Ocak 18, 2020 19:55 Europe/Istanbul

Bu bölümde şarkiyatçıların ve genel olarak Batılıların 20'inci yüzyılda İslam Peygamberi ve İslam hakkındaki düşüncelerini irdeleyeceğiz.

Dünyanın cehalet, karanlık ve düşünsel düşüş ve çöküş dönemini yaşadığı bir çağda insanlığa yeni bir hayat tarzı ve geleneği sunan büyük bir insan zuhur etti. Hz. Muhammed saa akla, bilgeliğe dayalı öğretiler sunarak cehalet ve hurafecilikle mücadele etmeye başladı. Hz. Muhammed saa söylem, eylem ve davranışları açısından eşsiz bir insandı. Onun sözlerini duyan herkes muhabbetine düşkün olup ona yöneliyordu. Muhammed saa zifiri karanlıkta parlak bir güneş gibi doğdu. 

Kuran-ı Kerim'de Hz. Muhammed saa hususunda Cuma suresinin 2'inci ayetinde şöyle buyrulmaktadır: "Ümmîlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyacak, onları arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir elçi gönderen O’dur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapkınlık içindeydiler."

Geçen bölümlerde Avrupa medeniyetinin özellikle de belli bir dönemde İslam'a karşı düşmanlık güttüğünü ve bağnazlık ve cehalet ile mücadele eden Hz. Muhammed'e saa karşı kin güttüğünü ve bunun da şiddetli bir şekilde devam ettiğini söylemiştik. Öyle ki uzun geçmişe sahip  karalama çalışmaları, İslam'ın zengin kültürü ve Müslümanların yaşam tarzı ile tanışma fırsatını Batılı araştırmacılardan almıştı. Bu yüzden her dönemde bu kin ve düşmanlık yeni bir kisveye bürünse de ancak İslam karşıtı mahiyeti değişmemişti. 

20'inci yüzyılda gerçek dışı konuların ileri sürülmesi ve Selman Rüşdi'nin Şeytani Ayetler kitabı gibi eserlerin yayımlanması ile İslam'a ve Peygamber Efendimiz'e karşı saldırılar doruk noktaya ulaştı. Ancak tüm bunlara rağmen yine de Hz. Muhammed saa'in şahsiyeti ve hayatı Batılı araştırmacılar tarafından takdirle karşılandı ve övgüyle söz edildi.

Yirminci yüzyılda sağlanan serbest bilimsel zemin çerçevesinde İslam ile ilgili gerçek bilgilerin de elde edilmesi için uygun fırsat yarandığı için şarkiyatçıların İslam Peygamberi ve Kuran-ı Kerim ile ilgili çalışmaları geçen yüzyıllardaki bilimsel faaliyetlere göre mahiyet değiştirdi. Yeni Batılı araştırmalarda Kuran-ı Kerim artık önemli bir dini metin olarak Peygamber Efendimiz de ilahi bir şahsiyet olarak ele alındı. 

Rus yazar ve şair İvan Alekseyeviç Bunin, 1933 yılında Nobel ödülü kazanan ilk Rus'tur. Bu şarkiyatçı İslami doğuya en çok ilgi gösteren Batı'lı aydınlardan biridir. Bunin kendi araştırmaları ve incelemelerinde İslami törelere ve kültüre yönelip İslam aleminde birçok ziyaret gerçekleştirdi. Bunin, Mısır, Filistin, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Cezayir gibi ülkelere yolculuklar yaptı. Bunin'in İslami ülkelere gitmesi ve Kuran-ı Kerim ile İslami tarih ve kültür ile tanışması onun bu yolculuklar hakkında şiir söylemesine neden oldu. Bu şiirler ise şimdi de Rus ve dünya edebiyatının kalıcı ve zengin hazinelerinden sayılmaktadır. Bunin Kuran-ı Kerim ayetlerinden ve İslami kavramlardan esinlenerek İslam'a, Hz. Muhammed saa'e, dini öğretilere, hacca, namaza ve kutsal mekanlara olan sevgisini ve saygısını gösteren şiirler söyledi. Bunin'in eserlerinde İslam'la ilgili meselelere ve öğretilere bolca yer verilmiştir. Bunin bu şiirlerinde İslam ümmetini nefis ve yabancı düşmanlar ile mücadeleye davet edip onlardan insani kemalatlarını korumalarının yanı sıra yabancılara hiçbir üstünlük tanımamaları gerektiğini onlar karşısında teslim olmamalarını istiyor. 

Bu Rus şarkiyatçı ilahi peygamberlerin hayatına ilgi duyması çerçevesinde İbrahim as hakkında da şiirler söylemiştir. Bunin, Hz. İbrahim'in güneş, ay ve yıldızlar gibi belli bir süre yok olan şeylerin tapılmaya değer olmadığı düşüncesini ve yalan ilahlara iman getirilmemesi fikrini anlatmaya çalışmıştır. 

Bunin, 1903 yılında söylediği " Muhammed aranıyor" başlıklı şiirinde İslam Peygamberi'nin Mekke'ye göçünü betimlemeye çalışıyor. Bunin, Peygamber Efendimiz'in İslam'ı yayma yolundaki zorlukları ve kaygıları betimlemeye çalışarak tevbe suresinin 40'ıncı ve 41'inci ayetlerinden yararlanarak onun melekler tarafından desteklendiğini ve onlarla dertleştiğini belirterek şiirlerinin bir parçasında şöyle yazıyor: "

O,

Kum tanecikleri üzerine oturmuş,

çıplak ayak, 

çıplak göğüsle, 

kederli bir sesle

konuşuyordu: 

Çölün ovanın yüzünü 

izliyorum,

herkesten uzak düşmüşüm,

sevdiklerimden.

Ruhlar şöyle dediler: 

Peygamber sana uymaz

Sana yorgunluk ve bitkinlik yakışmaz.

Peygamber 

Hüzün ile karışık huzurla 

şöyle cevapladı:

Ben taşa bu şikayetimi götürüyorum. 

Bunin açısından doğa ile haşır neşir olma sadece insanın hayatını mutlulukla doldurabilir. Bunin'in şiirlerinde doğanın iç açıcı manzaraları, ustaca estetik bir açıdan betimlenmiştir. "  Cennet Kuşu isimi eserinde bu Rus yazar Kur'ani ayetlerden yararlanarak evren ve varlık ile ilgili düşüncelerini açıklamaya çalışıp büyük İranlı şair Saadi'nin şiirlerinden yararlanarak insanlardan yaratılış sırları üzerinde kafa yormalarını istiyor. 

Aslında Bunin Batı dünyasında geçmişte kimsenin başaramadığını başarıp yeni inançlar ve bakışları ortay koydu. Buna ilaveten hiçbir Rus şair de İvan Bunin kadar İslami-Doğucu şiirler söylemedi. Bunin yanında Kuran-ı Kerim bulunduran ve ayetlerini okuyan bir şarkiyatçı idi. Bunin, Nikolayev'in Kuran-ı Kerim çevirisini her zaman yolculuklarda bile yanına alırdı. Bu Rus yazarın eşi de Bunin'in İslam'a olan alakası ile ilgili şöyle yazıyor: "İslam, derin bir şekilde onun vücuduna işlemişti. "

Bunin'in kaleme aldığı tanınmış eserlerinden biri de " Pegamber'in Vefatı Hikayesi" dir. Bu bilgelik dolu hikaye, felsefi ve irfani boyutları da bulunan Bismillahirrahmanirrahim cümlesi ile başlayan bir hikayedir. Bunin bu kitabında okuru Allah'ı tanımaya ve hayatın hakikatini bulmaya teşvik etmek istiyor. Bunin, Allah'tan uzak olmanın, Allah'ın zatına dokunamamanın insanın kabahati olduğunu öne sürerek şöyle diyor: "Biz Allah'ı görmemişiz, görmüyoruz. Ancak yarasaların gözlerinin görmemesinden güneş kabahatli değildir. "

Gerçekte Bunin eserlerinde Allah için Bismillahirrahmanirrahim ibaresini veya rahman ve rahim sıfatlarını canü gönülden kullanan bir yazar ve şairdi. Nitekim Peygamber Efendimizin vefatı hikayesi eserinde Bismillahirrahmanirrahim ve rahman ve rahim ibaresi ve kelimelerini iki kez tekrarlamış ve toplamda Allah'ı dört kez bu isimlerle anmıştır.  

Bunin'in Müslümanların gelenekleri ve kutsal hususları ile ilgili bilgisi de hayret uyandırıcıdır. Bunin şiirlerinde Müslümanlar arasında yeşil renge özel önem verildiğine de değinmiştir. " Peygamberin Ümmeti" şiirinde Bunin Müslüman ümmet için yeşil rengin Peygamber ve çocuklarını simgelediğini söylemektedir. Bu yüzden Müslüman Ümmeti yeşil giyenler olarak adlandırmış ve şöyle söylemiştir: "Selam söyle, ancak yeşile büründüğünü hatırla. " 

Bunin "Yeşil Bayrak " başlıklı şiirinde de Muhammed saa dininin sembolü olan yeşil bayrağa değinmektedir. 

Peygamber tarafından tebliğ edilen namaz farizası da Bunin'in dikkatini çeken konulardan biridir. Bunin namaz kılanların sadelikleri  ve sefalı duruşlarından söz edip şiirlerinin birinde şöyle diyor: "

Güneş batıyor

ve düğümlenmiş alevleri

morarmış ve gri çölün arka sahnesinde

 hüzünleniyor

uyuya kalıyor

Kurbanların başları öne doğru eğiliyor

artık zamanı gelmiş 

,güneşi uğurluyoruz 

ayakkabıları

ayaktan çıkarıp 

namaz kılıyoruz

merhamet dolu gökler altında

yıldızlar yığını ile beraber 

karanlık ve morarmış bir şekilde

dua ile 

toprağa düşeriz

dalga gibi 

deniz kenarında. 

İvan Bunin farklı eserlerinde insanlığı ve inançları hakkında kaygıları olduğunu akıbetlerini merak ettiğini göstermiştir. Bu yüzden farklı dinlere mensup insanları dini ve ahlaki kurallar ve ilkelere bağlı kalmalarını istemiştir. Bunin, vatandan uzak zor yaşam sürdürmesine rağmen insani kemalat ve ilahi dinden uzaklaşmamış ve ömrünün son anına kadar bu değerlere bağlı kalmıştır.