Esma-ül Hüsna – 19
Esma-ül Hüsnâ’nın her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret ederken bazıları geniş ve kapsamlı anlamındadır ve bazıları daha detaylıdır.
Geçtiğimiz hafta Esma-ül Hüsnâ'dan el-Vehhab’ın anlamı ve özelliklerine değindik ve Vehhab'ın sahip olduğu cömertliğin tüm evreni saran olduğunu, bu konuda mümin ve kafir ayırt etmeksizin herkese bolca ve karşılıksız veren olduğunu söyledik. Bu hafta da Er-Rezzak ismi şerifini ele almaya çalışacağız.
Rezzak, rızıkları ve rızık verdiği varlıkları yaratan, rızıkları onlara ulaştıran, rızıklarla faydalanmalarını temin edendir. Rızık, hayatın muhafazası ve devamı için gerekli olan yiyecek, içecek, giyecek, mesken gibi maddi ve manevi şeylere denir. Her varlığı dilediği şekilde rızıklandırana Râzık, üstlendiği rızkı devamlı bir şekilde, tekrarlı, bolca verene de Rezzak denir.
İslam dünyasının büyük edip ve dilbilimci Ragıp İsfahani, müfredat kitabında Rezzak anlamı hakkında şöyle yazıyor:
Rızk, sürekli ve durmaksızın verendir ki bazen dünyevi ve bazen uhrevidir.
Rızk sadece maddiyat ile sınırlı değildir ve maneviyatı da kapsar. Kur'an-i Kerim Al-i İmran suresinin 169. Ayetinin bir bölümünde şehitler hakkında şöyle buyuruyor:
…بَلْ أَحْیاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ یرْزَقُونَ…
Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.
Hiç şüphesiz şehitlerin rızkı üstelik berzah dünyasında maddi nimetler değil, manevi nimetlerdir. İlginç olan ise Hac suresinin 58.ayeti de böyle bir nimetin en iyi rızık olduğuna işaretle şöyle buyuruyor:
وَالَّذِینَ هَاجَرُوا فِی سَبِیلِ اللَّهِ ثُمَّ قُتِلُوا أَوْ مَاتُوا لَیرْزُقَنَّهُمُ اللَّهُ رِزْقًا حَسَنًا وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ خَیرُ الرَّازِقِینَ
Allah yolunda hicret ettikten sonra öldürülen yahut ölenlere gelince, Allah onları pek güzel bir nimetle ödüllendirecektir. Allah rızık verenlerin elbette en hayırlısıdır.
Bu ayette "pek güzel nimet" ise, ister şehadet makamına nail olmuş ister doğal şekilde hayatını kaybetmiş olsunlar, Allah yolunda tüm hicret edenlerin mükafatı belirleniyor.
Kur'an-i Kerim'de rızık olarak belirlenen nimetlerden bir diğeri ise nübüvvet makamıdır. Ayrıca Kur'an-i Kerim'den yararlanmak ise Allah teala'nın rızıklarından bir diğeridir. Nitekim Vakıa suresinin 82. Ayetinde bu konuya işaret edilerek şöyle buyuruyor:
" Size verilen rızka yalanlamayla mı karşılık veriyorsunuz?"
Bir diğer rızık güvenliktir; bu konuya Kasas suresinin 57. Ayetinde değinilerek şöyle buyuruyor:
… أَوَلَمْ نُمَکِّنْ لَهُمْ حَرَمًا آمِنًا یجْبَىٰ إِلَیهِ ثَمَرَاتُ کُلِّ شَیءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلَٰکِنَّ أَکْثَرَهُمْ لَا یعْلَمُونَ
… Peki biz onları dokunulmaz, güvenli, katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin orada toplandığı bir yere yerleştirmedik mi? Fakat çoğu bunun şuurunda değildir.
Rızkın bir diğer mısdakı ise "hesaba katılmayan" rızıktır. Talak suresinin 3. Ayetinde bu konuya değiniliyor ve insanın tahmin etmediği yerden kendisine ulaşan rızıktır. Bu ayette şöyle okuyoruz:
وَیَرْزُقْهُ مِنْ حَیْثُ لَا یَحْتَسِبُۜ
Ve ona hiç beklemediği yerden rızık verir.
Tabi ki bu rızık tahmin edilmeyen bir yerden, zalimlere karşı müminlere ummadıkları yerden ulaşan yardım ve destek olabilir.
Yüce Allah Hud suresinin 6. Ayetinde şöyle buyuruyor:
وَمَا مِن دَابَّةٍ فِی الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللَّـهِ رِزْقُهَا
“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın.”
Yüce Allah yer yüzünde yarattığı her varlığın hayatını sürdürmesi için ona rızkını da vermiştir. fakat burada sorulması gereken ise insanların rızkının neden birbirinden farklı olmasıdır?
Bu sorunun cevabında şöyle diyebiliriz: yüce Allah rızık verendir fakat herkesin rızkını direkt eline vermiyor, bu konu herkesin çalışmasına bağlıdır. Tabi unutmamak gerekir ki çalışmak, İslam açısından önemli bir görevdir. Öyle ki Necm suresinin 39. Ayetinde şöyle okuyoruz:
لَیسَ لِلْإِنْسانِ إِلاَّ ما سَعی
İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.
İlahi evliyalar ve peygamberler bir çok zamanda zor ve meşakkatli çalışmalarda bulundular, böylece herkese çalışma ve çabalama dersi vermeye çalıştılar. Eğer Allah tarafından rızık verilmenin, çalışmaktan vazgeçip beklemek ise o zaman dini öğretilere daha aşina olan peygamberler, nebiler ve ehlibeyt ise hiç çalışmamaları gerekirdi.
Burada önemli olan bir başka konu da vardır ve o da insan çabalarının sonucu sadece çalışmakla ilgili değildir, zira bazen insanın çalışma sonuçları onun tedbirsizlik, bilgisizliği ve başkalarının fırsatçılığı ile yok olur. Bu durumlarda insan veya toplumun kendi hakkını başkalarından alması, çalışmasının getirisi olur.
Hali hazırda dünyada var olan gıda maddeleri, giyecek ve konfor malzemeleri insanların ihtiyacının kat kat üstündedir. Fakat dünya servetinin %82’si dünya nüfusunun sadece %1’nin elindedir, halbuki Allah’ın rızkı herkes içindir.
Hakları zayi olanlar Allah rızkının gerçek sonuçlarını almak için kıyam ederlerse, onların haklarını gasp eden saylı çapulcudan kendi haklarını alamazlar mı?
İşte tam da bu yüzden ilahi peygamberlerin görevlerinden biri de insanları, ilahi rızık ve nimetlerinden kendi hakları ile tanıştırmak ve onlardan bu haklar ve muhibetleri almak isteyenler ile mücadele etmektir.
Fakat maalesef insanların bir çoğu peygamberlerin öğretilerine dikkat etmiyor ve halen yaşamakta oldukları yoksulluk, açlık ve büyük sınıf farklılıklarına sebep oluyorlar.
Kur'an-ı Kerim açıkça rızık bolluğu veya darlığının Allah’ın elinde olduğunu duyuruyor. Nitekim İsra suresinin 30. Ayetinde şöyle buyuruyor:
إِنَّ رَبَّکَ یَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ یَشاءُ وَ یَقْدِرُ إِنَّهُ کانَ بِعِبادِهِ خَبِیراً بَصِیراً
Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.
Bu yüzden rızkın bolluğu veya darlığı ise Allah’ın hikmetinedir zira O kullarının durumundan agah ve hayırlarını bilendir.
Tabi ki insanların helal yollardan ve doğru programla çalışması, rızkın bolluğunda etkilidir fakat rızık ve kazancın küçük bir bölümünü oluşturur. Örneğin insan ekmek yapmak için buğday ekmesi gerekir fakat insanın buğdayın yetişmesindeki rolü sadece buğday tanelerini yere serperek ekmek, sulamak ve ekin zamanı biçmektir. Bir tane buğdayı yüzlerce taneye çeviren ise yüce Allah’tır. Nitekim Vakîa suresinin 63 ve 64. Ayetlerinde şöyle okuyoruz:
اَفَرَاَیْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ. ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ.
Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?! Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
Bu yüzden rızk ve kazanç için onun ortamı ve gereksinimleri hazırlanmalı ki bu da insanın elinde olan bir şey değildir. Bu yüzden rızkın bolluğu veya darlığı Allah’ın elindedir ve insanın çalışması sadece faktörlerinden biridir.
Burada değinmek istediğimiz önemli konu ise rızkın her zaman helal ve temiz olmasıdır. İlginç olan ise Kur'an-ı Kerim’de 13 kez rızık kelimesi “teyyip” yani temiz kelimesi ile birlikte kullanılmıştır. Teyyip ise hoş, temiz ve istenilen anlamındadır. Helal kelimesi ise rızk ile birlikte geçen kelimelerdendir. Helal içinde sakınca ve yasak bir şeyin olmaması ve kullanılmasına da izin verilen şer’i olandır. Maide suresinin 88. Ayeti şerifinde şöyle okuyoruz:
وَکُلُوا مِمَّا رَزَقَکُمُ اللّٰهُ حَلَالاً طَیِّباًۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّـذ۪ٓی اَنْتُمْ بِه۪ مُؤْمِنُونَ
Allah’ın size verdiği helâl ve temiz rızıklardan yiyin ve iman etmiş olduğunuz Allah’ın yasaklarından sakının.
Rızkın helal kelimesi ile birlikte geçmesinden Allah’ın kullarına mukadder buyurduğu tüm rızıkların helal olduğu anlaşılır fakat eğer insan rızık için yanlış yol seçtiyse helal rızıktan mahrum olmuştur. aslında meşru olmayan ve haram yoldan elde edilen kazanca, rızık denilmez.
Allah Teâlâ tüm mahlukatın Rezzakı’dır. Nitekim ZÂriyât suresinin 58. Ayetinde şöyle buyuruyor:
إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِینُ
Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.
Bu ismi şerif sadece yüce Allah için kullanılır, başkası için değil ve eğer kullanılırsa mecazen söylenmiş olacaktır. Bu ismi şerife mazhar olmak isteyen ise başkalarının bekasını sağlayacak olan her şeyi sağlamalı ve onların rezzakı olması gerekir. Fahr-i Razi şöyle diyor:
Rezzak isminden insana düşen pay, evvela kendi payına düşene razi olmalı, ikincisi ise Allah’ın hazinesinden ona yetişenlerden Allah kullarına infak etmesidir.
Bugün de bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Sohbetimizi her zaman olduğu gibi ellerimizi semaya açarak yapacağımız dua ile bitiriyoruz:
اَللّهُمَّ ارْزُقْنا تَوْفیقَ الطّاعَهِ وَ بُعْدَ الْمَعْصِیَهِ وَ صِدْقَ النِّیَّهِ وَ عِرْفانَ الْحُرْمَهِ
Allah’ım! Bize itaat başarısı ve itaatsizlikten kaçınmayı, niyetimizin doğruluğu ve vacipleri tanıma başarısını inayet eyle.
Esen kalın./012