Temmuz 19, 2020 07:49 Europe/Istanbul

Bu bölümde Kuran-ı Kerim'de azınlıklar ile ilgili ifadeler ve onlara verilen haklar ile ilgili konuşacağız.

Geçen bölümde emannemeler ve gayrimüslimlere verilen güvenceler ile ilgili konuştuk. Bunun için ise Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in İslam'ın başlangıç döneminde yaptığı iki anlaşmaya değinip ardından da Nefyi Sebil ilkesi ile ilgili konuştuk.  Bu ilkeye göre İslam'ın gayrı Müslimlerin Müslümanlara sultasına ve musallat olmalarına kesin bir şekilde karşı çıktığını söyledik. İslam'a göre böyle sulta Müslümanların gayrı Müslimlere boyun eğmesi ve onlara uyması demektir. Bu da caiz değildir.  Sohbetimizin devamında ise Kuran-ı Kerim ayetleri yardımı ile Ehli Kitap kavramını açıklamaya çalışacağız. 

Bilindiği üzere gerçek peygamberler kendilerinden önce gelen peygamberleri hep tasdik etmiş ve kendilerinden sonra da hidayet için kılavuzların ve elçilerin gönderileceğini müjdelemişlerdir.  Kuran-ı Kerim ise Araf suresinin 157'nci ayetinde açık bir şekilde Allah Resulü Hz.  Muhammed saa'in Tevrat ve İncil gibi kitaplarda da müjdelendiğini şöyle buyurmaktadır:" «الَّذینَ یَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِیَّ الْأُمِّیَّ الَّذی یَجِدُونَهُ مَکْتُوباً عِنْدَهُمْ فِی التَّوْراةِ وَ الْإِنْجیلِ»،

" Onlar, ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyarlar. ..."

İşte Allah Resulü Hz. Muhammed saa daha önceki kutsal kitaplarda özellikleri öyle açık ve net anlatılmıştı ki Ehli Kitap Hz. Muhammed saa'i görür görmez onun son peygamber olduğunu vaat edilen peygamber olduğunu anlayacaklardı.  Kuran-ı Kerim'de ise  Enam suresinin 20'inci ayetinde bu  hususta şöyle anlatılmaktadır:"  Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyan edenlere gelince, işte onlar inanmazlar. "

Aslında Şeriat bilinen dinlere has değildir. Farklı ümmetlere ve dinler için de söz konusu olan bir husustur.  Nitekim Allahu Teala da Maide suresinin 48'inci ayetinde şöyle buyurmaktadır:" ...  لِکُلٍّ جَعَلْنا مِنْکُمْ شِرْعَةً وَ مِنْهاجاً وَ لَوْ شاءَ اللَّهُ لَجَعَلَکُمْ أُمَّةً واحِدَةً وَ لکِنْ لِیَبْلُوَکُمْ فی‏ ما آتاکُمْ ...»"      " Her birinize bir şeriat ve bir yol yöntem verdik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi."     

Ehli Kitap ile ilgili ilk ayetler ise Enam suresinin 155 ve 156'ncı ayetleridir. Bu ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:"   «وَهَذَا کِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ مُبَارَکٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّکُمْ تُرْحَمُونَ، أَنْ تَقُولُوا إِنَّمَا أُنْزِلَ الْکِتَابُ عَلَى طَائِفَتَیْنِ مِنْ قَبْلِنَا وَإِنْ کُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِلِینَ»

"Bu da (Kur’an) bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ona uyun ve günahtan korunun ki size rahmet edilsin." "  "Kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi; biz ise onların okuduklarından tamamen habersiziz" demeyesiniz;"  

Bu ayetlere göre İslam'dan önce Yahudiler ve Nasraniler yani Hristiyanlar kitap sahibi idiler. Bu yüzden bu iki grup ehli kitap olarak anılıyordu.  Şura suresinin 13'üncü ayetinde  Hz. Nuh ve İbrahim as da Hz. Musa ve Hz. İsa'nın yanı sıra şeriat sahibi olarak tanıtılmışlardır. Bu hususta bu ayette şöyle buyrulmuştur:  «شَرَعَ لَکُمْ مِنَ الدِّینِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِی أَوْحَیْنَا إِلَیْکَ وَمَا وَصَّیْنَا بِهِ إِبْرَاهِیمَ وَمُوسَى وَعِیسَى ...»

"O, Nûh’a buyurduklarını, sana vahyettiklerimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya buyurduklarımızı size din kıldı ki o dini ayakta tutasınız, o konuda ayrılığa düşmeyesiniz. Kendilerini davet ettiğin bu din müşriklere ağır geldi. Allah (dini tebliğ için) dilediğini seçer ve kendisine yöneleni doğruya iletir."   

Bu yüzden Nuh ve İbrahim as için de İslami kitaplar çerçevesinde yararlanabilecekleri  maarif içeren kitabın olması gerekiyordu.  Nitekim A'la suresinde de Suhuf-i İbrahim kelimesi Suhuf-i Musa ifadesinin yanında olup, İbrahim için de Musa gibi bir kitabın olduğuna işaret ediyor. 

Burada önemli olan nokta  ise Musa ve İsa as'dan önce Allahu Taala tarafından anılan  peygamberlerin kitaplarının şeri kurallar ve ahkamda  uzun uzadıya anlatmamasıdır.  Ancak bu kitaplarda da şeriatın temel taşları mevcuttur.  Bir diğer yandan ise Allahu Teala bu ayetlerle semavi kitapları sınırlandırmak da istememiştir. Sadece bu iki kitabın şeriat kitapları olduğunu ileri sürmemiştir.  Nuh ve İbrahim kitapları da şeriatı tam açıklamadığı için kısa olarak değinilmiştir.  Bu çerçevede şeriat kitapları olmayan ve Mekke ve Medine Arapları tarafından da bilinmeyen kitaplara hiç değinilmemiştir. Bu yüzden Ehli Kitap çemberini büyütmek de gerekir.   Buna esasen kendilerini Allah Resulü ümmetinden bilen Zerdüştiler ve Saibiler  semavi kitaplara sahip olanlar da  Ehli  Kitap'tan sayılırlar.   Müslümanların onlara İslami kurallar ve ahkam çerçevesinde yaklaşması ve onlar ile geçinmesinde bir sorun yoktur.   Bu yüzden peygamberlerin her birine bağlı olanlar ile zimme anlaşmasına varılabilir. 

Kuran-ı Kerim'de ise Hacc suresinin 17'inci ayetinde Saibiler ve Mecusiler yani Zerdüştilere değinilmiş  ve bu grupların ilahi peygamberlere mensup olarak tanındıklarına işaret edilmiştir. Bu çerçevede bu ayette şöyle buyrulmuştur:"  «إِنَّ الَّذِینَ آمَنُوا وَالَّذِینَ هَادُوا وَالصَّابِئِینَ وَالنَّصَارَى وَالْمَجُوسَ وَالَّذِینَ أَشْرَکُوا إِنَّ اللَّهَ یَفْصِلُ بَیْنَهُمْ یَوْمَ الْقِیَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَى کُلِّ شَیْءٍ شَهِیدٌ»،

"Gerçek şu ki, iman edenler, Yahudiliği benimseyenler, Sâbiîler, hıristiyanlar, Mecûsîler ve şirke sapanların her biri hakkındaki hükmünü Allah kıyamet günü verecektir. Şüphesiz Allah her şeye tanıktır."  

İşte Hz. Muhammed, Hz. Musa ve Hz. İsa'dan başka bir peygambere bağlı  ve mensup olanlar çoğu İran'da yaşayan bu iki gruba bağlıdırlar.   Bu ayette Saibiler ifadesinin Yahudilik ve Hristiyanlık gibi dinlerin yanında yer almasından dolayı  onların da kendilerine has din ve şeriatlarına sahip oldukları söylenebilir.   Onlar da temelde tevhide dayalı bir dine sahiplermiş. Bu çerçevede yıldızlara ve göklerdeki cisimlere tapmak daha sonra ortaya çıkan sapkınlıklardandır. 

Bu çerçevede Saibiler,  ikinci yüzyılda Huzistan ve Mezopotamya bölgesinde yaşamış özel yazı sistemine sahip bir toplumdu.  Onlar Hz. İsa'nın zuhuru döneminde  Eşkani padişahı  Erdevan döneminde Yahudilerin eziyetinden dolayı Filistin'den göçe zorlanmış ve Filistin'den bu bölgelere yerleşmiştir.   O dönemde serbest bir bölge gibi sayılan bu bölgeye yerleşmiş ve orada kendilerine tapınak ve ibadet mekanı yapmışlardır.  Böylece bu kesim de yıldızlara tapan Yunanlar ve Babillilerin yanında yaşamaya devam etmiş ve ritüellerini uygulamıştır.   Kimileri bu kesimi Nuh'un mensupları kimileri de Zekeriya'nın mensupları olarak biliyor. 

Saibiler ile ilgili kimi inanç kuralları açıklanmıştır.  Örneğin bu kesime göre semavi kitaplar sırası ile Adem, Nuh, Sam, Ram, İbrahim, Musa ve ardından da Yahya bin Zekeriya'ya gönderilmiştir.  Ayrıca dini ahkamlarından biri de gusül yapmaktır. Arami dili araştırmacılarından Rodolf Matsuh Sabililer ile ilgili şöyle diyor:"     Sabilin kelimesinin kökeni Mandai dilinden kaynaklanıp kökeni de suda yıkanma ve gusül etme anlamına gelen  Saba'a kelimesidir. "   Arap dilbilimcilerinden Mahmut Akad da  Saibe kelimesinin  suda yüzme anlamına geldiğini Sabililerin de fazla yıkandıklarından dolayı böyle adlandırıldıklarını söylüyor. . 

Saibilerin ardından Zerdüştilerin de Ehli Ktiap'tan sayıldığı söylenmelidir.  Zerdüşt dini ana vatanı İran olan dünyanın en kadim dinlerinden sayılıp günümüzde de İran, Pakistan ve Hindustan'da mensupları bulunmaktadır.   Tabii tarihleri ile ilgili tam bilgi elde bulunmamaktadır.  Kimilerine göre Zerdüştilik Milattan Önce  11'inci yüzyılda ve kimilerine göre de  6'ıncı ve 7'inci yüzyılda ortaya çıkmıştır.   İslami hadislere göre ise İranlılar Zerdüştlükten önce de tevhide dayalı olarak yaşıyorlarmış ve dinleri de tevhide dayalı imiş.     Bu tevhide dayalı düşünceler Zerdüştlük ile hayatını sürdürüp kendi de iktidarın dinine ve halkın dinine dönüştü.   Bu dinin peygamberi Zerdüşt ise  insanları Ahuramezda'yı tapmaya davet edip  onlara uhrevi mükafatları vaadediyordu.  

Zerdüşt, insanların iyilik yapmaları halinde uhrevi mükafatlara layık olacaklarını söylüyordu.  Bu gerçek ise Ahuramezda'ya yalvarıp yakarma metinlerinde ve ahkamlarında da görülmektedir.  Bu dinin kutsal kitabı Avesta'da görülen ahkamlarda iki önemli nokta göze çarpmaktadır: İlk olarak insanın Ahuramezda karşısındaki görevi ve ardından da insanın diğer insanlar ile geçinme ve ortak yaşama görevi. Tabii bu ilkeler de kimi sapkın düşüncelerden dolayı   hak yolundan ayrılmış ve sapkınlık bataklığına sürüklenmiştir. 

Mecusiler ile ilgili kimi rivayetlerde ise Zerdüştiler ile ilgili söz edilmiştir. İmam Sadık as ise Mecusiler ile ilgili şöyle buyurmuşlardır:"  Öldürdükleri bir peygamberleri vardı. Onun kitabını da yaktılar. Kitabın adı Camasp ve Peygamberlerinin ismi de Damast idi. 

İmam Ali as'ın yakın yarenlerinden Asbag bin Nebata ise şöyle bir rivayet anlatmıştır:"   Günlerden biri İmam Ali as minbere çıkıp şöyle buyurmuştu:"  Ben aranızdan gitmeden fırsattan yararlanıp sorularınızı sorun. " Bunun arından İranlılara yönelik hoş görüşlü olmayan Eşas bin Kays Kendi ise şöyle bir soru sordu:"   Neden Mecuslarla Ehli Kitap gibi davranıp onlardan cizye alıyorsunuz. Halbuki onların peygamberi yoktur. " İmam Ali as ise şöyle buyurdu:"   Ey Eşas!  Kesin olarak Allah onlara kitap göndermiş ve onlara peygamber seçmiştir. 

Etiketler