Aralık 08, 2019 19:56 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere geçen sohbetimizde su ve sürdürülebilir kalkınma konusunu ele almıştı. Bugün sohbetimize kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Bilindiği üzere su kaynaklarının yönetimi su krizinin çözümü ve sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmakta en önemli etkenlerden biridir. Bu bağlamda uluslararası toplum suya ulaşma imkanını korunmaya ihtiyacı olan insani haklardan biri olarak resmiyete tanıması gerekiyor. Bu mesele bizi suya ulaşma sorularını çözmek bağlamında her zaman insanların dayanışmasını dikkate alınan çözüm yollarına sevk edebilir.

Uluslararası toplumun 1992 yılında Dublin’de uluslararası su konferansına kadar, suyun yararlı bir ekonomik araç olarak resmiyete tanımasını beklemesi ise çok tuhaftı.  Fakat yine de suyun diğer ender kaynaklar gibi mantıklı bir şekilde yönetilmesidir böylece arz ve talep arsında uygun denge sağlanır. Makro alanlarda böyle bir yönetim oluşturmak için önce suya, her insanın mahrum olmaması gereken bir hak olarak yaklaşmamız gerekiyor. Uluslararası toplum da suya ulaşma imkanını, insani haklardan biri olarak resmiyete tanımalıdır.

Su kaynaklarının yönetimi bağlamında mevcut çözüm yolları, çok fazladır fakat başta arz yönetimi ve su talebi arasında farkı anlamamız gerekiyor. Biliyoruz ki suyun temin oranı sabittir, öyle ise suyun arzına dayalı tutumda sadece mevcut su miktarına erişim imkanını iyileştirmek gerekir.

Bu ulaşımın teknik imkanları ise, akar suları (genelde baraj ve yerli sistemlerle yağışları) depolama kapasitesini arttırmakla su kaynaklarına ulaşımı arttırma, (son on yıllarda fazlası ile kullanılan yeraltı) mevcut su kaynaklarını daha iyi yönetmek; daha verimli olmaları ve daha az kayıp için kaynakları daha iyi şekilde tekrar kullanabilme; insanların kullanılması ve tedavi masrafları azaltmak için mevcut miktarı arttırmak için su kirliliğini kontrol etmek, nehir havzaları arsında kaynak intikali ve deniz suyu tatlandırmaktır.

Sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak için tümleşik su yönetiminin büyük yararları varadır. Bu konu suyu hem tarım ve ilgili faaliyetlere düzgün ve sürekli kullanma imkanı sağlarken aynı zamanda suyun eksikliği ile ilgili endişeleri de giderir. Buna ilaveten kentsel faaliyet ve istihdama ilaveten kalkınma endekslerin iyileşmesini de etkiler.

Ayrıca tümleşik su yönetimi, aşağı arazilere doğru akan fosseptik ve atık suların azalmasına yardımcı olur. Tabi ki bu yöntem şehirlerin etrafındaki tarım faaliyetleri için yararlıdır ve gerçekleşmesi ise kentleşme programları ve teknolojilerin yerlileştirilmesine de bağlıdır ve uzun vadeli bir eğitim ve öğrenim sürecini gerektirir.

Bu arda su talep yönetimin iyileşmesi de tümleşik su kaynakların yönetimin yararlarından bir diğeridir ve sürdürülebilir kalkınma ile direkt bağlantılıdır. Küresel bir ilkeye göre optimum kullanım için su tahsisi çok titiz ve detaylı bir plan gereği gerçekleşmelidir; öyle ki  tüm kullanıcılar için suyun her ne kadaar az olsa bile değeri, açık ve belli olmalıdır. Bu yolda gerçek dışı hayal ürünü yöntemler ve teorilerden uzak durulmalı ve sade fakat bir o kadar da açık bir şekilde kullanıcılara maksimum servet üretmek için kaynakları iyi performansla kullanmaya teşvik etmeli; üstelik suyun halk değimi ile az olduğu bir dönemdi.

Bunun için iki temel yöntem söz konusudur: Kullanıcıları suyu daha etkili ve yararlı kullanmaya mecbur etmek ve diğeri de az kullanılan bölgeden kaynakları daha performanslı olan bölgelere taşımayı teşvik etmek.

Suyun doğru ve etkili kullanılması, su kaynaklarını daha verimli kullanmaya ve üretimin artmasına sebep olur. Başka bir ifade ile üretim kapasitesi, serveti arttırır. Bu çözüm yolu su boru hatlarından sızıntıdan sürekli kaynaklanan su kaybını azaltabilir ve tarım veya sanayide suyun yanlış kullanımından doğan atıkları daha aza indirebilir.

Bu mesele bu alanda umut verici bir yöntem gibi geliyor zira suyu daha iyi kullanma veya sulama yöntemleri değiştirmekle randımanın artmasına sebep olur. Uzmanlara göre bu yöntem, tarımcılığa daha bağlı olan ve tarım ürünü üretiminde iyi potansiyeli arttırmak için tarım tekniklerinden yardım alan gelişmekte olan ülkelerde daha yararlı olacaktır.

Tabi ki tarımcılıkta kuru tarıma nazaran sulama tarımı daha verimlidir ve hatta yerel düzeyde sade teknolojinin kullanılması da bu sonucu ispatlamıştır. Bu yöntem her daha kolay, daha ucuz ve kısa sürede sonuca ulaşan bir yöntemdir ve tarımcıları da su yönetim projeleri ile işbirliği yapmaya teşvik ediyor.

Gerçek şu ki su meselesinin karmaşıklığı, su kaynaklarına ulaşmanın dünya ve doğal süreçlerce belirlenmesinden kaynaklanıyor. Fakat su kullanımı her yerde aynı değil ve bir çok yerde yönetilmiyor. Bu yüzden su ile ilgili siyasetler bu sorunu dikkate alacak şekilde yürütülmelidir. Ayrıca su kaynaklarının yönetilmesi ise küresel bir kavramı olmalıdır ve doğru yöntemlerle daha etkili bir ölçekte geleneksel toplumlara nüfuz etmelidir.

Fakat yine e de bir çok durumda özellikle de gelişmekte olan ülkelerde teknik ve mali kaynaklar yerli halk ve küçük toplumlar kadar değildir. Bu yüzden kalkınma sürecinin başlaması için uluslararası işbirliği, hayati bir konudur.

Bu görüşe göre temiz suya ulaşma yollarının genişletilmesi, dünya bankasının gelişme programlarında milenyum  hedeflerinin önceliklerindendir. Fakta söz konusu uluslararası yardımlar da yerel yetkililer ve geleneksel yöntemlerin yardımı olmaksızın pek işe yaramaz. Burada sorun, sadece gelişmekte olan ülkelere yardım alanında değil, genelde dünyada su siyasetine bağlıdır. Maalesef su meselesi siyaset adamları ve diğer karar veren yetkililer için çekici değildir. Zira su meselesi uzun vadeli bir süreç gerektirir. Bu sürecin gerçekleşmesi için birkaç sorun söz konusudur: her şeyden önce bu süreç seçim hızı ile uyumlu değildir. İkincisi ise seçmenler su sorunu veya su kaynaklarına ulaşmanın yararlarının farkında değillerdir ve bu konunun önemine ilgi duymuyorlar.

Bir diğer engel ise, kırsal alanda alt yapı tesisleri, yeraltı olanaklar ve sulama sistemleri pek göze çarpmıyor. Bu yüzden onların siyasi çıkarları ve yararları, su konusundaki baş döndüren masraflara nazaran çok daha azdır. Bu şartlarda su sorunu teknik sorundan çok, siyasi ve sosyal meselelerle bağlantılı olur, uzun öğrenme süreçlerde, yararlı ve iyi pratik yolları ulaşılmaz görürken çözülmez bir soruna dönüşür.

Hiç şüphesiz sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak için bir çok sorun mevcuttur fakat suya ulaşmak en önemli hedeflerden biridir zira su, hayat kaynağıdır. Bu sorunun çevre boyutu çok açık ve nettir. Bu mesele tehlikede olan bir kaynakla ilgilidir, zira kontrolsüz tüketilmesi durumunda kalitesinin bozulmasına da sebep olur. Bu açıdan her geçen gün artmakta olan dünya nüfusu için suya ulaşabilmek, önemli ve temel bir meseledir.

Tabi ki meselenin ekonomi boyutun önemi diğer boyutlardan daha az değildir. Suya ulaşma, gelişmenin anahtar parametresidir ve bu yüzden bu alanda genelde büyük bir engel sayılıyor.

Bu mesele özellikle gelişmesi tarım faaliyetlere bağlı olan yoksul ülkelerde daha çok etkili oluyor.

Ve önemsenmemesi gereken sosyal boyutu da, su kaynakların kontrolünü ellerinde bulunduran ülkeler ve Sudan mahrum ülkeler arasında suya ulaşmanın tüm alanlarda eşitsizliğe sebep olmasıdır. Bu eşitsizlik, fazla suya sahip olan ve kurak bölgeler arasında mesafenin oluşmasına, zengin kesim ve ihtiyaç sahibi insanlar arasında kaynaklara ulaşma masraflarının ödeme yöntem farklılıklarına ve yerel şeklinde su kaynaklarının yönetiminde sosyal metotlara göre kadın ve erkekler arasında ayrıma sebep olacaktır.

Bu farklı sorunlarla mücadele için tabi ki çözüm yolları da farklıdır fakat uyumlu hale getirilmeli ve kaynakların tekrar kullanılabilme mantığına dikkat etmelidir.

Unutmayalım su ile ilgili siyasetler, kaynakların etkili ve maksimum yönetimi ile ihtiyaç sahibi olanlara paralel olmalıdır ve sürdürülebilir kalkınmada yoksulluğa, önemli bir engel olarak yaklaşmalı. Böylece yapılan programlar da yoksulluğun kökünün kazınması ve su gibi doğal servetlere eşit derecede ulaşma imkanı sağlanmalıdır.