Eylül 25, 2019 00:35 Europe/Istanbul

Tarihî açıdan Direniş Ekonomisi kavramının ortaya çıkışının 1979 yılı İslam İnkılabı zaferine denk geldiği söylenebilir.

İslam İnkılabı ekonomik boyuttan her daim bağımsızlık peşinde olup gelişmiş ekonomi ve üst düzey kamu refahını hedeflemiştir. İran İslam İnkılabının bölgesel ve bölge ötesi etkisinin göz önünde bulundurulması ile Amerika devleti gibi emperyalist ve totaliter ülkeler ilk baştan beri İran ile düşmanlığa soyundular.

Bu düşmanlığın en bariz simgelerinden biri de ekonomik yaptırımlardı. Ancak son on yılda İran aleyhindeki türlü ekonomik yaptırımların artması ile İran İslam Cumhuriyeti'nin ekonomi yetkilileri ülkenin farklı potansiyelleri ve fırsatlarından yararlanıp direniş ekonomisinin uygulanmasını zaruri bir mesele olarak görmeye başladılar. Bu hedef doğrultusunda 2011 yılında İslam İnkılabı Lideri'nin Direniş Ekonomisi modelini tanıtmasının ardından yine bu modelin temel fikirlerinin anlatıldığı belgeler 18 Şubat 2014'te ilgili kurumlar ve kuruluşlara tebliğ edildi.

Direniş Ekonomisi İran ekonomisinin farklı sektörler ve alanlardaki potansiyelleri ve kapasitelerinin fiilen hayata geçirilmesi için ortaya çıkarılan bir fikirdi. Kimi medya organları ise Direniş Ekonomisi hususunda şüphelere yol açarak bu fikri ekonomik kemer sıkma olarak değerlendirmeye başladılar. Halbuki gerçekte böyle değildi. Ekonomi bilimi literatüründe Direniş Ekonomisi, direniş, katılaşma ve esneklik kavramları ile sık sık kullanılıp ancak yine de kemer sıkma anlamına gelmemektedir. Uluslararası Ekonomik çevrelerin raporlarında ise farklı tehlikeler karşısında sağlamlık, direniş göstermek ve dayanıklılığın bir ülkenin ekonomik gücünün bileşenlerinden olduğuna değinilmektedir.

İranlı ekonomi uzmanı İsmail Kuşkbâği bu hususta şöyle söylüyor: "Direniş ekonomisi ve kemer sıkma ekonomisi apayrı ve bağımsız kavramlardır. Ekonomik kemer sıkmada sadece kaynakların ve sermayelerin kısıtlanması ile karşı karşıya kalınıp karneye bağlanma ve tasarruf yapma durumları ile karşılaşılır. Halbuki direniş ekonomisinde kaynakların kısıtlanması diye bir şey yoktur. Ancak yine de mevcut kaynakların en iyi şekilde kullanılması için belli bir plan yapılmaktadır. Aslında kemer sıkma politikaları ekonomik zorlukların ağırlığının insanların omuzlarına yüklenmesi anlamına gelir. Ancak direniş ekonomisinde zorlukların ağırlığı ekonomi plancıları, tasarımcıları ve uygulayıcıları omuzlarındadır. "

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ise Direniş Ekonomisine duyulan ihtiyaç hakkında şöyle bir açıklamada bulunmuşlardır: "Direniş ekonomisine yönelmek İran'a has bir konu değildir. Günümüzde birçok ülke son yıllarda dünya ekonomisinde görülen dalgalanmalardan dolayı ekonomilerinin direnişini arttırmaya yönelmişlerdir. Tabii her ülkenin kendine özgü koşulları vardır. Kapital ekonomi tüm sorunlarına rağmen Batı'dan ve Amerika'dan diğer ülkelere taşmıştır. Küresel ekonomi ise bir birine bağlı bir sistemdir. Doğal olarak tüm ülkeler bu olaylardan farklı miktarlarda etkilendiler. Kimi ülkeler daha fazla kimi ülkeler de daha az. Bu yüzden birçok ülke ekonomisinin direncini arttırmaya yöneldi. Başka bir deyiş ile bizim söz ettiğimiz direniş ekonomisini kendi ülkelerine uydurarak gerçekleştirmeye çalıştırlar. "

Direniş ekonomisi içkaynaklı olmasının yanı sıra dışa dönüktür de. Yani ülke içinden güç almasına rağmen dışa da kapalı olmayıp yabancılara açık bir ekonomi şeklidir. İran'daki direniş ekonomisinin genel siyasetlerinde ise uluslararası ticaret ve dışa dönüklülükle alakalı sekiz önemli siyaset göze çarpmaktadır. Buradaki dışa dönüklülük kavramı ihracat fırsatları, bölgesel ve bölge ötesi piyasalara verilen özel önemdir. Dışa dönüklülük İran'ın ekonomik alanda da başka ülkelerle iletişim kurmak istediğini ve etkileşim içerisinde olduğunu gösteriyor. Ülkelerle etkileşimde bulunmanın yollarından biri de dış yatırımcılığa verilen önem ve yaratılan fırsatlardır.

Farklı ülkelerin siyasetlerine ve planlarında özel bir yere sahip olan çağdaş ekonomik olgulardan biri de  dış yatırımcılık meselesi ve bu alanın ekonomik gelişme için önemli bir kapasite olarak addedilmesidir. Dış yatırımcılık, yabancılar vasıtası ile ülkeye gelen mali ve kredi kaynakları ve ileri teknoloji imkanları gibi sermayelerin tümüne verilen isimdir. Gerçekte dış yatırımcılık sadece mali boyutlarla kısıtlı kalmamaktadır. Kimi zaman yabancı yatırımcılar, uzman çalışan gücü ve teknolojisi ile de yatırımcılıkta pay sahibi olur.

İran, kadim tarih ve özel coğrafi konumuna sahip bir ülke olarak dünya ticaretinden uzun ve zengin bir kültürün mirasçısıdır. İran yabancı yatırımcılığı açısından büyük potansiyeller ve avantajlara sahiptir. Bu potansiyel ve kapasitelerden biri de özel coğrafi konumudur. Batı Asya bölgesinin Güneyinde bulunan İran, Asya'yı Avrupa'ya bağlamaktadır. İran, hızlı bir şekilde gelişmekte olan Fars Körfezi çevresi piyasalarının yanı başında ve Asya'nın stratejik noktasında yer almaktadır. Buna ilaveten Fars Körfezi ve Hürmüz boğazında da çok önemli bir konuma sahiptir. Zaten Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazı ham petrol ticareti alanında iki kilit geçit olarak bilinmektedir.

Direniş ekonomisi araştırmacısı ve üniversite hocası İranlı Dr. Hüccetullah Abdülmelikî bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: "Küresel ekonomideki önemli potansiyellerden biri de komşu ülkelerdir. İran'ın toplamda 15 komşusu vardır. İran ile ortak sınıra sahip olanlar ise önem açısından ilk halkada yer almaktadırlar. Birkaç ülke de dolaylı bir şekilde bizim komşumuz sayılıp önem açısından ikinci halkada yer almaktadırlar. Bu yüzden İran'a yakın olan İran'ın rahatça erişim sağlayabileceği ülkelerin sayısı çoktur. Bunun yanı sıra İran zaten bu ülkelerin çoğu ile yakın kültürel bağlara da sahiptir."

İran'ın çoğu komşu ülkeleri ile dini, tarihi, kültürel ve dil bağları bu ülkeler ile etkileşimini de kolaylaştırmıştır.

İran yedi ülke ile karadan ve 8 ülke ile de sudan ortak sınırlar vasıtası ile komşudur. İran, madenleri olmak üzere jeolojik yapısı açısından Doğu ve Kuzey komşuları ile ortak paydalarda görüşmektedir. İran'ın Doğusunda yer alan Afganistan ve Orta Asya'daki Özbekistan ve Tacikistan ile Türkmenistan da maden kaynakları açısından zengin ülkelerdirler. Ancak bu ülkelerin zayıf yanı açık sulara erişimleri olmaması ve de demir yolu, kara yol, uzman insani kaynak ve enerji kaynaklarından yoksun olmalarıdır. Böylece bu ülkeler bu kısıtlamalardan kurtulmak için İran'ın komşularına özellikle de İran'a bağlıdırlar. Yani İran'da dış yatırımın artması ile bu ülkeler için de özel bir imkan yaranmış olur. Bu ülkeler kolayca en az masraflı yoldan yararlanarak maden ürünlerini İran aracılığı ile Fars Körfezi'ne taşıtıp oradan da açık sulara erişebilirler. İran'ın Fars Körfezi'nde adaları hariç 1400 kilometre deniz sınırı ve birçok limanı vardır. Bu yüzden İran aracılığı ile küresel piyasalara ve açık sulara erişim sağlamak daha ucuz ve rahat olacaktır. Bu potansiyel komşu ülkelerin madeni ve endüstriyel ticari mallarının daha az masraflarla küresel piyasalara sunulmasını sağlar.

İran'ın açık sulara erişimine ilaveten çoğu komşu ülkesine entegre olan demiryolu ağı ve karayollarının yanı sıra düşük enerji fiyatı ile de komşuların nakliyat ve taşımacılığı için büyük fırsatlar yaratıp aslında yatırımcılık için de cazip bir hedef haline gelmektedir. Bu yüzden İran'ın Batı Asya ve Orta Asya'daki maden endüstrisi yatırımcılığına açılan kapı olduğunu söylemek mümkün.

Uluslararası kurumlar ve kuruluşların verdiği bilgilere göre 2014 yılında İran ve komşu ülkeleri toplamda 650 milyon nüfusa sahip olmuşlardır. Bu nüfus, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 9'u kadarını kapsamaktadır. İran'ın 80 milyonluk piyasası da dış sermayeciler ve yatırımcılar için başlı başına cazip bir nokta sayılır.

İran'ın önemli nüfusunun yanı sıra ucuz işgücü, uzman ve genç insan gücü avantajlarına sahip olması da potansiyelin ne denli yüksek olduğunu göstermektedir. Başka bir ifade ile ucuz işgücü ve uzman insan gücü yatırımcılığın randımanını arttırarak bu alanda önemli bir avantaj sayılır. İran'ın ucuz insan gücüne sahip olmasının yanı sıra ucuz enerji fiyatları da yatırımcılığa büyük bir fırsat tanımaktadır. Örneğin dünyada kilowatt saat elektriğin fiyatlarına baktığınız zaman İran, Çin, Hindistan ve Güney Afrika gibi ülkelerin yanında yer alarak 2017 yılında dünyanın en ucuz elektriğini sattığını söyleyebiliriz.  Ayrıca dünyanın en ucuz benzini de İran ve Venezuela'da satılmaktadır. Ucuz enerji, üretimin önemli bir parçası olarak İran'da var olan bir avantajdır. Bu da yabancı yatırımcılara ürettikleri malların maliyetlerini en aza indirmesine yardımcı olacaktır.

Tüm bunlara rağmen İran doğalgaz rezervleri açısından da dünya ikincisi ve petrol rezervleri açısından da dünya dördüncüsüdür. İran dünyanın bilinen rezervlerinin yüzde 11'ine, doğalgaz rezervlerinin de yüzde 18'ine sahiptir. Bu yüzden İran, enerji kaynakları ve rezervleri açısından da özel bir konuma sahiptir ve yatırımcılık için mükemmel bir hedef ülke sayılır. İran'da yatırım yapmak için farklı alanlar mevcuttur. Petrol ve doğalgaz sektörlerinin yanı sıra, alüminyum, çelik gibi maden ve metal endüstrileri alanında, inşaat, şehircilik ve ulaştırma, petrokimya ve temiz enerji, tarımcılık, hayvancılık, taşımacılık ve turizm alanlarında da büyük potansiyellere sahiptir.