Aralık 06, 2019 19:01 Europe/Istanbul

Bu bölümde de geçen bölümde olduğu gibi Batı toplumlarındaki sorunları ve fırsatları ele almak istiyoruz.

Tüketicilik Batılı hayat tarzının en önemli ve en temel özelliklerindendir. Öyle bir durum ki kapitalizmin ekonomi dinamolarını hızlandırıp geçen onyıllarda farklı toplumlarda büyük kültürel ve toplumsal gelişmeler ve değişimlere yol açmıştır. Tüketim ve tüketicilik bugünkü durumu ile kültürel simgeler ve göstergeleri içine alan kültürel ve toplumsal bir süreç olarak ele alınmalıdır. Bu olayı sadece ekonomik ve menfaatçi bir süreç olarak değerlendirmemek gerekir. Çünkü mevcut kanıtlara göre tüketicilik, pasifliğe, kendimizi kaybetmeye, hüviyetsizleşmeye ve hatta toplumların kontrol altına alınmasına yol açabilir. Tüketim ve tüketiciliğin kapitalist sistemde doğurduğu sonuçlar artık sosyoloji, antropoloji, kültür, ekonomi ve psikoloji uzmanlarının merak konusu olmuştur.

Bir süre önce ise Tim De Chant kaleminden tüketici toplumlar ve tüketicilik ile ilgili bir makale yayımlandı. Yazar farklı infografiklere baş vurarak çeşitli ülkelerin hayat tarzlarını göstermeye çalıştı. Bu yazıda 7 milyar kişilik dünya nüfusunun Amerikan hayat tarzında yaşamlarını sürdürmeleri halinde yerkürenin dört katı büyüklüğünde bir alana ve ortama ihtiyaç duyulacağı tahmin edilmiştir.

Tim De Chant konu hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: " Haberdar kişilerin haykırışları, makaleler ve konuşmalar, veriler ve haberlere rağmen insanlar sırf tüketiciliğe dayalı hayat tarzlarında ısrarcıdırlar. Tabii bu ısrarın yan etkileri bu insanları zora sokacak. Ancak yine de bu insanlar hayat tarzlarını umursamayıp değişime gitmeyeceklerdir. Bu insanlar bu uyarıları sadece dinleyip yanından sorumsuzca geçmeyi tercih ediyorlar. Biz insanlar yıllık olarak 10 milyar hayvan kesip yiyoruz. Yıllık olarak 16 milyarı aşkın tek kullanımlık maddeler ve giyim kuşam malzemesi kullanıyoruz. Bunlar ne anlama geliyor? İşte bu yazıda yer alan açık ve net  infografikler farklı ülkelerdeki tüketicilik faciasının gerçeklerinin anlaşılmasında yardımcı olabilir."

Farklı ülkelerin tüketim modelleri arasında Batılı hayat tarzı en masraflı yaşam tarzıdır. İstatistiklere göre Amerikalılar standartları aşıp aşırı bir şekilde tüketicidirler. Dünyanın sadece yüzde 5'lik kadar nüfusunu oluşturan Amerikalılar dünya enerjisinin yüzde 20'si ve dünyada üretilen etin yüzde 15'ini tüketip dünya çöplerinin yüzde 40'ını üretiyorlar.

Geçmişte insanların ekonomik davranışları sade ve yalındı. O dönemlerde üretim kısıtlı ve azdı. İnsanlar daha çok ihtiyaçlarına göre mallar ve hizmetlerden yararlanıyorlardı. Gerekli olmayan ve lüks malların alımı ise nadiren yaşanırdı. Yaşansa bile daha çok toplumun üst kesimi yani servet sahibi kesimine aitti. Rönesans ve sanayi devriminin yaşanması ile Batı'da üretim şekilleri değişip endüstrileşti. Bu endüstrileşmiş üretim yönteminde ürünler toptan olarak üretilip servet sahibi kesimden daha büyük bir toplumsal müşteri kesimine ihtiyacı vardı

Batılı üreticiler açısından tüketicilik ne kadar artarsa üretim ve kar da o kadar artacaktı. Bu yüzden kapitalizm sistem insanların tüketime yönelik fikirlerini kendi lehlerine değiştirerek ihtiyaçları olduğu piyasayı hazırlamış oldular. Bu süreçte geniş çaplı propaganda çalışmaları yapıldı. Bu propaganda sayesinde insanların ve toplumların daha fazla tüketiciliğe yönelmesi bir zaruret ve ihtiyaç olarak gösterilmeye çalışıldı. Böylece bugün karşılaştığımız tüketicilik fenomeni ortaya çıkmış oldu

Tüketicilik olgusu aslında Batı'da 19'uncu yüzyılın sonlarından itibaren bariz bir şekilde görüldü. Ambalaj teknolojisi, reklamlar ve ticari özel adların ekonomi ve üretim alanına girmesi ile satışlarda da büyük gelişmeler yaşanıp modern tüketiciliğin temelleri atıldı. Bu tüketicilik yaklaşımına göre tüketim ihtiyaçlarının karşılanması,  bir zaruret icabı değil de insanların istekleri icabına dayalıydı. Bu doğrultuda insanlar reklamlarda ve sesli görüntülü medya organlarında gördükleri ve izledikleri  malları almaya çalışır.  Fransız filozof Roger Garaudy'nin, Yaşayanlara Çağrı adlı kitabında da değindiği gibi " Batı tarzı serbest ekonomi, piyasaların ihtiyacının giderilmesi için değil de yeni ihtiyaç piyasalarının oluşturulması içindir."

Dünyada en büyük gıda madde zincir mağazaları, süper market ve hiper marketlerden oluşan perakende satış şirketlerinden biri de Amerikan Walmart şirketidir. Bu şirket 2012 yılında Royal Dutch Shell ve Exxon Mobile'ın ardından dünyanın en büyük üçüncü şirketi olmayı başardı. 2013 mali yılında Walmart şirketi 469 milyar dolarlık geliri ile gelirin baz alındığı sırlamada dünyanın en büyük şirketi olarak tanındı.

Görüldüğü gibi sadece mal ve ürün dağıtan bir şirket dünyanın büyük enerji şirketlerinin ardından insanlardan en çok kar elde eden şirket olmuştur. Bu şaşırtıcı veriler toplumların günden güne artan şekilde tüketiciliğe sürüklendiğini göstermektedir.

Tüketicilik zaruret görülmeyen, kişinin bile nasıl kullanacağını bilmediği mallara ve hizmetlere sahip  olunması demektir. Ancak yine tüketicilik ve kapitalist sistemine göre aynı insan öyle bir toplumda yaşayacaktır ki sahip olduğu işe yaramaz hizmetler ve mallar onun toplumsal konumu ve kişisel değerinin göstergesi olsun.

Fransız teorisyen Jean Baudrillard'ın açısından cam arkasındaki reklamlar bile tüketici davranışları arttırıp kişilerin kişiliklerini şekillendirir. Jean Baudrillard bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: "İnsanlar hissettikleri hüviyeti tükettiklerinden kazanırlar."

Günümüzde birçok toplumda kişilerin hüviyet meselesi onların ne kadar tüketici olmaları ile ilişkilendirilmektedir. Bu kişilerin hangi markaları kullandığı ev malzemeleri, spor giysileri, gıdası ve giysilerinin ve saire gibi kişisel ürünleri ve mallarının hangi markaya ait olduğu böyle bir toplumda toplumsal konumlarını belirlemektedir.İşte tam da burada tüketim meselesi toplumsal ve kültürel bir meseleye dönüşüp insanların hüviyeti ve günlük hayat faaliyetleri ile ilişkilenir. Böylece tüketim düzeyi toplumsal düzeyiniz ve konumunuzu da belirlemiş olur. Bunun sonucunda ise tüketicilik bir hayat tarzına da dönüşebilir.

İranlı sosyolog ve üniversite hocası Dr. Murtaza Kılıç bu hususta şöyle düşünmektedir: "Tüketiciliğe yönelen toplumsal hüviyet ve gösteriş olsun diye tüketime bağlı olan insanların çoğu bu kapitalist sistemin büyülerine kapılmışlardır."

Tüketicilik kültüründe kişiselliğin büyük bir önemi vardır. Bu kişisellik yaşam tarzı çerçevesinde açıkça görülebilir bir şekilde tecelli etmektedir. Giyim kuşam, konuşma tarzı, boş zamanların geçirilmesi şekli, yeme ve içme alışkanlıkları, ev seçme ve beğenilen mimari tarzı, araba seçme vs gibi meseleler tüketicinin önemli kişisel göstergelerinden sayılır.  Tüm bunlar gerçekte tüketim tarafından belirlenen hayat tarzının parçalarıdırlar. İşte Batılı hayat tarzı kişiselliğe dayalı bir yaşam tarzıdır.

Kişiselliğe dayalı akımlara göre kişilere en fazla özgürlükler ve hakların verilmesi ile onların çıkarları korunacaktır. Böylece kişi sorumluluk duygusundan uzak özgürce çıkarlarına varmak için hedefler belirleyip araçlar seçebilir. Başka bir ifade ile böyle bir kişi kendi çıkarları ve menfaatlerinin en iyi hakemi sayılır. Böyle bir kişiselciliğin sonucu ise narsisizm ya da kendini beğenmişliktir. Bu da çevre meseleleri ve gelecek kuşakları düşünmeden tüketmek gibi farklı toplumsal sorunlar karşısındaki sorumsuz davranışların en önemli nedenidir.

Fransız filozof Gilles Lipovetsky " Tüketim Baloncuğunun Ötesi" adlı kitabında tüketim ötesi toplumdan söz edip her odada kendine özel televizyonu, özel arabası ve cep telefonu, laptopu, mikrodalgası ve saire eşyası olan bir aileden konuşmaktadır. Lipovetsky bu eşyaların alımının artık gösteriş için alınmadığına değinerek kapitalizm sistemindeki hazcılık ilkesinden söz ederek kişilerin daha fazla tüketerek haz alma ve yeni duygular yaşama  peşinde olduklarını öne sürüyor.

Maddi hazcılık, özellikle de ani lezzetler ve hazların yaşanmasına yönelmek, gelişmiş ülkelerde mutluluktan verilen tanımın temelidir. Geniş çaplı tüketicilik ise bu mutluluğun temelini oluşturur. Kapitalizm sisteminde kâr ve haz, refah ve gelişmeye yol açacaktır.

Acaba Batı insanı elde ettiği gelişim ve refaha rağmen memnun ve mutlu mudur?

Ekonomistler şöyle diyor: "Artık teknoloji bizi geçim derdinden kurtarıp boş zamanlarımızı arttırdığını iddia ediyoruz. En fazla  8 saat kadar çalışan bir toplum kurmuşuz diye zannediyoruz; ancak   yemek yemek için yeterli zamanımız yok. Her şey için her yerde zaman darlığı ile karşılaşıyoruz. O kadar ihtiyaçlarımız artmış ve çeşitlenmiştir ki bu geniş ihtiyaç yelpazesi bizi bile bunaltmıştır. Artık modern insan mutluluk, huzur ve asayişten uzak bir ortam oluşturmuştur kendine. Biz daha huzurlu bir toplum değil daha zor ve daha karmaşık bir toplum inşa etmişiz."