Şarkiyatçılar Açısından İslam Peygamberi-16
Bu bölümde Hristiyan şarkiyatçı John Boyer Noss'ın İslam ve İslam Peygamberi'ne yönelik düşüncelerini ele alacağız.
Şarkiyatçıların farklı dönemlerdeki görüşlerini ele aldığımız programımızın geçen bölümlerinde yirminci yüzyıl şarkiyatçılarının görüşlerine de yer verdik. 20'inci yüzyılda özellikle de Avrupalı şarkiyatçıların İslami topraklara yaptıkları sık ziyaretler onların Müslümanların kültürleri, medeniyetleri ve inançları ile tanışmalarına yol açtı. Kademeli olarak İslami irfan ve Avrupalı gelenekler arasında bir bağ kurulmaya başlandı. İşte bu bağ sayesinde İslam şarkiyatçılar açısından fıtrata dayalı bir din olarak el değmemiş düşünceler ve manevi değerlere sahip bir din olarak ele alındı.
Böyle bir ortamda Almanya'da yazar ve şair Rainer Maria Rilke Hz. Muhammed saa'in öğretilerinin derin etkisi altında kaldı. Rilte İslam'ı, bir din olarak tanrı ile doğrudan irtibatta olduğu, Allah'a varmak için arabulucusuz veya araçsız erişim sağlamasından dolayı övdü. 1950'lerin ardından ise Avrupa'daki İslami bilimler uzmanları ve şarkiyatçılar Batılı kaynakların İslam'a yönelik bağnazca tutumlarına ve görüşlerine odaklanmak yerine normal tutumlar sergilemeye başladılar. Bu tip yazarlar Kuran-ı Kerim'i kendi ana dillerine çevirerek, o döneme dek çoğunluğun görüşünü teşkil eden İslam'a yönelik düşünceler ve bakışların yanlış olduğunu söylediler. Onlara göre Hz. Muhammed saa olağanüstü, büyük ve şerefli bir insandı.
İşte İslam'a yönelik bu yeni bakış çerçevesinde Batılı düşünürler ve şarkiyatçılar İslami değerleri daha iyi kavramak için bu dinin kimi dini ve toplumsal düşüncelerini yeniden gözden geçirip daha detaylı bir şekilde ele aldılar. Bu yüzden kimi şarkiyatçılar ve bilim adamları, son yıllarda yazdıkları eserlerinde geçmiş nesillerdeki aydınların ve şarkiyatçıların eserlerine göre daha gerçekçi bir bakışı ortaya koydular. Bu yazarlar ve araştırmacılar ellerinden geldiğinde İslam Peygamberi'nin semavi yüzünü gerçekten olduğu gibi yansıtmaya ve tanıtmaya çalışmışlardır. Bunlar arasında ise Hristiyan tarihçi John Boyer Noss'ın görüşleri ve eserleri de özel bir yere sahiptir.
John Boyer Noss " Dinlerin Kapsamlı Tarihi " isimli kitabını yazan isimdir. Araştırmacıların söylediklerine göre dinlerin tarihi alanında en iyi kaynaklardan biri sayılmaktadır. Bu eser din etrafındaki kimi temel sorulara cevap aramıştır. Bu kitap dört ana bölümden oluşmaktadır. Yazar bu eserde, tarihi kanıtlara dayanarak dindarlık ve dini eğilimleri, ilk beşeri topluluklarda araştırmış ve cazip bilgiler ve detaylar sunmuştur. Kitabın son bölümünde, yeni dinler ve genel olarak yakın doğu dinleri tarihi açıdan ele alınmıştır. Bu bölümde Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığın hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığını anlamak mümkün. Bu da tarihi açıdan büyük önem arzetmektedir.
John Noss kitabının son bölümünün girişinde ise İslam hakkında şöyle yazmıştır: "Muhammed'in getirdiği din, başlangıçta bile hızlı bir şekilde geniş çaplı bir şekilde yayıldı ve çoğunlukla da cihada sahne olup Doğu ve Batı halkına devamlı ve kalıcı bir etki yaptı. İslam'ın ortaya çıkışının ilk yüzyılında bu dine karşı olanlar açısından bile bu din, hızla merkezinden yayılan büyük bir ateşe benzetiliyordu. Bu ateş durmadan olağanüstü bir hızla yayıldı ve bu dine karşı olanlar bile anlamadan, nasıl tepki göstereceklerine bile müsaade etmeden her yeri sardı.
John Noss İslam'ın en belli başlı özelliğini kuralları ve ahkamının sadeliği ve sağlamlığı olduğunu, bunların da Kuran-ı Kerim'de yazılı olduğuna işaret ederek şöyle yazıyor: "..... genel olarak İslam dini, mensuplarının düşüncelerini, binlerce yazılı kağıt, felsefi eserler ve binlerce karmaşık mesele ile yıpratmıyor. Bu din, ortaya çıkışından günümüze dek taharetli ve asaletli kalan, hiçbir değişim ve çarpıtılmaya maruz kalmayan, böylece yorumcuların ihtilafına ve tartışmasına yol açmayan temel bir kitaba sahiptir. Kuran-ı Kerim'de yazılan her şey Müslümanlar arasında sağlam hakikat ve değişmez ilke olarak kabul edilmektedir. Kuran-ı Kerim'de olmayan, İslam Peygamberi'nin sünnetlerine uymayan her şey değersizdir.... İşte tam da bu nokta İslam'ın değerli noktasıdır. Kuran-ı Kerim'in geçmişteki dinler ve mezheplerde kusurlu olarak var olan hakikatlerin tamamlayıcısı olması İslam'ın şeref duyduğu bir husustur. "
John Noss, İslam'ın azameti ve büyüklüğünü, Hz. Muhammed saa'in ilahi şahsiyetinin çabalarının sonucu olarak görüp İslam peygamberinin karakterini onun yetim düştüğü dönemden itibaren ele almayı tercih etmiştir. Noss açısından Hz. Muhammed saa'in yetim düşmesi ve onun Mekke'nin iki önemli şahsiyeti yani ceddi Abdulmuttalib ve amcası Ebu Talib yanında büyümesi onu doğruluk ve iyi ahlak sahibi yapmıştır.
Noss ardından İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa'in çocukluk çağından gençlik çağına dek yaşadığı ruhsal ve psikolojik durumlara değinerek şöyle yazıyor: ".... Muhammed, reşit ve yetişkin olduğu zaman toplumunun çoğu inançları, gelenekleri ve adabı hususunda derin derin düşünmeye başlayıp eleştirel bir bakış açısından bu hususları ele aldıktan sonra bunları kabul etmedi. Çünkü Kurayş büyüklerinin dini çıkarları yüzünden, aşiretsel çıkarlar yüzünden bir birleri ile sürekli çatıştıklarını ve savaştıklarını gördü. İşte Muhammed bu durumu beğenmiyordu. Özellikle de ilkel düşüncelere dayalı putperestlik, şirk koşma ve evhamlı düşüncelerden kaynaklanan ruhlara inanma düşüncelerini de hiç beğenmedi. Halbuki bu durum Arap kabileleri arasında çok yaygındı. O dönemde toplumlar ve kavimlerin her toplanmalarında ve bayramlarında yaptıkları işler arasında şarap içme, kumar oynama, dans etme ve diğer münkir işler yapma, kız çocuklarının diri diri gömülmeleri, İslam Peygamberi'ni epey rahatsız ediyordu. Muhammed bu düşünceler ile çöllere koyulup, dağlara, tepelere yönelip tek başına düşünceye daldı.... Sonunda mübarek ömrünün kırk yılı böyle geçti. Böyle bir zamanda Muhammed artık ruhani hallerde erdemlik aşamasına vardı. "
John Noss kimi şarkiyatçılar gibi suçlama ve evhamlı düşünceler ve aşağılama yoluna düşmeden ince ve nahif bir şekilde tam temkinli bir şekilde İslam Peygamberi'nin nübüvvetini anlatıp olabildiğince hata ve zanlardan uzak durmuştur. Bu çerçevede ilk olarak Cebrail as'ın İslam Peygamberi'ne nazil olma hususunu ve Hz. Muhammed saa'in bisetini ve ardından da Peygamber Efendimiz'in ruhani durumunu anlatmaktadır.
Yazar şöyle yazıyor: "Doğal olarak, gönlü gördüklerini yalanlıyordu. Ancak bunlara dayanamayacağından korkuyordu..... Muhammed umutsuzluk ve hayret duygularının ardından sonunda kendine geldi ve Allah tarafından seçilen sadakatli bir peygamber olduğunu anladı. Öyle bir peygamber ki yegane Allah tarafından seçilmiş ve Yahudiler ve Hristiyanlar tarafından başka isimler ile anılmıştı. Onun vahyinin devamında Arap toprakları da semavi kitaba sahip olabildi. Öyle bir kitap ki sağlamlık, yenilik ve doğruluk açısından Yahud ve Hristiyan kitaplarına göre üstündü. "
Bu Hristiyan tarihçi Peygamber Efendimiz'in Medine'ye hicretini ve İslami devletin kuruluşunu da ele alarak Hz. Muhammed'in peygamberliğinin başlaması ile Arap kavimlerinin davranışları ve törelerinde de temel değişimlerin yapıldığına vurgu yapıyor. Bilindiği üzere Hz. Muhammed saa Mekke'yi kan dökmeden fethetti ve umumi af kararı verdi. John Noss bu hususta şöyle yazıyor: " İşte tam da o dönemde Muhammed'in Arabistan yarımadasında siyaset ve din alanında kesin olarak galebe çaldığı ve üstün konuma geçtiği anlaşıldı. Hicaz etrafında olan muhalifler ve isyancılar ise onun karşısında teslim oldular. Uzaktaki kabileler de bu dine davet edildiler. Muhammed temsilcilerini onların yanına gönderip Müslüman olmalarını istedi. "
Dünyalılara iman, kardeşlik ve sevgi duygusunun gerçek güzelliğini armağan eden, insanların yaşama örneği olan Hz. Muhammed'e salam ve salavat olsun.
Öyle bir şahsiyet ki Allahu Teala Kuran-ı Kerim'deki Ahzap suresinin 21'inci ayetinde hakkında şöyle buyurmuştur: "« لَقَدْ کانَ لَکُمْ فِی رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ کانَ یَرْجُوا اللَّهَ وَ الْیَوْمَ الْآخِرَ وَ ذَکَرَ اللَّهَ کَثِیراً ».
"İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır."