaat etmenin hiç kuşkusuz söz konusu olduğu anlaşılıyor, fakat şifaat etmenin de kendine göre bir takım kuralları olduğu gibi bazı istisnaları da bulunuyor.

Kur'an'ı Kerim açıkça kıyamet gününe iman etmeyen ve sapkınlığa boğulan ve ilahi emirleri yerine getirmeyenler için şifaat söz konusu olmayacağını vurguluyor. Bazı ayetlerde de şifaat etmenin şayeste ve salih insanların işi olduğu belirtiliyor. Bu yöntem Kur'an'ı Kerim’in bir çok konusunda de gündeme geliyor. Yani nasıl ki insanın ölümü ve ruhunun bedeninden alınması ölüm meleğinin işi olduğu belirtiliyor, bazen de bu görevin başka meleklerce yerine getirildiği ifade ediliyor. Şifaat konusunda da durum aynı şekildedir, yani Allah’tan başkasının şifaati reddedilirken, bazen de Allah’ın izni ile caiz olduğu vurgulanıyor.

Şimdi şifaat etmenin nerelerde işe yaradığına bakalım.

Şifaat genel olarak bir menfaati elde etmekm veya bir zararı bertaraf etmek için yapılır. Kuşkusuz şifaat işi sadece özel veya genel kurallar ve hükümleri belirlenen durumlar için geçerlidir. Örneğin eğer bir hükümdar belli bir insan grubuna hakimise ve onlara emir veriyorsa, bu insanlar emirleri yerine getirdikleri takdirde mükafatlandırıldığı gibi, yerine getirmedikleri takdirde cezalandırılır. Nitekim bu kural tüm hükümetlerde ve hatta belli insan topluluklarında hakimdir.

Şimdi eğer biri maddi veya manevi bir menfaat kazanmakm veya görevini yerine getirmediği için aldığı cezadan kurtulmak istiyorsa, bu durumda şifaat meselesi gündeme gelir.

Kuşkusuz şifaat etmenin de belli şartları söz konusudur. Örneğin eğer biri bir fakültenin dekanı olmak istiyorsa, ilkin kendisi üniversite öğretim üyesi olması gerekir ve lise mezunu olan biri asla bu göreve getirilmemelidir. Buna göre da yasalara saygı duymayan bir insan için asla şifaatten söz edilemez. Şifaat ancak suçlu insan yaptığı hatadan dolayı pişman olursa ve kanunda da bu durum için bir fıkra belirlenmişse, söz konusu olabilir. Yani burada genel kural ve kanun iptal edilmez, sadece o kişi için göz ardı edilir.

İmam Musa Kazım’dan –s– bir rivayette İslam Peygamberi’nin –s– şifaati ümmetinde büyük günah işleyenler içindir, şeklinde okumaktayız. Sahabeden biri İmam’a sormuş: Büyük günahları işleyenler için nasıl şifaat edilebilir, oysa yüce Allah Enbiya suresinin 28. Ayetinde şöyle buyurmuştur:

İmam Kazım –s– şöyle karşılık verir: İmanlı olan her insan günah işlediğinde doğal olarak pişman olur ve Resulullah –s– da günahtan pişmanlık duymak, tevbedir, şeklinde buyurmuştur ve pişman olmayan kimse gerçek mümin değildir ve böyle biri için şifaat olamaz ve onun ameli zulümdür ve zalimler için şifaat olmaz. Dolaysıyla şifaatin temel şartı suçluyu pişmanlığa ve hatasını telafi etmeye yönelten ve zulüm ve yasalara karşı çıkmaktan uzaklaştıran imandır.

Şifaat meselesinin bir hikmeti, insanı umutsuzluğa sürüklenmekten kurtarmaktır. Umutsuzluk başlı başına insanı günaha ve sapkınlığa sürükleyen duygudur. Örneğin eğitim yılı boyunca hiç çaba harcamayan ve sürekli disipline verilen bir öğrenci yıl sonunda kendisine mühlet tanındığını duyunca yeniden şevklenir ve tekrar çaba harcayarak geçmişteki hatasını telafi etmeye başlar. Şifaat de bir nevi geçmişteki hataları telafi etme fırsatıdır. Şifaat umudu olan insan kendini koyuvermez ve şifaatten yararlanmak için bir yol arar. Bu yüzden İslamî büyük alimler şifaatten insanları insan yapan ve günahkar insanları yolun ortasından geri getiren bir yöntem sayıyor. Şifaat ayrıca günahkar insanların Allah teala ve peygamberler ve evliyalarla ilişkisini kesmelerini engeller ve onların geri dönmeleri için açık bir yol bırakır.

Şifaatin bir başka hikmeti hidayete erdirme rolü ve etkisidir. Peygamberler, ulema, hocalar ve hatta bir dost gibi insanı Allah’a doğru hidayete erdiren veya bir nevi o insanın doğru yola girmesine vesile olan herkes bir nevi şifaat edendir. Kıyamet gününde bu hidayetin zuhuru, ilahi kata yakınlaşma vesilesidir. Bu yüzden İslam Peygamberi’nin –s– şifaati herkesten daha fazladır, çünkü o hazretin hidayete erdirdiği insan sayısı herkesten daha fazladır. Tüm ilahi evliyalar da bu şifaat gücüne sahiptir, nitekim İmam Ali –s– şöyle buyurur:

Allah Resulü –s– buyurdu: üç grup yüce Allah katında şifaatte bulunabilir ve şifaat dilekleri kabul edilir: bunlar enbiya, evliya ve şehitlerdir.

Bir başka hadiste İmam Sadık’ın –s– şöyle buyurduğu nakledilir:

Kıyamet günü koptuğunda ve herkes Allah teala mahzarına çıktığında abid insan cennete gönderilir, fakat alim insan bekletilir ve ona şöyle denilir: Sen bekle ki en iyi şekilde yetiştirdiğin ve hidayete erdirdiğin insanlara şifaat edebilesin. 015