Ağustos 13, 2020 18:52 Europe/Istanbul

Bilindiği üzere Esma-ül Hüsnâ, yüce Allah’ı tanımak için en iyi yoldur. Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan  bugün kısaca, suçluların cezâsını vermeye gücü yettiği hâlde onlara yumuşak davranan ve cezâlarını geriye bırakan, gazabda acele etmeyen, mühlet veren, yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri affeden fakat ısrar edenler hakkında ise artık hükmün kendisinde olan el-Halîm ile tanışacağız

Halîm etimolojik açıdan kelime kökü yumuşaklık, yavaşlık anlamında olan Hilm’dir. Bu durum akıl ve düşünceden kaynaklandığı için bazen ”akıl ve düşünce” anlamında da geçer. Yüce Allah günahların cezasını vermekte en çok sabır gösteren olduğu, hatta kafirler, müşrikler, düşmanlar ve isyankarlara bile her istediğini yapmalarına fırsat verdiği için çok sabırlı anlamında olan Halîm ism-i şerifi, Esma-ül Hüsnâ’da yer alıyor.

Hilm, kelime anlamı itibariyle “sabır” anlamına çok yakındır; fakat sabır, dışarıdan insana dayatılan ve gelen zorluklara dayanması ve kendini kontrol ederek sorunu çözmeye çalışmasıdır. Hilm ise öfke ve gazabın karşıtıdır, yani eğer insanın başından hoş olmayan bir  olay geçerse, öfkelenmemesi sabır değil, hilmdir.

Hilm aslında akıl anlamına da geliyor. Bir rivayette İmam Cafer Sadık şöyle buyuruyor: اَلْحِلْمُ سِراجُ اللّهِ

Hilm ve sabırlı olmak, Allah’ın ışığıdır.

Biliyoruz ki akıl da bir aydınlıktır. Bedevi Arapların kültüründe Halîm, akıllı olan ve olaylar ile tepkilere karşı akıllı davranan birine denirmiş. Emir el-Mu'minin hz. Ali -as- hilmin hakikati hakkında şöyle buyuruyor:

اَلْحِلْمُ نورٌ جَوهَرُهُ الْعَقْلُ؛

Hilm, özü akıl olan bir ışıktır.

 

Öyle ise hilm, insanın vücudunda bulunan ilahi bir ışık ve aydınlıktır. Buna esasen İmam Cafer Sadık -as- hilmi ilahi aydınlık biliyor, zira o ilahi ışıktan ilahı nur saçılıyor ve onun yansıması ve dışa vuruşu da akıldır.

Halîm ism-i şerifi, Kur'an-ı Kerim’de 15 kez tekrarlanmış. 6 kez Esma-ül Hüsnâ’dan Gafur ile birlikte geçiyor. Halîm olan yüce Allah günahları bağışlar fakat müsamaha ile davranır. O güçlü ve kuvvetlidir ve hiç bir şey O’nun günahlardan dolayı cezalandırmak için acele etmesine sebep olmaz. Nitekim yüce Allah Fatır suresinin 45. Ayetinde şöyle buyuruyor:

«وَلَوْ یُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا کَسَبُوا مَا تَرَکَ عَلَى ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَکِنْ یُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ کَانَ بِعِبَادِهِ بَصِیرًا

Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.

Yine İsra suresinin 44. Ayetinde Halîm ism-i şerifi Gafur ile birlikte zikredilmiştir.

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪یهِنَّۜ وَاِنْ مِنْ شَیْءٍ اِلَّا یُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ وَلٰکِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْب۪یحَهُمْۜ اِنَّهُ کَانَ حَل۪یماً غَفُوراً

Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız. O halîmdir, bağışlayıcıdır.

Bu yüzden Allah Teâlâ kendi kullarına tevbe fırsatı veriyor ve günahtan dönmeleri durumunda onları bağışlıyor. Yüce Allah kullarının günahları nedeni ile kendi nimet, fazl ve keremini esirgemez ve kendisine boyun eğen kulları gibi günahkarlara da rızık verir. O, sabırlıdır ve günah işleyenler ile davrandıkları gibi davranmaz, onlara tevbe etme ve kendisine dönmeleri için fırsat verir. Nitekim Bakara suresinin 235. Ayetinde şöyle okuyoruz:

وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ یَعْلَمُ مَا فِی أَنْفُسِکُمْ فَاحْذَرُوهُ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِیمٌ

Şunu da bilin ki, Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah'a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

Yine Âl-i İmran suresinin 155.ayetinde şöyle okuyoruz:

اِنَّ الَّذ۪ینَ تَوَلَّوْا مِنْکُمْ یَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّیْطَانُ بِبَعْضِ مَا کَسَبُواۚ وَلَقَدْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪یمٌ۟

İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).

Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim’de tevhid kahramanı hz. İbrahim’in -as- sabır ve fedakarlığını hilminden dolayı methediyor. Bu hilim kendisinin kafirlerin eziyetleri ve yersiz yakıştırmalarına karşı sabırlı olmasından haber veriyor. Kur'an-ı Kerim’in Tevbe suresinin 114. Ayetinde şöyle buyuruyor:

وَ ما کانَ اسْتِغْفارُ إِبْراهیمَ لاِبیهِ إِلاّ عَنْ مَوْعِدَة وَعَدَها إِیّاهُ فَلَمّا تَبَیَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْراهیمَ لاَوّاهٌ حَلیمٌ

Sonra ona, babasının Allah’ın düşmanı olduğu açıklanınca, ondan teberri etti. Şüphesiz İbrahim, acıyarak şefkat eden, hilm ile muamele edendir.

Hud suresinin 74 ve 75. Ayetlerinde de hz. İbrahim’in Hud kavmine azap getiren meleklerle konuşması şöyle geçiyor:

فَلَمّا ذَهَبَ عَنْ إِبْراهیمَ الرَّوْعُ وَ جاءَتْهُ الْبُشْرى یُجادِلُنا فی قَوْمِ لُوط / إِنَّ إِبْراهیمَ لَحَلیمٌ أَوّاهٌ مُنیبٌ

İbrahim'in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı. Çünkü İbrahim çok içli ve Allah'a yönelen bir kimseydi.

Bu ayet hz. İbrahim’in hilmini övüyor ve o hazretin söz konusu kavimle ilgili meleklerle tartışmasının onun sabırlı ve Halîm olması için olduğu, Lut kavmindeki zalimlere azabın inmesini gecikmesini, belki ilahi rahmetin yine Hud kavimini kapsamayabileceğini ve belki onların da tevbe edebileceğini istediğini belirtiyor

Halîm ism-i şerifi, hz. İbrahim, İsmail için  kendisinin kurban edilmesine sabırlı olduğu zaman için de geçmiştir. Bu konuda Saffat suresinin 101. Ayetinde şöyle okuyoruz:

فَبَشَّرْناهُ بِغُلامٍ حَلِیمٍ

Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.

O da bu sabırı bir sonraki ayette, yüce Allah’ın kurban edilmesine emir verdiğini duyunca, göstererek babasına şöyle arzetti:

یا أَبَتِ افْعَلْ ما تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِی إِنْ شاءَ اللّهُ مِنَ الصّابِرِینَ

"Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.

Halîm ism-i şerifinin hz. İsmail’de tecelli etmesi, onun ilahi emre olan teslimiyetini gösteriyor. Bu teslimiyet ve rıza, o hazretin ilahi emirlerin yerine getirilmesindeki sabrından kaynaklanıyor

Başlıca sorulardan biri insanın kendinde Halîm ism-i şerifi nasıl gerçekleştirebileceğidir. Bu soruyu cevaplamak için hz. İmam Cafer Sadık’tan bir hadis aktarmak istiyoruz. İmam  şöyle buyuruyor:

Hilm ve sabır Allah’ın ışığıdır…beş şey sabır gerektirir: şahıs azizmiş ve rezil olmuş, doğru konuşur ve ona yersiz iftira yapılmıştır, hakka davet etmiş ve aşağılanmış, günahsızdır ve eziyet olmuş, hak talep etmiş ve ona muhalefet edilmiştir. Eğer her beş durumda hakka göre davranırsan sabırlısın

Öyle ise eğer insan Esma-ül Hüsnâ’dan yüce Allah’ın Halîm özelliğine yaklaşmak istiyorsa her durumda sabırlı olması gerekir, özellikle de intikam almak için yeterince güç ve kuvvete sahipken bağışlayabilmeli. Emir el-Mu'minin hz. Ali -as- öfke anında kerem üzerine davranılması hakkında şöyle buyuruyor:

مَنْ غاظَکَ بِقُبْحِ السَّفَهِ عَلَیْکَ، فَغِظْهُ بِحُسْنِ الْحِلْمِ عَنْهُ

Her kimse seni hafif çirkinlikle öfkelendirirse, sen de sabrın güzelliği ile onu öfkelendir.

Değerli dinleyiciler bu hafta da sizlerle vedalaşma zamanı geldi. Sizi Halîm olan Cenab-ı Hakk’a emanet etmeden önce hep birlikte Cevşen Kebir’in son bölümünü birlikte tekrarlayalım:

یَا حَلِیما لا یَعْجَلُ یَا جَوَادا لا یَبْخَلُ یَا صَادِقا لا یُخْلِفُ یَا وَهَّابا لا یَمَلُّ یَا قَاهِرا لا یُغْلَبُ یَا عَظِیما لا یُوصَفُ یَا عَدْلا لا یَحِیفُ یَا غَنِیّا لا یَفْتَقِرُ یَا کَبِیرا لا یَصْغُرُ یَا حَافِظا لا یَغْفُلُ سُبْحَانَکَ یَا لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ الْغَوْثَ الْغَوْثَ خَلِّصْنَا مِنَ النَّارِ یَا رَبِّ

Ey (günahkârlara ceza vermede) acele etmeyen halim ve sabır sahibi, ey cimrilik yapmayan cömert, ey verdiği vaade hilaf etmeyen Sa-dık, ey bağıştan bıkmayan, usanmayan karşılıksız bağış ve ihsan sahibi, ey (hiçbir zaman) mağlup olmayan Kahir, ey (hakkıyla) vasfedilmeyecek azametli, ey haksızlık yapmayan Âdil, ey (hiçbir zaman) fakirleşmeyen Ganî, ey (asla) küçülmeyen büyük, ey gaflete düşmeyen koruyucu!

Münezzehsin sen, ey kendisinden başka ilâh olmayan! İmdat! İmdat! Kurtar bizi ateşten ey Rabbim!/012