Şarkiyatçılar Açısından İslam Peygamberi-23
Bu bölümde İskoçya'nın Edinburg Üniversitesinde İslami bilimler ve Arap dili branşı hocalarından William Montgomery Watt'ın düşüncelerini ele almak istiyoruz.
İskoç şarkiyatçı Montgomery Watt ömrünün sonunda daha az bağnazlık duygusu içerisinde olmuş ve sonuçta araştırdığı konulara daha gerçekçi yaklaşabilmiş bir isimdir. Watt'ın görüşleri daha çok maddiyatçı bakışından ve kendinden önceki şarkiyatçıların eserlerinden esinlenmiştir. Ancak Watt'ın 30'u aşkın eserine baktığımızda onun bilimsel ömrünün sonlarında daha adil bir şekilde araştırdığı konulara özellikle de dini meselelere yaklaştığını görüyoruz. Bu yüzdendir ki onun eserlerine ilgi de bu dönemden itibaren artmaya başlamıştır.
William Motgomery Watt'ın bir kaç eseri de Farsça'ya çevrilmiş ve basılmıştır. Bu eserlerin bazıları ise defalarca basılmış. Bu da onun eserlerine İran'da ilginin arttığını da gösteriyor. Tabii Müslüman araştırmacılar açısından onun bakışının daha adil olduğu dönemde de Watt'ın düşüncelerinde sorunlar görülmektedir.
Demin de değindiğimiz gibi William Montgomery Watt, İskoçya'nın Edinburg Üniversitesinin İslami Bilimler ve Arap Dili branşı hocalarındandı. Watt, Batı'da İslam'ın gayrı Müslim olan en tanınmış yorumcusu olmuş ve İslami bilimler alanında büyük etki ve izlenim bırakmıştır.
Watt'ın araştırmalarına konu olan önemli konulardan biri de İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa'in hayatı ve serüveni olmuştur. Watt, İslami öğretileri öğrendikten sonra büyük İslam Peygamberi ile ilgili araştırmalarına başlıyor. Kimi şarkiyatçılar Allah Resulünün heyecanlara ve isyankar ruhsal ve psikolojik duygulara yenik düşmüş biri olarak sonunda bu vesile ile gayıp dünyası ile ilişki kurabildiğini iddia etseler de ancak Montgomery Watt bu görüşleri eleştirerek bu hususta şöyle diyor:" Bu alanda, peygamberin ruhsal ve fiziksel sağlığı ile ilgili anlatılanlara ve kanıtlara baş vurulmamıştır. Baygınlık geçiren, histerik olan, ani duygusal travmalar geçiren birinin büyük bir askeri komutan ve şehir ve hükümet lideri olacağına inanmak mümkün değildir. Tabii ona karşı olanlar onu deli olarak niteliyorlar. Ancak onların kastettiği peygamberin davranışlarının çılgınca olduğu ve sözlerinin kehanet içermesidir. Ancak artık Orta Çağ'daki düşüncelerin bir kenara bırakılması lazım. Muhammed'i sadakat ile, iyi niyet ve tam inancı ile, mesajlar getirdiğine bunları Allah tarafından getirdiğine inanan birisi olduğuna inanmak gerekir."
Montgomery Watt sözlerine şunları da ekliyor:" Bir peygamberin büyüklüğü onun düşüncelerinin yaşadığı ve aralarında bulunduğu toplumlar ve halklar tarafından ilgi konusu olmasıdır. Bu düşünceler nereden geliyor? Kimileri şuur altından ve bilinç altından geldiğini kimi dindar kesim de tanrıdan geldiğini söylüyor. Kimileri bir adım öteye geçerek nerede bir hakikat varsa esasında tanrı tarafından geldiğini söylüyor. Belki de bu düşüncelerin yaşadıkları dönemden daha büyük olan kimselerin hayatlarının sonucu olduğu söylenebilir. Muhammed'in karakteri de öyle idi ki halkın güvenini ve saygısını dini mücahedeler ve cesaret, karar alma gücü ve bonkörlükle harmanlanmış sağlam davranışlarından dolayı kazanmıştı. Muhammed'in davranışları ve ahlakı öyle kabul edilmişti ki halkın dostluğunu ve sevgisini kazanmış ve onları fedakarlık göstermeye yöneltmişti. İran ve Rum İmparatorluklarının çökmesinin İslam'ın yayılmasına yardımcı olduğu doğru olsa da ancak gerçekte bu dininin İslam Peygamberi'nin faziletleri ve vasıfları olmadan yayılması ve genişlemesinin mümkün olmadığı da söylenmelidir. "
Vahiy İslami konularda önemli hususlardan sayılır. Vahiy, Allah resulünün gayıp alemi ile bilinmeyen manevi bağı sayılır. Vahiy aracılığı ile ilahi mesajlar Allah resulüne aktarılmıştır. Bu hususta kimi zaman vahiy olayı araçsız kimi zaman da araçlı olmuştur. Bilindiği üzere vahyin en yüce şekli peygamberlere has olmuştur. Bundan kastedilen ise gerçeklerin peygamberlerin kalbine esinlenmesi ve onların Allah ile konuşmalarıdır.
İslam kültüründe ise bu vahiy insanlığın ilahi hidayete ihtiyacına bağlıdır. Bu çerçevede bu vahiy şekli, maddiyat ve hissiyatın ötesine geçen bir hedefe ermek için kılavuzdur. Diğer yandan ise bu vahiy şekli, sosyal yaşamında her zaman yasalara ihtiyacı olan insanın sosyal yaşam kuralları ihtiyacını da gidermektedir. İşte gayıp aleminden bu vahiyleri almak için peygamberler yeterli şahıslar görülmüşlerdir. Onlar bunun için uygun şahıslardırlar.
Çağdaş dönemde ise vahiy konusu düşünürler tarafından ele alınmış ve yeni analizlere tabi tutulmuştur. Watt ise vahye yönelik özel bir bakışa sahiptir. Montgomery Watt bu hususta şöyle diyor: " Kimi kişilerde, yaratıcı hayal gücü diye bir güç vardır. Bu gücün eserlerini yaratıcı sanatkarlar, şairler ve yazarların yapıtlarında görmek mümkün. Bu şahıslar diğerlerinin hissettiği ancak anlatamadığı, betimleyemediği şeyleri somut hale getirirler. Toplumların dini liderleri ve peygamberleri de bu kesim arasında yer alırlar. Onlar insanların gerçek ve hakiki meseleleri ile tanıdıklar. Ancak tahayyüllerini insanların ve insani aklın ötesinde olan kelimeler ile anlatırlar. Peygamberler, insanlık meselelerinin en derini ve ekseninde yer alan her neslin ihtiyacı olan şeyler ile ilgili düşünceleri ve inançları anlatırlar. "
Watt açısından Peygamber Efendimiz ilk başta kendi risaletine tam inançlı ve imanlı olsa da risaletinin başında kimi tereddütlere ve kuşkulara kapılmıştır. Tabii bu durum onun risaletinin devamına halel getirmemiştir. Bu yüzden Hz. Muhammed saa'in hayatını kavramak için onun ilk vahiy deneyimlerini unutmamak gerekir. Belki de Allah Resulü en başlarda üzüntüye kapıldığı tecrübeler de yaşamıştır. Ancak Allah'ın ona özel bir görev verdiği gerçeği hiçbir zaman unutmadı. Bu görev kendi dönemi ve gelecek dönemlerin insanları için yapılacak bir görevdi. İşte bu tam imanlı olma durumu, onu, karşı olanların alayları, suçlamaları, iftiraları ve azarlamaları karşısında güçlü kıldı. Zafer ve başarı günleri gelip çattığında ise düşünceleri değişmedi. Tam tersi onun kendine çağıran Allah'a inancı daha da sağlamlaştı.
Montgomery 1937 yılında Müslümanlığı seçti. Aynı yılda evini Pakistanlı Müslüman bir öğrenciye kiralamıştı. Watt onunla tanışmayı habersiz olduğu bir din ile tanışmanın başlangıç noktası olarak tanımlıyor. William Montgomery Watt'a göre İslam, tevhide dayalı olan tek bir peygambere ilahi vahiylerin gönderilmesi temelinde oluşan bir dindir. Watt, İslam'ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim'in de diğer dinlerin özellikle de Yahudilik ve Hristiyanlığın da ilahi vahiylere dayalı olduğunu kabul eden bir din olduğunu söylüyor.
Montgomery Watt, son yirmi yılda İslam'a dönüşün önemli bir özellik olduğunu İslam'ın yeniden dirilişi olduğunu ve Batı'dan alınan geleneklerin reddedilmesi dönemi olduğunu düşünüyor. Ona göre İslami düşünceler yeniden ihya edilecek ve çağdaş Müslümanlar da tekrar bu düşüncelere yöneleceklerdir. Montgomery sözlerinin devamında şöyle diyor:" Müslümanların İslam'ı yeniden ihya etmek doğrultusunda muhtemelen bilinç altılarına dayanarak Batılılar ve Hristiyanlara gösterilen tavrın insani ve dini olarak onlara da gösterilmesini isteyecekler. Ancak buna erişmek zordur. Çünkü Hristiyanlar kendi dinlerini üstün görüyorlar. "
Montgomery Watt 1953 yılında "Muhammed Mekke'de" ve 1956 yılında "Muhammed Medine'de" kitaplarını yazdı. Ardından bu iki eseri " Muhammed, Peygamber ve Siyasetçi " isimli kitapta özetledi ve bir araya getirdi. Watt bu eserinde Kuran-ı Kerim'i Allah Resulünün büyük mucizesi ve semavi bir kitap sayarak şöyle düşündüğünü belirtiyor:" Kırk yıldır Muhammed ile ilgili tüm yazılarımda Muhammed'in Kuran-ı Kerim'in onun eseri olmadığı öte alemden ona vahiy aracılığı ile gönderildiği bir eser olduğu sözlerinde sadakatli olduğunu söylüyorum....Ben de 1953'te " Muhammed Mekke'de" kitabını yazdığımdan beri Kuran-ı Kerim'in ilahi sözlerden meydana geldiğine inanıyorum.