Aralık 06, 2019 19:35 Europe/Istanbul

Bu bölümde Batılı Şarkiyatçıların İslam'ı ve Peygamber Efendimiz'i konu eden ifadeleri ve eserlerini ele alacağız.

İlahi peygamberlerin ardı ardına geldiği bir sırada, son olarak bu ilahi hareketin parlak ayına dönüşen bir yıldız ortaya çıktı. Son ilahi peygamber Hz. Muhammed saa  bir güneş misali cahillik beşiği Arabistan topraklarında doğup tüm dünyayı nuru ile aydınlatarak herkesi Allah'a davet etti. Öyle ki Hz. Muhammed saa'in semavi dininin zuhurundan 14 yüzyıl geçmesine rağmen hala küreselleşen sesi Doğu ve Batı aleminin kulaklarında yankılanıyor. Allah Resulünden, ey Allah Resulü getirdiğin dinin içeriği nedir diye sordular? Peygamber Efendimiz "Ahlak Dinidir"  buyurdular. 

Peygamber Efendimiz kendi ahlakî yaklaşımı ile Arapları tek bir bayrak altında, Kur'an etrafında tek grup halinde bir araya getirip örnek bir İslami toplumu oluşturdu. 

Peygamber Efendimiz faziletin kriterini takva, sabır ve ibadetkarlık olarak bildirip etnik, kavimsel ve fırkacılığa dayalı ayrımcılıkları açıkça batıl saymıştır. 

Kuran-ı Kerim'in Ahzap suresinin 45 ve 46'ıncı ayetlerinde ise Peygamber Efendimiz hususunda şöyle buyrulmaktadır: "Ey peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a çağırıcı ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik."

18'inci yüzyıla kadar şarkiyatçılar İslam peygamberini ve dini tanımak için gerçeklere yakın olmayan araştırmaların sonuçlarını yayımladılar. 18'inci yüzyılda da İslam ve Hz. Muhammed saa'e yönelik saldırılar devam etti. Geçmiştekilere göre farkı ise bu dönemdeki eleştirici isimlerin İslam'a değil Hz. Muhammed saa'in şahsiyetine sözlü saldırı gerçekleştirmesi idi. 

Tabii bu dönemde geçenlerde görülen aşağılama ve saygısızlık yapma gidişatı devam etse de farklı eserler de meydana getirildi. 

18'inci yüzyıldaki Aydınlanma Çağı da doğa ve varlığın her ikisinin de akıl ve düşünce alanlarında yer aldığına dayalı idi. Aydınlanma Çağı'nın tanınmış Alman filozofu İmmanuel Kant ise şöyle diyor: "Aydınlanma, insanın, kendi elleri ile oluşturduğu kısıtlamalardan ve atadığı kayyumlardan kurtulması ve bunları geride bırakmasıdır." 

Gerçekte bu dönemdeki Batılı araştırmacılar, araştırmalarını akıl ve düşünceye dayandırarak hayata geçirmeye çalıştılar. Bu yüzde bu çağda Avrupa'da İslam hala yanlış bir şekilde anlatılsa da birçok yerde de heyecan uyandırıcı ve cazip bir konu olarak ele alındı. Bir dönem tehdit ve büyük tehlike sayılan İslam, bu çağda Avrupalıların daha az eleştiri oklarına hedef olmuştu. Aslında bu dönemde İslam ve Hz. Muhammed saa, edebi ve sanatsal esinlenmelerin kaynağı da oldu. 

Tabii Aydınlanma Çağında bile Peygamber Efendimiz ve İslam'a yönelik hayırsever ve tarafsız bir ortamın olduğunu düşünmemek  gerekir. Ancak bu devirde Peygamber Efendimiz'in ilgi odağında yer aldığı söylenebilir.

İki İngiliz doğubilimcisi Simon Ockley( Akliy) ve George Sale(Seyl)'in iki büyük eseri ise İslam konulu tartışmaların ele alınması hususunda iki önemli adım sayılır. Bu iki şarkiyatçı, İslam Peygamberi'ne yönelik tarafsız ve garazsız davranmaya çalıştıklarını iddia etmiştir. Gerçekte bu iki şahıs eserlerinde Peygamber Efendimiz'i savunan ilk Batılı isimler olduğu söylenebilir. Aslında bu yazarlar ve şarkiyatçılar Aydınlanma Çağının ruhuna uygun bir şekilde Peygamber Efendimiz hususunda yazmaya başlasalar da yine kendi bağnazlıklarından kurtulamadılar. Simon Ockley  "Sarazenler Tarihi " adlı eserinde Müslümanların fetih yaptıktan sonra halka davranış şeklini ciddi şekilde övmüş ve Arapların diğer fatih ve galip milletlere göre ele geçirdikleri toprakların halklarına daha insaflı ve daha saygılı davrandığını söylüyor. 

Simon Ockley 1717 yılında da "Ali'den Cümleler" başlıklı eserinde İmam Ali as'ın bazı vecizeleri ve sözlerine yer verip İmam Ali as'ın bilgisi ve aklını övdü. 

Ockley bu hususta şöyle yazıyor: " Biz Avrupalıların sahip olduğu az miktardaki bilgi de aslında Doğu'dan kaynaklanmıştır. Onlar bu bilgiyi Yunanlara aktardılar. Daha sonra ise bu bilgi birikimi Yunanlar vasıtası ile Rumlara geldi. Batı dünyasının vahşi bir ortam yaşadığı sırada ise Müslümanlar yeni fetihler yaparak bir kez daha Avrupa'da bilimi yaygınlaştırdı. Bunların hepsini Muhammed saa'e borçluyuz. George Sale ise Kuran'ı Kerim'in İngilizce çevirisi sayılan eserinin ön sözünde İslam Peygamberi hayatını ve İslami düşünceleri anlatmıştır. George Sale'in bu eseri Batı'da büyük itirazlara neden oldu o kadar ki kimileri onu yarı Müslüman olmakla suçlamaya başlayıp ona eleştirirler yağdırdılar. Ancak Sale kitabının ön sözünde kendini savunmak adına çok güzel bir açıklamada bulundu: " Muhammed ve Kuran'ı ile ilgili konuştuğum zaman, ahlak dışı, utanç verici, boş ve edepten yoksun ifadeler kullanmayı yerinde bulmuyorum... Tam tersi hem Muhammed hem Kuran'a karşı edepli ve nezaketli olmam gerekiğini düşünüyorum. "

George Sale, İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa'in Arapları putperestlikten Allah'a iman getirmeye doğru yönlendirdiğini ve tevhid meselesi hususunda yapılan çarpıtmaları düzeltmeye çalıştığını düşünüyor. Sale bu konuda da şöyle yazıyor: " İslam Peygamberi'nin Arapları Allah'a şirk koşmaktan gerçek ilahi marifete doğru yönlendirmeye çalışması planı, kesinlikle değerli ve yeni bir proje idi. Bu projeyi övmemek elde değil. İşte bundan dolayı Muhammed'in kavmini putperestliğinden tek Allah'a yönlendirmesini yanlış ve kötü bir amel sayan yazarların iddialarını kabul edemem. "

18'inci yüzyılda ise Batı'da epik düşüncenin güçlü olmasından dolayı İslam Peygamberi ve Hz. Muhammed saa de tanınmış Alman şairi Johann Wolfgang von Goethe'nin kahramanına dönüştü. 

Alman şair Johann Wolfgang von Goethe gençlik çağından itibaren İslam dinine ve Hz. Muhammed saa'ya ilgi duyan 18'inci yüzyıl şairler ve dahilerden biri idi. von Goethe çok az sayıda İslami kaynaklara erişim sağlamasına rağmen  "Muhammed Trajedisi" adlı eserinde İslam Peygamberinin manevi bereketlerinden kalıcı ve güzel bir görüntü vermektedir. Goethe "Muhammed'in Nağmesi" adlı şiirinin bir bölümünde Hz. Muhammed saa'i yanına birçok ırmağı alan ve her daim azameti artmakta olan, insanları kendisi ile beraber sonsuza doğru götüren uçsuz bucaksız bir nehre benzetiyor. 

Bu şiir parçası Peygamber'e en yakın isimler sayılan Hz. İmam Ali as ve Hz. Fatıma sa'in dilinden söyleniyor. Goethe ise tüm bunları anlatırken Peygamber Efendimiz'in hidayet ve hakka çağırma sürecini semboller ve benzetmelerle anlatmaktadır. 

Von Goethe İslam Peygamberini, kurtuluş nidasının kaynağı olarak seçmiş ve Hz. Muhammed saa'i ırmaklardan oluşan çölleri sulayacak ve doyuracak bir nehre benzetiyor. 

Goethe şiirinin bir parçasında şöyle diyor: "

 

Kaynağa bak

Dağdan coşan kaynağa bak

Zinde olan coşkulu olan 

yıldızlar fışkıran 

parlayan kayağa bak 

Bir öncü bir kılavuz misali 

kardeşleri sayılan tüm kaynakları 

kendine katan kaynağa bak

 

Aşağıya in, derinlere bak

nehrin ağzında biten güllere bak 

nefesinden hayat bulan yeşillere bak

 

 

Şimdi de azameti artan bu nehir 

hep ileri hep ileri

Sular onun sülalesi

işte böyle oluşur zürriyeti

bu sular onu omuzlarında taşır

tüm imparatorluklar ona yenilir 

adı tüm topraklara verilir

ayak bastığı yerde şehirler inşa edilir.

 

İşte Goethe Hz. Muhammed saa'i olağanüstü bir insan olarak tanıtıp  ve semavi kitabı Kuran-ı Kerim'i de onun ebedi mirası nitelemektedir.