Dünya'da su krizi, endişeler ve umutlar – 25
Bugün sizlerle eski İran halkının su, bu ilahi nimet ve hayat kaynağını nasıl yöneterek kullandıklarını ele almak istiyoruz.
Tarihi kaynaklara göre eski İranlılar, günümüzde olduğu gibi kurak bölgede yaşadıkları için hayret verici bir şekilde bu “doğal eksikliği” bu kurak iklimde daha iyi şartlarda yaşamak için “tarihi bir fırsata” çevirmişlerdir. Onlar bu yolda öyle ilerleyerek başarıya ulaşmışlardır ki eski dönemde, tarihi evrelerde ve hatta son asırlara kadar kendi çağdaşları arasında parlamışlardır.
Nüfus artışı, kentsel yaşam alanlarının genişlemesi, iklim değişikliği ve kirlilik gibi küresel değişiklikler eşsiz bir ölçü ve alanda yaşanmaktadır. Bu gibi olayların yan etkileri ile mücadele çok zor olurken en kötüsü ve endişe vericilerinden biri ise gıda güvenliği teminidir. Yapılan tahminlere göre gelecek 25 yılda dünya nüfusunun 3’te 2’si su sorunu ile boğuşan ülkelerde yaşayacaklaradır.
Doğal olarak bu sorunu hafifletmek için yaratıcı yöntemler ve teknolojiler kullanılmalı ve onun yanında ise eskilerin tecrübelerinden yararlanılmalı, böylece çalıştırılacak olan yöntemler ve teknolojiler daha verimli hale gelirler.

Dünya çapında su yönetim metotları insanın uygarlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahiptir. Bir çok uygarlık ve medeniyet büyük nehirlerin yanında şekillenmiştir. Buna karşın su eksikliği ise bir çok uygarlığı da yok etmiştir. Aynı zamanda kısıtlı su kaynaklara sahip olan medeniyetler de ellerindeki kısıtlı kaynaklarla idare etmeyi öğrenerek su kullanımını çok adil ve dakik şekilde yönettiler. Söz konusu uygarlıklar çok yüksek oranda su yönetim kapasitesine sahipken su yönetiminde yaratıcı yöntemler arayışında olanlar için ilham kaynağı olabilirler.
İran’ın coğrafi açıdan kurak bölgede yer aldığı için yıllık yağış oranı ve su kapasitesi yeterli değildir üstelik ülke çapında çeşitli bölgelerde yağış oranı da eşit değildir.
İran dünyada kara bölgelerinin %1,1’ini oluştururken sadece %0,345 oranında karadaki sulara sahiptir. Üstelik İran’ın bir çok bölgesinde, yağışlar eşit oranında değildir.
İranlılar eski milenyumlardan itibaren “su krizini” en iyi şekilde yöneterek bir “su faciasına” dönüşmesini engelleyebildiler.
Murteza Ravendi, “İran’ın sosyal tarihi” kitabında, İranlıların kendi topraklarındaki az su kaynaklarını asırlar boyunca yönetimi ve sulama düzenini, bir bölümde kaleme almıştır.
Ravendi İranlıların birkaç milenyum önce su dağıtım ve yönetim konusundaki hayret verici ilerlemelerini şöyle anlatıyor:
“Sasaniler döneminde sulama teknolojisi sadece batı bölgelerinde değil, söz konusu hükümetin doğu bölgelerinde yani Murgab ve Hilmand bölgelerinde de mükemmeliğe ulaşmıştı. Murgab sulama tesisleri Araplar arasında çok etkili oldu öyle ki miladi 8. Asırda Basra’da kazılan nehirlerden birine Murgab adı verildi. Buna ilaveten 7. asırda Sistan bölgesinden Mekke’ye giden su bilimcileri bu kentin çevresinde sulama işleri ile uğraşmaya başladılar.”
Rus bilim adamlarından İranolog Vasily Bartold da Sasaniler döneminde baraj inşaatı ve sulama teknolojisindeki ilerlemeden söz ederken İranlıların kısıtlı su kaynaklarına ulaşma ve onları hayatta ve çalışmada yönetim tarzlarındaki önlemlerini kayda alıyor.
Kaçarlar hanedanlığı döneminde japonya’dan İran’a gönderilen ilk siyasi heyetin üyelerinden Nabuyoshi Furukawa İran’da nüfus ve su meselesi hakkında şöyle yazıyor:
“İran’ın nüfusu, yüzölçümüne göre azdır zira su ve sulama şebekesi ise çok nadirdir ve bu (sususz) geniş alanlarda tarımcılık yapılamaz. Buna ilaveten geniş alandaki tuzlu ova, bu ülkenin geniş bir alanını kapsamış ve bu yüzden İran topraklarının sadece yarısı insanlar ve hayvanlar için yaşanabilir durumdadır. Sanki İran’ın en kalabalık bölgesi kuzeyi ve batısıdır…”
Furukawa seyahatnamesinin devamında İran’ın özellikle Fars ve Şiraz bölgesindeki tarım ekonomisini inceleyerek İranlıların su temini ve ilgili konularına da işaret ediyor. Örneğin diğer seyahatnamelerde de değinilen İran’ın “Kanat” sistemine değiniyor.
Furukawa şöyle yazıyor: … sulamak için nehirler veya ırmakların akan suları veya kanat suları kullanılıyor. Kanat, (yer altı) su yoludur ve elle inşa edilir, gayrı menkul varlıklar olarak sayılır ve her yıl yapılan dip temizleme ve bakımı ise büyük masrafla yapılır.
Yağışların az olması ve doğanın cimriliği İran topraklarında hem İslam öncesi ve hem İslam’dan sonra tarımcılar, hükümet ve tüm halk kesimleri için her zaman büyük bir sorun olmuştur. İran tarihinde yağışların az olması, İslami dönemde halkın yağmur namazı ve duasına inanmalarına neden olmuştur.
Tarihçiler yağmur talep edilen “Estesga“ namazından söz ediyorlar, nitekim İbn-i Haldun da kitabının girişinde buna değinmiştir. Fakat bu da İranlıların su sorunu ile ilgili tek tepkileri değildi.

Amerikalı İranolog Richard N. Frye, Samaniler döneminde Buhara kentinin genel durumu hakkında yaptığı açıklamada, İranlıların ileri teknoloji sulama metoduna ve İranlıların hicri 3. yüzyılda bu konuda dayanışmalarına işaretle şöyle yazıyor:
“Bazı pratik işlerde Samaniler dönemindeki halk, kendi çağdaşlarından daha ilerideydiler. Bunlardan biri sulama ve su dağıtım meselesidir, zira bölge halkı için su meselesi hayat memat meselesidir. Buhara’nın komşusu olan Semerkant şehri boru su dağıtma şebekesi nedeniyle herkesin dilinde ve Buhara’nın bu açıdan çok geri kalmadığı düşünülebilir. Buhara’da su dağıtma şebekesi, çiftçilerin su kullanma tarzı ve hakları ile iç içedir. Bu dönemde, karizler sık kullanılırmış. Pirinç, buğday, tahıl ve pamuk en önemli tarım ürünleri idi… metinlerde ve kaynaklarda, sulama ve duvar işlemede mecburi ve topluca çalışan büyük çiftçi gruplardan söz ediliyor.”
İranlılar yeraltı su kaynaklarına ulaşarak kariz-kanat ve baraj inşaatı gibi yenilikleri ile binlerce yıl kendi geçimlerini çiftçilikten sağlayabildiler. Ayrıca kent ve köylerde de suyu günlük yaşamlarında ve hatta içmek için kullanabildiler. İran platosunda kısıtlı su kaynaklarına ulaşmak ve kullanmak ile sulama sistemleri, eski yüz yıllarda yerel alanlarda bir takım hükümet kararları ve örflerden oluşan önemli ve karmaşık yasaların onaylanarak uygulanmasına sebep oldu.
Nitekim “İran’da çiftçi ve sahibi” adlı kitabın yazarı Ann Lambton’un da bu konuya değinmesi, konunun önemini gösteriyor. Lambton şöyle yazıyor:
İran’da su, tarımcılığın en önemli faktörlerinden biri sayılıyor. Bu yüzden sulama ile ilgili, örf ve şeri kurallara dayanan bazı yasaların uygulanması pek de tuhaf değildir.
Lambton şöyle devam ediyor:
Kanatlar veya karizler yani yer altı su kanalları ise İran’a has özelliklerdendir.
İran’da ne zaman ki su yönetimi, bu kurak fakat tarıma dayalı topraklarda suyun stratejik öneminin farkında olan güçlü hükümetlerce idare edildiyse siyasi ve sosyal istikrara kavuşarak ardı ardına yaşanan isyanlardan kurtulmuştur. Son asırlarda hükümet sürek Safeviler ise bu gruptandır. O dönemde İran’a gelen Fransız seyyah Jean Chardin seyahatnamesinde şöyle yazıyor:
Her ilin, nehir suyunu bölüştüren ve bunun için maaş alan bir “mirab”ı yani su dağıtma sorumlusu vardır.
Chardin daha sonra Safevilerin başkenti İsfahan’da su yönetimi üzerine odaklanarak detaylarını aktarıyor. Onun anlattığına göre isfahan’da sudan vergi alınıyormuş. İsfahan ve etraftaki arsa ve bahçe sahipleri yılda her cerib (yaklaşık yarım hektar) arsa için nehir suyun kullanılması nedeni ile 20 “Sol” şaha veriyorlar ve ırmakların vergisi daha azdı. Mirab (suyu dağıtan) ise önemli memurlardan sayılırdı.
Chardin’in yazılarına göre Mirab için çalışanların tahsil ettiği paralara ilaveten 4 bin Tuman maaş alıyor, görevi ise nehirlerin yönetimi, onların kullanım saatini düzenleme ve Zayenderud suyunu İsfahan’ın tüm mahallelerine ulaştırmaktı.
Safeviler döneminde ünlü Fransız seyyah ve tacir Jean-Baptiste Tavernier ise kendi seyahatnamesinde suyun tüketim ve bölüştürülme şekline yönelik özene işaretle anlamlı bir örnekle konuyu açıklayarak şöyle yazıyor:
“İran’da genel bir durum olan su kıtlığı ise, bölüştürülmesi ve kullanılmasında çok dikkat edilmesine ve suyun da pahalıya satılmasına sebep olmuştur. Her ev ve bahçenin belirli hakkı ve kanalları var ve büyük nehirlerden onlara su veriliyor fakat sıradan önce suyun söz konusu özel kanallara girilmemesine çok dikkat ediliyor aksi halde ev veya bahçe sahibi ise kolay şekilde veya az bir ceza ile kurtulamaz. Sıralarından önce cesaret edip suyu kendi kanallarına yönlendiren iki yabancı kişiyi tanıyorum, onların evleri ve mülklerine el konulacaktı. Eğer Şah’ın özel merhameti olmasaydı kesinlikle cezalandırılacaklardı. Buna rağmen yüklü bir ceza ödediler.”