Haziran 30, 2020 10:34 Europe/Istanbul

Bu hafta sizlerle birlikte Esma-ül Hüsnâ'dan el-Vehhab’ın anlamını ve özelliklerini ele almaya çalışacağız.

Vehhab, karşılık beklemeden bol bol veren; hibesi ve lütfu çok olan demektir. Allah Teâlâ, bağışı çok olandır, karşılıksız verendir, nimetlerinin ardı arkası kesilmeyendir. İnanan inanmayan ayrımı yapmaksızın bütün kullarına nimetlerini bol bol verendir. Rahmeti gereği lütfu bol olan ve hayırlı işlerde başarıya ulaştırandır.

Hatırlanacağı üzere geçen sohbetimizde Esma-ül Hüsnâ cemali ve celali olarak ikiye ayrıldığını belirttik. Rahim, Gaffâr, Rezzak, Vedûd gibi celali isimlerde yüce Allah’ın rahmet, lütuf ve sevgisini anlatırken insanları kendine çekerek aşk, sevgi ve ünsiyete sebep olurken, Kahhâr, Müntekim, Cebbar vb. de celali isimler olarak yüce Allah’ın gazap ve kahrını gösteriyor.

Bazıları cemali ve celali ismi şeriflerin birbirine karşı ve zıt olduğunu düşünürler. Halbuki bu çelişki ve tezat sadece görünürdedir, batında değil. Aslında her cemalin içinde bir celal gizlidir ve her celalin içinde bir cemal. Örneğin Kahhâr ismi şerifi, celali isimlerden olarak yüce Allah’ın lütfu gizlidir. Bu kahır aslında sevgi ile birliktedir ve kulun kendi hatasını anlayarak onu telafi etmesine ve kendinin gerçek kemaline ulaşmasına sebep olur.

Bugün ise cemali ismi şeriflerden, el-Vehhab’ın anlamını açıklamaya çalışacağız.

Vehhab, karşılık beklemeden bol bol veren; hibesi ve lütfu çok olan demektir. Allah Teâlâ, bağışı çok olandır, karşılıksız verendir, nimetlerinin ardı arkası kesilmeyendir. İnanan inanmayan ayrımı yapmaksızın bütün kullarına nimetlerini bol bol verendir.

Mülk ve melekut hazineleri, Vehhab olan Allah’ın elindedir ve bir çok nimeti, kulları bilmeden ve hatta onların zihnine gelmeden, sadece bolca bağışlayan olması nedeni ile hiçbir ecir ve beklentisi olmadan onlara bağışlıyor.

Kur'an-ı Kerim’de 3 kez “Vehhab” ismi şerif zikredilmiştir. Âl-i İmran suresinin 8. Ayetinde hz. Zekeriya yüce Allah’ı “Vehhab” adı ile hitap ediyor. Hz. Zekeriya -as- bir evladının olmasını böylece adı ve namının canlı olmasını ve insanları Allah’a davet etme onurunun nasip olmasını istiyor. Kış aylarından bir gün hz. Zekeriya, sorumluluğunu üstlendiği Âl-i İmran’ın -as- kızı Meryem’in  odasına gider ve orada enva-i çeşit kışlık ve yazlık meyveler ve yemekler görür. Kış günlerinde yazlık meyveleri gören hz. Zekeriya -as- çok şaşırır ve hz. Meryem’e onları nereden getirdiğini sorar.

Meryem -as- şöyle buyurur:

Allah’ın yanından! O Allah ki her kese her ne isterse hesapsızca verir.

Kalbi kırılan Hz. Zekeriya orada ellerini duaya açarak şöyle buyurur:

رَبِّ هَبْ لِی مِن لَّدُنْکَ ذُرِّیَّةً طَیِّبَةً إِنَّکَ سَمِیعُ الدُّعَاء

Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin" dedi.  (Âl-i İmran / 38)

Orada Allah’ın melekleri Zekeriya’yı Allah tarafından onu salih bir evlatla müjdelediler. Zekeriya -as- ise müjdeyi duyunca Vehhab  olan Allah’a şükretmek için secdeye kapıldı.

Rasûlüllah -saa- şöyle buyurmuştur:

Allah Teâlâ’ya ait 99 ism vardır. Kim onları tahsil ederse, o cennete girer.

Önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi Esma-ül Hüsnâ’yı okumanın hedefi ismi şerifleri tahsil etmek ve ilahi sıfatlar ve özellikleri kendimizde yetiştirmeye çalışmaktır. Bu yüzden eğer Allah Vehhab ise yani onun bağışlaması ve hibesi karşılıksız ise kendini bu ismi şerif ile Allah’a yakınlaştırmak isteyen ise kendisine Allah tarafından bağışlanan nimetleri Vehhab gibi ihtiyaç sahibi olanlara bağışlaması gerekir.

Fakat burada dikkat edilmesi gereken önemli bir konu vardır. Her şeyden önce bir şeyi bağışlayan kimse, hibe ettiği şeyin gerçek sahibi olmalıdır, ikincisi ise karşılık beklememesi gerekir. Bu yüzden yüce Allah tek Vehhab ve hibe edendir.

Yüce Allah’ın en büyük nimetlerinden biri risalet, nübüvvet ve imamet makamlarıdır. Nitekim Sâd suresinin 9. Ayetinde şöyle okuyoruz:

اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّکَ الْعَز۪یزِ الْوَهَّابِۚ

Yoksa senin aziz ve lutufkâr rabbinin rahmet hazineleri onların elinde midir?

Mülk ve melekut hazineleri sadece yüce Allah’ın elindedir ve O bizzat nübüvvet, peygamberlik ve imameti kime vereceğini ve kime kendi özel rahmetini bağışlamayı çok daha iyi biliyor. Bu yüzden yüce Allah Rab olduğu için varlık dünyası ve insanların Allah’ı ve yetiştireni olarak kime risalet ve peygamberlik görevi vererek onları yücelme yolunda yetiştirebileni en iyi bilendir. Allah Teâlâ Aziz olduğu için kimsenin isteğine mağlup olmaz ve risalet ve peygamberlik makamını layık olmayan birine vermez zira nübüvvet makamı, ilim, takva, ismet, cesaret gibi nimetlerin bir arada toplanmasıdır.

Bu yüzden yüce Allah Vehhab olduğu için ne isterse kime isterse ve istediği kadar hibe eder.

Mümin ve bağışlayan insanlar, sadece kendi mal ve servetlerinden bağışlayabilirler; fakat Allah Teâlâ ise kulların elinde olmayan ve beceremediklerini bağışlar. Örneğin sağlık gerçekten Allah Teâlâ’dan başka kimsenin veremeyeceği bir nimettir.

Bir başka örnek; Hz. Süleyman’ın Allah Teâlâ’dan istediği saltanattır. Bu konuda Sâd suresinin 35. Ayetinde şöyle okuyoruz:

الَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ی وَهَبْ ل۪ی مُلْکاً لَا یَنْبَغ۪ی لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪یۚ اِنَّکَ اَنْتَ الْوَهَّابُ

"Rabbim" dedi, "Beni bağışla; benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver bana. Lütfu sınırsız olan yalnız sensin."

Hikmet ve marifet ise yine yüce Allah’ın bağışlayabileceği nimetlerdir. Nitekim İbrahim Halil -as- yüce Allah’ı zikretmenin ardından ellerini duaya açıp hacetini diledi ve o yegane Rabba hacetini açıkladı. Şuarâ suresinin 83. Ayetinde şöyle okuyoruz:

رَبِّ هَبْ لِی حُکْماً وَ أَلْحِقْنِی بِالصَّالِحِینَ

"Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat."

İlim ve bilgi kazanmakta kararlı olanlar yani ilim ve bilgide direnenler ve görüş sahibi olanlar da yüce Allah’a şöyle bir duada bulunuyorlar:

ربَّنا لا تُزِغْ قُلُوبَنا بَعْدَ إِذْ هَدَیْتَنا وَ هَبْ لَنا مِنْ لَدُنْکَ رَحْمَهً إِنَّکَ أَنْتَ الْوَهّابُ

(Onlar şöyle yakarırlar): "Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin."

Diğer yandan Vehhab ismi şerifin erdemine ulaşanlar, yüce Allah’tan başka kimseden bir şey talep etmemeleri gerektiği gerçeğine vakıftırlar. Bizler de mal, sağlık, salih evlat veya her hangi başka bir şey istediğimizde sadece fazl ve nimetlerini bize nazil eden Vehhab Allah’tan başkasından istemememiz gerektiğini bilmeliyiz. Nitekim Hz. İbrahim müşriklerden ve tanrılarından beraat ve nefretini ilan ederek, yüce Allah’ı kendi mabudu olarak tanıtarak şöyle diyor:

"O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir". "O, bana yediren ve içirendir". "Hastalandığımda da O bana şifa verir". "O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır". "O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur". (Şuarâ / 78-82)

 Sizleri yüce Allah’a emanet ederken ellerimizi semaya açarak birlikte dua ediyoruz:

Ey Vehhab Allah’ım ! bizlere bağışladığın nimetleri bizden alma, kalplerimizi aydınlat ki bizler de Senin Vehhab ismi şerifine nail olalım ve bize bağışladığın nimetleri başkaları ile paylaşalım. Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin./012