Şarkiyatçılar Açısından İslam Peygamberi-17
Bu ölümde 20'inci yüzyıl şarkiyatçılarından Hamilton A. R. Gibb'in İslam ve Peygamber Efendimiz hakkındaki düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Hamiltn Aleksander Rosskeen Gibb, Arap dili ve edebiyatı, İslam medeniyeti ve kültürü alanlarında görüş sahibi düşünürlerden ve araştırmacılardan sayılır. Bu şarkiyatçı, daha çok İslam tarihi alanında eserler üretmiş ve bu alanda bir çok kitap geride bırakmıştır.
Hamilton Gibb, 1895 yılına İskenderiye'de doğdu. Annesi ve babası İskoçyalı idi. Gibb, eğitimini İskoçya'da bitirip 1922 yılında Arap dili dalında Londra Üniversitesinin Doğu Araştırmaları Fakültesinden mezun oldu. 1926 yılında Batı Asya ve Kuzey Afrika'ya seferler düzenleyerek İslam ve Arap dünyası hakkındaki araştırmaları ve incelemelerini ilerletti. Böylece yakından Müslümanlarla görüşme şansı bulup hayat tarzlarına da şahitlik etti.
Hamilton Gibb, birçok eser geride bırakmıştır. Ancak bunlar arsında " İslam ve Tarihî İncelenmesi" eseri önemli bir eserdir. 1949 yılında Londra'da basılan bu kitap İslam'ın farklı boyutlarını, tarihî gelişmeleri ile açık ve özel bir dille anlatmıştır. Gibb, kitabının bir bölümünde İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa hakkında şöyle yazıyor: " Gelecek nesillerdeki mensuplarının demagojik ve müptezel açıklamaları Muhammed'in karakterine hiç yakışmadığı ve onu incittiği söylenmelidir. Buna rağmen sıradan ve insani haller ile ilgili detaylara karşın, kuşkusuz büyük bir insanlık parlamaktadır. Mustazaflara karşı sinerji duygusu, şefkat ve nadiren sadece Allah'a saygısızlık yapıldığı takdirde , öfke ve sinirlenmeye dönüşen kibarlık, kişisel ilişkilerde haya ve iffet, iyi huylulukla beraber, kendi döneminin yoksun olduğu huylara ve özelliklere sahip olmak bu parlak şahsiyetin bariz özelliklerini oluşturuyor. Hac sırasında Ebu Bekir, deveyi bırakıp kaçmasına yol açan bir kişiye dayak atmak istese de Hz. Muhammed saa gülümseyerek şöyle demişti: " Bakın Hacımız neler yapıyor!" İşte bu sıradan bir hikayedir. Ancak bu Muhammed'in uğraşacağı halkın durumunu gözler önüne sermektedir. İşte böyle durumlar, konuyu derinden kavramamanın tam örneğidir. "
Gibb, Muhammed saa ve ahlaki özelliklerini överek şöyle diyor: " Onun tüm fikri sorunlarının odağı, eğitim ve yetiştirme meselesi ve de toplum bireyleri arasında disiplinin sağlanması idi. Bizim açımızdan, Muhammed'in ashabının duyguları ve iradesine olan hakimiyetinin, onun karakterinin sonucu olduğunda kuşku yoktur. Nitekim böyle bir karakter olmasaydı, onlar da İslam Peygamberine itina etmezlerdi. Bu yüzden onun çekici karakteri, peygamber olarak saygı görmesine neden oldu. "
Hamilton Gibb, İslam tarihi ile ilgili kimi hususlara kuşkuyla yaklaşmıştır. Aslında bu kuşku ve tereddütlü yaklaşım şarkiyatçıların genel vasfıdır. Ancak onun da Müslüman toplumlarda yaşaması ve İslam aleminin içinde bulunması onun bu tarih ile ilgili düşüncelerini de yumuşatmıştır. Bu çerçevede Gibb, İslam peygamberinin siyasetleri ve manevi şahsiyetini savunarak bunun deha ve zeka ürünü olduğuna değinip tüm eserlerinde de bu hususa yer vermiştir. Gibb, bu açıdan diğer Batılı araştırmacılar ve düşünürlerden farklılık taşımaktadır. Aslında Peygamber Efendimiz'in medeni davranışları ve siyeri her zaman onun gibi şarkiyatçıların ilgisini çekmiştir.
Kuran-ı Kerim, son semavi kitap olarak, herkesçe bilinen açıkça ifade edilen kavramlar, maarifler içermektedir. Bu semavi kitabın mucizesini bu kitaptaki en ufak sure gibi sözlerin bile edilememesini görünce daha açık bir şekilde görmek mümkün. Bu mucize ise bu semavi, anlam dolu kitabın okuma yazma bilmeyen, hiçbir öğretmen tarafından yetişmeyen biri tarafından getirildiği göz önünde bulundurulduğunda nihayete erir. Gerçekte İslam Peygamberi'nin en ilginç özelliği de okuma yazmasız olmasıdır. Bu hususta ise farklı görüşler bildirilmektedir.
Kuran-ı Kerim, şöyle buyurmaktadır:
Aslında düşmanlar ve sapkınların tereddüt içeren açıklamalarına en güzel cevap da Ankebut suresinin 48'inci ayetidir. Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: "«وَمَا کُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن کِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِیَمِینِکَ إِذًا لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ.»
Sen bundan önce ne bir kitap okuyabiliyor ne de onu kendi elinle yazabiliyordun; öyle olsaydı gerçeği çürütmeye çalışanlar kuşkuya düşerlerdi."
Buna rağmen bu hususta, şarkiyatçılar tarafından bazı kuşku yaratıcı iddialar ortaya atılmıştır. Bu kuşkuların bazıları ise kasıtlı olarak bilinçli bir şekilde İslam Peygamberi ve İslam dinine yöneltilmiştir.
Londra Üniversitesi hocalığını da yapan Gibb, okuma yazması olmayan bir peygamber tarafından her şeyi altüst eden kuralların getirildiğini vurguluyor. Gibb, Hz. Muhammed saa'in öğretilerinden kaynaklanan Müslümanlar arsında hakim olan maneviyat dolu ortama değinerek şöyle yazmıştır: "Toprakların alınması ve yayılmaktan daha da hayret verici mesele, var olan düzen ve disiplindi. Yıllarca savaş boyunca zayiatlar verildi ancak Müslümanlar zayiat geride bırakmadan yıkmadan yakmadan kavimler ve kültürleri birleşmeye yöneltti. Muhammed'in haleflerine miras bıraktığı yasalar ve yönetim şekli daha önce de ispatlanmış ve etkinliğini göstermişti. İslam, dıştaki uygar dünyanın içine ise, yağmacı halkın içi boş hurafeleri olarak geçmedi. Tam tersi herkesi saygı duymaya sürükleyen ahlaki güç olarak yayıldı. Öyle bir mantıklı din ki Doğu Bizans Hristiyanlığı ve İran'ın Zerdüşt dinini bile kendi topraklarında mücadeleye çağırdı. "
Bu çağdaş Batılı İslamolog, " İslam olunca " adlı bir başka kitabında ise şöyle diyor: "Ancak İslam, hala insanlığa büyük ve değerli hizmet vermeye gücü yetiyor. İslam'dan başka hiçbir din, ayrı düşen tüm insani ırkları, eşit ve beraber bir düşünce temelinde ortak bir cephede toplayamaz. Afrika, Hindistan, Endonezya ve Çin'deki ufak üniversiteler ve Japonya'daki akademik merkezler İslam sözleri ve öğretilerinin hala farklı kesimler ve cinsiyetleri bir araya getirmesi gücünün kanıtıdır. Aslında Doğu ve Batı devleti arasındaki çatışmalarda bile İslam'a baş vurulması şart. İslam, insan arasında eşitlikten söz eden ilk dindir... "
Hamilton Gibb eserinin bir başka bölümünde ise şöyle bir vurguda bulunuyor: " Büyük dini toplumlardan hiçbiri, hiçbir zaman bu gibi kapsamlı ve genel bir ruha sahip olmamış, mensuplarına dini görevlerini yerine getirme şartı ile onlara bu denli özgürlük vermeye hazır değiller. "
Gibb ayrıca şöyle düşünüyor: " Muhammed'in aklındaki yeni dini toplum fikri ve onun muhalifleri, siyasi zemin temelleri üstünde yapılmış ve pekiştirilmişti. Zaten ilahi peygamberlerin kastı ve maksadı da dini devlet kurmaktan başka bir şey değildi. Sadece Muhammed'in dininde, din ve siyaset bir görülmüyordu. O dönemin devletleri de dine dayalı idi. Yeni olan husus ise Medine'de dini toplum teorisinin pratikte hayata geçirilmesi idi. "