Kasım 11, 2019 11:43 Europe/Istanbul

Bu bölümde IŞİD'in Afganistan ve Pakistan'a sızması ve orada yerleşmesinin zeminlerini gözden geçireceğiz.

IŞİD'in Pakistan ve Afganistan'a sızması konusu  her iki ülkede de siyasi, resmi, medyatik, hatta askeri ve güvenlik çevrelerin asıl ihtilaf ve tartışma konularından biri olmuştur. Bu hususta ise önemli gerçeklerin göz önünde bulundurulması gerekiyor. Bilindiği üzere kimi IŞİD ve El Kaide üyeleri Afganistan'daki cihat döneminde cihatçı gruplar arasında yer almıştı. Tabii o dönemde IŞİD ve El Kaide gibi çatallanmalar medyana gelmemişti. 

Arap-Afganların Sovyetler karşıtı cihattaki varlığı ve buradan elde edilen tecrübeler daha sonra IŞİD'i kuran unsurlar için büyük bir ortak deneyim sayılırdı. Göründüğü kadarı ile çoğu IŞİD ve El Kaide elebaşısı savaş deneyimlerini Afganistan'daki savaş arenasında elde etmişlerdir. Örneğin Ebu Bekir El Bağdadi yıllarca Afganistan'da yaşamış ve Afganistandaki cihatçı gruplar ve hareketler ile yakından ilişki kurmuştur. 

İşte bu nedenden dolayı IŞİD terör örgütü Afganistan'ı Irak ve Suriye'nin ardından kendi hilafeti için ikinci bir üs seçmesi tesadüf olmadığı da kesindir. Gerçekte IŞİD eskiden elde edilen tecrübelerine ve özellikle de Afganistan'da ve Pakistan'ın aşiretler bölgelerindeki Arap unsurlarının varlığına güvenerek  Afganistan'da tekfirci-vahabi yapılanmaya gidebileceğini ve bu grupların Afganlar bilhassa Peştun aşiretler arasındaki nüfuzundan yararlanarak yerli halktan da destek göreceğini hesaplamaktadır. 

Tabii tüm bunlara rağmen Afganistan ve Pakistan'da IŞİD'e bağlı tekfirci unsurların geniş çaplı varlığı söz konusu değildir. Gerçekte şimdiye kadar bu unsurlar, IŞİD ve yerli Afgan ve Pakistan halkı arasındaki bağlantıyı sağlamış özellikle de para transferi ve lojistik desteğin sağlanmasında rol oynamışlardır. 

Bu yüzden Afganistan'daki IŞİD yapısının bir parçasının yerli olduğu söylenebilir. Aslında bu kesim radikal Afgan veya Pakistan uyruklu kişilerden oluşmaktadır. Mevcut kanıtlar ise IŞİD'in Arap aracılarının şimdiye kadar bazı Peştun aşiret liderleri ile bağlantı kurduğunu ve Taliban ve Gulbuddin Hikmetyar'ın İslami Partisi gibi gruplar ile müzakere yapabildiğini gösteriyor. 

Görünen o ki Taliban saflarındaki bu grubun durumundan memnuniyet duymayan kişiler ve hareketler de IŞİD'e katılma isteği içerisindeler. Söylenenlere göre bu memnun kalmayan kesim, Molla Ömer'in ölümünden ve Amerika ile Taliban arasında müzakerelerin başlaması sürecinin ardından artmıştır. Bu da IŞİD'in lehine olan bir gelişme olup bu örgütün Afganistan'daki gücünün artmasına yol açabilir. 

Afganistanlı emekli general Atikullah Emerhil bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: "Taliban ve Amerika bir anlaşmaya varmadan önce IŞİD Afganistan'da yok edilmelidir. Aksi takdirde ülkedeki savaş da devam edip tehditler artarak katliamlar da sürdürülecektir. "

Bir diğer yandan ise IŞİD'in Afganistan'da ve Pakistan'da yerlileşmesi hususunda başka gerçekleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Bu çerçevede IŞİD'in hilafetçilik düşüncesinin Peştun aşiretlerin tekelci iktidar kafası ile örtüşmesi bu gerçeklerden biridir. Peştun etnik grubunun uzun zamanlardan beri özellikle de Sadozai aşiretinin cihat bahanesi ile 19'uncu yüzyılda Hint altkıtasına saldırılarının ardından etnik iktidar ve İslami hilafet kurma düşüncesine sahiptir. Bu düşünce ise günümüze kadar devam etmiştir. Bu açıdan Peştunlar tarihi belleklerinde, kendilerini İslami hilafetin Hint altkıtasındaki kuruluşunda rol sahibi olarak görüyorlar. 

İşte bu konulardan yola çıkarak Suriye ve Irak yenilgisinden sonra IŞİD tarafından sözde Büyük Horasan projesi çerçevesinde ortaya atılan hilafet düşüncesinin Peştunlar tarafından da kabul gördüğü ve onların düşüncelerine uyduğu söylenebilir. 

"Bizim Afganistanımız" gazetesinin de baş makalesinde yazdığı gibi " IŞİD bizim kendi seleficilik düşüncelerimizden kaynaklanmaktadır. IŞİD zaten bizim aşiret yapımızda hayatını sürdürüyordu. Şimdi de belirginleşme ve zuhur etme şansı ve fırsatı bulmuştur. IŞİD'i yok etmek için ilk önce IŞİD zihniyetini halk arasından silmek gerekir. "

Hilafet düşüncesi ve Peştunların etnik iktidarcılık zihniyetinin sentezinin önemi o kadar fazla ki Eymen El Zevahiri bile bu konuya büyük ilgi duymaktadır. 

Usama bin Ladin'in öldürülmesinin ardından El Kaide elebaşlığına getirilen Eymen El Zevahiri Afganistan ve İslami Hilafet ile ilgili konuşmalarında hilafetin Araplara ve muhtemelen de Kureyşlilere ait olduğu hususundaki zihniyetini açığa vurmuş ve hilafet hususunda şöyle demiştir: "Afganistan Emirlikleri, hilafet sayılmasa da tek başına gelecekteki hilafetin temeli olacaktır."

Buna rağmen Afganistan güvenlik meseleleri uzmanı Hamdullah Muhibb ise IŞİD'i Afganistan için büyük ve stratejik bir tehdit olarak görmemektedir. Bu uzmana göre IŞİD Afganistan'da halktan destek görmeyecektir. Buna rağmen son yıllarda Amerikalıların IŞİD'i desteklemesi daha da yoğunlaşmıştır. Öyle ki Afgan ve bölge ülkeleri makamlarının bu konuya itirazlarına yol açmıştır. 

Her halükarda kanıtlar ve belgeler Afganistan ve Pakistan'daki IŞİD'e bağlı güçlerin bir bölümünün yerli halktan oluştuğuna işaret etmektedir. Tabii Suriye ve Irak'tan bölgeye intikal ettirilen Araplar ise Pakistanlılar ve Afganları IŞİD'e katılmak için teşvik etmesi içindi. 

Aynı zamanda en azından ilk aşamalarda IŞİD'e biat eden Pakistanlı ve Afganistanlıların Peştunlardan oluşan Afganistan Taliban grubu ve Pakistan Taliban Hareketi'nden olduğu söylenebilir. Bu gerçekler ise hilafetçilik düşüncesinin Peştunlar arasında diğer etnik gruplara göre daha güçlü olduğunu gösteriyor. 

İlk aşamalarda Ebu Bekir El Bağdadi'ye biat edenlerin Afganistan Taliban'ı ve Pakistan Talibanı hareketinin memnun olmayan etkili isimleri olduğu söylenmektedir. 

IŞİD'in Afganistan'daki kolu ise daha çok yerli güçlerinden yararlanmaya odaklanmıştır. Ebu Bekir El Bağdadi'ye biat eden ilk Taliban Komutanı ise Kuveyte Konseyi üyesi Abdürreuf Hâdim'di. Abdürreuf Hadim Guantanamo hapishanesinde 5,6 yıl geçirmiş ve daha sonra da Taliban'ın eski elebaşı Molla Ömer'in yardımcılığını yapmıştı. 

Ayrıca Pakistan ve Afganistan'daki tekfirci IŞİD elebaşısı Hafız Said de daha önce  Taliban'ın Orakzay bölgesindeki liderliğini yapıyordu. 

Bu yüzden Ebu Bekir El Bağdadi'ye biat eden Afgan komutanların Taliban komutanlarından olduğu söylenebilir. Her halükarda IŞİD'in Afganistan ve Pakistan'da yerlileştirilmeye çalışılması bir gerçektir. Ancak IŞİD'in bu alanda başarılı olup olmayacağı konusunda ciddi tereddütler söz konusudur. 

Bu yüzdendir ki Afganistan stratejik meseleler uzmanı Abdülhadi Halid'e göre IŞİD'in faaliyetinin bu ülkenin gelenekleri ve dini inançlarına aykırı olduğu yüzünden bu topraklarda gelişme ve başarılı olma şansı yoktur. Afganistan halkının inançları esasen IŞİD'in düşünceleri ile örtüşmemektedir. Bu yüzden de IŞİD bu ülkede sırf ithal edilmiş bir unsur olarak bilinecektir. 

Bu çerçevede Afganistan Peştunları ve hatta eski Taliban üyelerinin çoğunluğunun yakın gelecekte IŞİD'e katılma ihtimalini düşünmek mümkün değildir. Ancak Batı Asya koşullarının değişmesi ve IŞİD teröristlerinin Pakistan ve Afganistan sınırlarında yer alan Durand bölgesini ele geçirip bu bölgeyi bir üs ve sığınak haline getirmesi halinde bunun mümkün olabileceği söylenebilir. 

Buna ilaveten Peştun militanların daha çok bölgesel ve ülke çapında hedefler peşinde olan  Taliban üyeleri ve El Kaide örgütleri ile ortaklaşa hareket etmesi dikkate alınarak bu etnik grubun IŞİD ile sınır ötesi durumlarda pek iş birliği yapmaya sıcak bakmadığı söylenebilir. 

Etiketler