Haziran 24, 2021 06:59 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlere, çok re’fet ve şefkat sahibi olan اَلرَّؤُۧفُ er-Raûf hakkında kısaca konuşacağız. Çok fazla ve daha fazla şefkat ve merhamet anlamında olan re’fet ve şefkat kökünden türeyen Raûf ism-i mübarek Kur'an-ı Kerim’de Esma-ül Hüsnâ’dan Rahim ism-i şerifi ile 9 kez birlikte olmak üzere toplam 11 kez zikredilmiştir.

Değerli dinleyiciler hatırlanacağı üzere geçen sohbetlermizde varlık dünyasının Esma-ül Hüsnâ’nın bir mazharı ve tecellisi olduğunu belirttik. Büyük Kur'an-ı Kerim müfessiri, filozof allame Muhammed Hüseyin Tabatabai “Esma-ül Hüsnâ risalesi”nde şöyle yazıyor:

Allah’ın isimleri, aralarında özel bir sıralama olan varoluşun mükemmelliklerinin gerçeğidir. Bazıları diğerlerinden türetilmiştir, ve başka isimlerin kaynağı olan isimlerin daha geniş bir alan ve daha yüksek derece ve türetilen isimlerden daha büyük etkiye sahiptirler.

Sohbetimizin de başında belirttiğimiz gibi bugün Esma-ül Hüsnâ’dan mübarek Rahman  isminden türeyen ve Allah’ın şefkat ve merhametini anlatan Raûf ismi hakkında konuşacağız. Bu ilahi mübarek isim, Allah Teâlâ’nın geniş rahmet sahibi olduğu, öyle ki rahmeti tüm mahlukları kapsadığı, onlarla şefkatle davrandığı ve nimetleri ile haklarında iyilik yaptığını anlatıyor.

 

Raûf ism-i mübarek, şefkat ve merhameti çok fazla ve çok yoğun  anlamındadır ve re’fet kökünden türemiştir. Esma-ül Hüsnâ’dan Rahman’dan kaynaklanan rahmet, O'nun dünyada kayıtsız şartsız tüm insanları kapsayan geniş sevgi sofrasıdır. Bu rahmet, kafir ve mümin ayrımı yapmaz ve herkesi kapsar. Rahim ism-i şerifteki Allah’ın rahmeti de O'nun insanların gelişme sürecindeki özel rahmetidir öyle ki kıyamette ve baki dünyada da şefkati devam eder.

Fakat bu mübarek isim Allah rahmetini O'nun hakimane iradesi doğrultusunda kullanan ve hidayet yolunda hareket edenler içindir. Burada gerekirse Rahim olan Allah, rahmetine nail olan kişinin temizlenmesi ve ermesi için onu zor bir sınavdan geçirebilir, böylece O'nun dha fazla rahmetinden yararlanır; tıpkı evladını yetiştirmek için sevgisi nedeni ile evladını zorlayan bir anne gibi. Fakat Raûf, insanın hidayeti ve saadeti için zorlanmasına kıyamayan Allah’ın rahmet ve şefkatidir.

Mübarek Raûf ismi, Kur'an-ı Kerim’de 11 kez geçmiştir, bunlardan 9’u Esma-ül Hüsnâ’dan Rahim ile beraber geçiyor. Bazı müfessirler ve dilbilimciler bu iki ismi eşanlamlı biliyorlar. Onlar bu iki ismin Kur'an-ı Kerim’de birlikte geçmesinin, sonsuz ilahi rahmete vurgu şeklinde yorumluyorlar. Fakat bazı diğer müfessirler her iki ismin farklı olduğunu belirterek, ra’fetin zararları defetme alanında ve rahmetin ise çıkarları cezbetmek için şefkat olduğunu belirtiyorlar. Bu yüzden de Raûf’un Rahim’den önce geçtiğini ifade ediyorlar.

Ehli sünnet’in tanınmış muhaddis ve tarihçisi Ali İbnü'l-Esîr, “el-Nihaye fi Garib el-Hadis vel Asir” sözlüğünde iki isimin birbirinden farklı olduğunu belirterek, ra’fetin rahmetten daha üstün ve daha titiz olduğunu ve asla nahoş konularda kullanılmadığını fakat rahmetin ise menfaat için yapılan nahoş konularda kullanıldığını belirtir. (örneğin bir doktor, hastanın kararmış parmağını, rahmeti nedeni ile keserek, sorunun hastanın başka organlarına bulaşmasını engeller. Burada ra’fet kelimesi kullanılmaz.)

Allah Teâlâ Hac suresinin 65. ayetinde şöyle buyuruyor:

 أَ لَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَکُمْ ما فِی الْأَرْضِ وَ الْفُلْکَ تَجْرِی فِی الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَ یُمْسِکُ السَّماءَ أَنْ تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُفٌ رَحِیمٌ

“Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.”

Bu ayet, Allah’ın gücünü anlattıktan ve Allah’ın yerdeki tüm canlıları insanın hizmetine vermesini belirtmesinin ardından şöyle buyuruyor: Allah insanlara karşı ra’uf ve şefkatlidir ki Allah'ın insanlara verdiği tüm nimetlerin, O'nun sonsuz merhamet ve şefkatinden kaynaklandığını bilelim.

İlginç olan ise rivayetlere göre Allah’ın ra’fetinin ahirette dünyadan daha fazla olmasıdır. Nitekim Rasûlüllah -saa- şöyle buyuruyor: Allah’ın 100 rahmeti vardır. O 100 bölümden birini nazil etmiş ve Cinler ve insanlar ve sığırlar ve kuşlar ve vahşi hayvanlar arasında bölünmüştür ve kainattaki mahlukların birbirlerine karşı şefkatli ve merhametli olmaları ve birbirlerine iyilik etmeleri işte o (yüzde birlik) rahmetinin eseridir; 99’unu tutmuş ve kıyamet gününe kadar ertelemiştir ki onunla o gün kullarına acısın.

İlahi rahmet anlatılmayacak genişliği ile varlık dünyasındaki tüm zerrelere bile hayat veriyor. Böyle bir Allah’ın şefkat ve sevgisi, kullarına hayır ve şer ve çirkin ve güzel yolu göstermesini gerektirir. Bu yüzden birçok peygamber göndermiştir ve hepsi, dünyanın başından itibaren şimdiye kadar Allah’ın rahmetinin tecellisidir. Fakat tüm bu peygamberler arasında Hatemül Enbiya hz. Muhammed’i -saa- kendi Raûf ismi mübareki ile onurlandırmıştır.

Tevbe suresinin 128. ayetinde şöyle okuyoruz:

لَقَدْ جاءَکُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِکُمْ عَزیزٌ عَلَیْهِ ما عَنِتُّمْ حَریصٌ عَلَیْکُمْ بِالْمُؤْمِنینَ رَؤُفٌ رَحیمٌ

Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir. Bu tanımlama, Allah ve Peygamber’inin “Raûf” ve “Rahim” olduğu nedeni ile onu izleyenlerin de böyle olmaları gerektiğini anlatıyor; öyle ki diğerlerinin çektiği acı ve zorlukların kendilerine de zor gelsin ve onların zararları ve sıkıntılarını gidermeye çalışsın ve onların mutluluklar ve nimetlerden yararlanmaları için çalışsın.

Raûf ism-i şerifin en bariz örneklerinden biri ehlibeyt imamlarının 8.si hz. İmam Rıza’dır. Raûf o hazretin özel lakaplarından biriydi. Gerçi tüm ehlibeyt Hak Teâlâ’nın ra’fetinin tecelli babında ra’uftular fakat İmam Rıza’nın -as- özündeki ra’fet ve sevgi daha çok açığa çıkarak kendini gösteriyordu. Allame Tabatabai’nin tabirine göre “insan Rezevi -as- hareme girince haremin kapı duvarından ra’fet yağdığını görüyor.”

İmam Rıza’nın -as- Medine’den Horasan’a yolculuğu sırasında o hazrete eşlik etme şerefine nail olan Belh ahalisinden biri şöyle anlatıyor:

Günün birinde yol üzerinde bir yerde yemek sofrasını serdik. O hazret tüm hizmetçileri ve köleleri beyazdan siyaha kadar hepsini sofrada topladı. Ben şöyle dedim: Canım size kurban olsun, bunlara ayrı bir sofra kurulması daha iyi olmaz mıydı? O hazret şöyle buyurdu: Gerçekten bizim Allah’ımız birdir, hepimizin anne ve babası birdir ve mükafat amele verilir, siyaha, beyaza, makam ve mevkiye değil.

Tabi ki İmam Rıza'nın -as- bu davranışını o İmam’ın büyük manevi makamının yanına yerleştirmek gerekir, böylece o hazretin ra’fet ve şefkati daha çok kendini gösterir. Bu ise başkalarına, sadece mal, mevki ve makama ulaştıkları için kendilerini başkalarından üstün görmemeleri için bir derstir.

Değerli dinleyiciler bugün de sizlerle Sahifeyi Seccadiye’nin 47. duasının bir bölümü ile vedalaşmak istiyoruz.

  

سُبْحَانَکَ مَا أَجَلّ شَأْنَکَ، وَ أَسْنَى فِی الْأَمَاکِنِ مَکَانَکَ، وَ أَصْدَعَ بِالْحَقّ فُرْقَانَکَ / ‏سُبْحَانَکَ مِنْ لَطِیفٍ مَا أَلْطَفَکَ، وَ رَئوفٍ مَا أَرْأَفَکَ، وَ حَکِیمٍ مَا أَعْرَفَکَ / سُبْحَانَکَ مِنْ مَلِیکٍ مَا أَمْنَعَکَ، وَ جَوَادٍ مَا أَوْسَعَکَ، وَ رَفِیعٍ مَا أَرْفَعَکَ ذُو الْبَهَاءِ وَ الْمَجْدِ وَ الْکِبْرِیَاءِ وَ الْحَمْدِ / سُبْحَانَکَ بَسَطْتَ بِالْخَیْرَاتِ یَدَکَ، وَ عُرِفَتِ الْهِدَایَةُ مِنْ عِنْدِکَ، فَمَنِ الْتَمَسَکَ لِدِینٍ أَوْ دُنْیَا وَجَدَکَ‏ / سُبْحَانَکَ خَضَعَ لَکَ مَنْ جَرَى فِی عِلْمِکَ، وَ خَشَعَ لِعَظَمَتِکَ مَا دُونَ عَرْشِکَ، وَ انْقَادَ لِلتّسْلِیمِ/  لَکَ کُلّ خَلْقِکَ لَکَ الْحَمْدُ حَمْداً یَدُومُ بِدَوَامِکَ‏ / وَ لَکَ الْحَمْدُ حَمْداً خَالِداً بِنِعْمَتِک

Münezzehsin sen! Şanın ne kadar yüce; yerin ne kadar yüksek ve hakkı batıldan ayırışın ne kadar net! Münezzehsin sen! Ne kadar da lütfu bol bir latifsin; ne kadar da merhametli bir şefkatlisin ve ne kadar da bilgili bir hikmet sahibisin! Münezzehsin sen! Ne de güçlü bir meliksin; ne de eli açık bir cömertsin ve ne de makamı yüksek bir makam sahibisin. Güzellik, büyüklük, ululuk ve övgü sahibisin sen. Münezzehsin sen! Elini iyiliğe açmışsın; hidayet senin katından bilinmiştir. Seni din için de, dünya için de arayan bulur. Münezzehsin sen! İlminde geçen herkes sana boyun eğmiş; Arşının altında olan her şey büyüklüğünün karşısında küçüklüğünü itiraf etmiş ve tüm yaratıkların sana teslim olmuştur. … Hamd senindir; sürekliliğinle sürecek bir hamd. Hamd senindir; nimetinle devam edecek bir hamd./012