Esma-ül Hüsna – 28
Bilindiği üzere Esma-ül Hüsnâ, yüce Allah’ı tanımak için en iyi yoldur. Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bu hafta, kısaca hükmeden, hakkı yerine getiren, hükmünü eksiksiz icrâ eden, mutlak hakim olan اَلْحَکَمُ el-Hakem ismi şerif ile tanışacağız.
Kıymetli dinleyiciler bugün daha önce de belirttiğimiz gibi el-Hakem ismi şerifinin anlamını ele alacağız. Esma-ül Hüsnâ’dan el-Hakem, menetmek ve durdurmaktır ve halk arasında hakem olana zalim veya dava taraflarını birbirine zulmetmekten menettiği kişiye hakem denir. Aynı kelime ailesinden olan hikmet kelimesi de cehaletten menetmek anlamındadır.
Kur'an-ı Kerim ayetlerine göre yüce Allah hakem ve mutlak yargıdır, hükmünde şüpheye hiç yer yok ve hiçbir şey onun yargısına engel olamaz. Kur'an-ı Kerim En’âm suresinin 62. Ayetinde açıkça şöyle buyuruyor:
… الْحَقِّۜ اَلَا لَهُ الْحُکْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ینَ
… İyi bilin ki hüküm yalnız O'nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur.
Yine Maide suresinin 1. Ayetinde de şöyle buyuruyor:
…اِنَّ اللّٰهَ یَحْکُمُ مَا یُر۪یدُ
… Şüphesiz Allah dilediği gibi hükmeder.
Kur'an-ı Kerim’in Ra’d suresinin 41. Ayetinde de şöyle bir vurguda bulunuluyor:
…وَاللّٰهُ یَحْکُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُکْمِه۪ۜ وَهُوَ سَر۪یعُ الْحِسَابِ
…Allah hükmeder, O’nun hükmünü denetleyecek yoktur; O’nun hesaba çekmesi de hızlıdır.
Bu yüzden yüce Allah her kese bu arada peygamberler ve resullerine ve özellikle Hatem-ül Enbiya’ya sadece vahiy kaynağına dikkat etmelerini emrederken, kendilerinden bir yasa belirlememelerini istiyor. Bu konu çok önemlidir, zira Resul-i Ekrem bir o kadar nimete sahipken ve vahiy kaynağına bağlı bulunduğu halde halka yasa belirleme hakkına sahip değilken diğer seçkin ve zeki insanların ise böyle bir haklarının olmaması çok açık ve nettir.
Kıyamet suresinin 16 ve 17. Ayetlerinde yüce Allah Rasûlüllah’a hitaben şöyle buyuruyor:
لَا تُحَرِّکْ بِه۪ لِسَانَکَ لِتَعْجَلَ بِه۪ۜ * اِنَّ عَلَیْنَا جَمْعَهُ وَقُرْاٰنَهُۚ*
(Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir.
Bu konu Rasûlüllah’ın Allah’ın hükmü ve vahiy almadan konuşmaması anlamındadır. Tabi ki Azimuşan peygamber de aynı şekilde davranırdı ve bu yüzden yüce Allah kuran-ı kerim’de her zaman o hazreti saygı ile anarak o hazretin tüm sözlerini onaylar. Necm suresinin 3 ve 4. Ayetinde de şöyle buyurur:
ما یَنْطق عن الهَوی * إن هُوَ إلاّ وَحْیٌ یُوحی *
O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur´an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.
Yüce Allah, Tîn suresinde kendini “اَحکم الحاکمین” Ehkem-el Hakimin yani en iyi hüküm veren olarak tanıtıyor. O, insanın en iyi kaderlere ulaşması için en iyi kural belirleyendir. Tüm şer’i hükümler, örneğin, namaz, oruç, humus, zekattan insanın saçını taraması, dişlerini fırçalaması gibi en ufak işlerine kadar he şey vahiy yolu ile Kur'an-ı Kerim veya Rasûlüllah -saa- ve ehlibeyt -as- siyeri ve sünnetinde belirlenerek insanın kemale ermesi hedefleniyor. Nitekim Nur suresinin 51. Ayetinde ilahi hükümlere boyun eğen müminler hakkında şöyle okuyoruz:
نَّما کانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِینَ إِذا دُعُوا إِلَى اللّهِ وَ رَسُولِهِ لِیَحْکُمَ بَیْنَهُمْ أَنْ یَقُولُوا سَمِعْنا وَ أَطَعْنا وَ أُولئِکَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Aralarında hüküm vermek için Allah'a (Kur'an'a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü'minlerin söyleyeceği söz ancak, "işittik ve iman ettik" demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Bu yüzden inanların ilahi hükümlere karşı huşu içinde olarak onları yerine getirirlerse, fesat ve şirretlikler yok olur ve işler yoluna girer. İlahi ahkamın yerine getirilmesi insanların kanının haksız yere dökülmesine, haysiyetlerinin yok olmasını engellerken mallarını korur. Eller ve diller kötülük yapmaktan sakınır ve genelde insanlar Hakem olan yüce Allah’ın hükümleri sayesinde kardeş gibi yaşarlar.
Hakem olan yüce Allah dünyada insanların maddi yaşamında ihtilaflara ve kavgalarına son vermek için peygamberler ve haleflerini yer yüzünde kendisinin halefi olarak atarak bu önemli görevi onlara veriyor. Nitekim Sâd suresinin 26. Ayetinde hz. Davud’a -as- hitaben şöyle buyuruyor:
یا داوُودُ إِنّا جَعَلْناکَ خَلیفَةً فِی اْلأَرْضِ فَاحْکُمْ بَیْنَ النّاسِ بِالْحَ…
Ona dedik ki: "Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver….
Bu arada Nisa suresinin 58. Ayetinde de genel bir hitapta yüce Allah şöyle buyuruyor:
…وَ إِذا حَکَمْتُمْ بَیْنَ النّاسِ أَنْ تَحْکُمُوا بِالْعَدْلِ…
…insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor…
Bu yüzden ancak ve ancak zatının tümünü doğru ve meşru hakemlik saran kişi, bu ilahi isimle şereflendirilir. Böyle bir insan kendisi ve diğerleri arasında menfaat ve çıkar uyarınca hüküm vermez.
Bakara suresinin 113. Ayeinde kıyamet gününde mutlak ilahi hüküm hakkında şöyle okuyoruz:
…فَاللّهُ یَحْکُمُ بَیْنَهُمْ یَوْمَ الْقِیامَةِ فیما کانُوا فیهِ یَخْتَلِفُونَ
…Allah, ayrılığa düştükleri konularda kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.
Kıyamet gününde ilahi adalet mahkemesi kurulunca artık hüküm Allah’ındır. Tüm mahkemelerde hem şikayetçi ve hem suçlu, mümkünse şahitler de hazır bulunurlar. Kıyamette de aynen böyledir ve o günde olayın zaman ve mekanı, melekler , amel defterin melekleri ve hatta insanın organları bile şehadet ederler.
Fakat en büyük şahit bizzat yüce Allah’tır, öyle ki Hac suresinin 70. Ayetinde şöyle okuyoruz:
ألَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللهَ یَعْلَمُ مَا فی السَّمَاءِ وَ الْأَرْضِ إِنَّ ذَالِکَ فىِ کِتَابٍ إِنَّ ذَالِکَ عَلىَ اللهِ یَسِیرٌ
Bilmez misin ki, kuşkusuz Allah gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Kuşkusuz bunların hepsi bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da)dır. Şüphesiz bu, Allah'a göre çok kolaydır.
Bu kitap işte yüce Allah’ın sonsuz ilmidir. Her şeyin titizlik ve en ince detaylarına kadar içinde kayda alındığı kitaptır. Bu yüzden yüce Allah’ın kıyametteki Hakem olması O’nun insanların davranışlara olan tam bilgisi içindir.
Diğer yandan Zümer suresinin 48. Ayetinde şöyle okuyoruz:
وَبَدَا لَهُمْ سَیِّئَاتُ مَا کَسَبُواْ…
İşledikleri kötülükler önlerine apaçık konacak,…
Kıyamet gününde insan, tüm yaptıklarını bir filme çekilmiş gibi somut olarak görür, sanki mahkemede zanlının suçunu inkar ettiğinde gizli bir kameranın çektiği ve suçu işlendiği görüntüleri göstermesi gibi.
İslam alimlerine göre herkesin yaptığı her işin 3 şekli vardır: birincisi bu dünyada olan maddi şekli, ikincisi ölümden sonra ve kıyametten önce berzahtaki şekli ve kıyamet gününde ortaya çıkan uhrevi şekli. Örneğin kıldığımız namazın maddi varlığı kıyam, ruku, secdedir. Fakat ölümden sonra başka bir şekil alıyor. Nebevi bir hadiste şöyle anlatılıyor: Namaz beyaz yüzlü bir insan misali ölünün kabrine girer ve onunla ünsiyet kurar ve berzah korkusunu ondan alır. Ayrıca namaz kıyamette müminin vücudunda bir nur gibidir.
Tabi ki tüm bunlar insanın tüm konuşmaları, yaptıkları, inançlar ve düşündüklerinin tümünün ilahi katta izlendiğine dair bir uyarıdır. Böylece hatalarını gidermesi ve ilahi fıtratını zedeleyecek her sapkınlıktan uzak durması sağlanmaya çalışılıyor.
Değerli dinleyiciler bugün de bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Sizleri yüce Allah’a emanet ederken yine her zaman olduğu gibi ellerimizi semaya açarak sohbetimizi güzel bir dua ile noktalamak istiyoruz. Bugünkü duamız Sahife-i Seccadiye’nin 21. Duasının bir bölümü.
اللَّهُمَّ إِنَّک إِنْ صَرَفْتَ عَنِّی وَجْهَک الْکرِیمَ أَوْ مَنَعْتَنِی فَضْلَک الْجَسِیمَ أَوْ حَظَرْتَ عَلَی رِزْقَک أَوْ قَطَعْتَ عَنِّی سَبَبَک لَمْ أَجِدِ السَّبِیلَ إِلَی شَیءٍ مِنْ أَمَلِی غَیرَک، وَ لَمْ أَقْدِرْ عَلَی مَا عِنْدَک بِمَعُونَةِ سِوَاک، فَإِنِّی عَبْدُک وَ فِی قَبْضَتِک، نَاصِیتِی بِیدِک.
لَا أَمْرَ لِی مَعَ أَمْرِک، مَاضٍ فِی حُکمُک، عَدْلٌ فِی قَضَاؤُک، وَ لَا قُوَّةَ لِی عَلَی الْخُرُوجِ مِنْ سُلْطَانِک، وَ لَا أَسْتَطِیعُ مُجَاوَزَةَ قُدْرَتِک، وَ لَا أَسْتَمِیلُ هَوَاک، وَ لَا أَبْلُغُ رِضَاک، وَ لَا أَنَالُ مَا عِنْدَک إِلَّا بِطَاعَتِک وَ بِفَضْلِ رَحْمَتِک
Allah’ım, eğer kerim yüzünü benden çevirir, veya büyük fazlını benden esirger, veya beni rızkından mahrum eder, veya (rahmetinin) sebebini keser isen, hiç kuşkusuz, arzularımdan hiçbirine ulaşamam, katındakini elde edemem. İlla ki sen olacaksın, sen yardım edeceksin! Çünkü ben senin kulunum, senin yed-i kudretindeyim, perçemim senin elindedir. Senin fermanının karşısında benim bir emrim olamaz; hükmün hakkımda geçerlidir; hakkımdaki kaza ve kaderin adalete dayalıdır; saltanatından çıkmaya gücüm yetmez; kudretinden dışarı çıkamam. Sevgini cezbetmek, rızanı kazanmak ve katındakine ulaşmak ancak sana itaatle ve bol rahmetinin sayesinde mümkündür./012