İmam Humeyni –ks– mektebinde - 74
Bugünkü sohbetimizde İmam Humeyni’nin -ks- ihlas hakkındaki görüş ve düşüncelerini irdelememizin devamında amelde ihlasla ilgili görüşünü ele almak istiyoruz.
Geçen bölümde İslam dininde ihlas kavramından söz ettik ve Kur'an'ı Kerim öğretileri ve İslam Peygamberi -s- ve masum imamlardan -s- gelen rivayetlere göre ihlası şöyle tanımladık: İhlas, sözcük anlamı itibarı ile temizlenmek ve bulaşmamaktır. Bir başka ifade ile, bir malın başka hiç bir katığı olmadığı zaman ona “Halis” denir.
Kavramsal olarak İslam dininde ihlas, bir amelin ancak ve ancak Allah rızası için yapılması ve niyeti Allah’tan başkasından arındırmaktır.
Geçen bölümde dedik ki, İslami fıkıhta insan normal ibadetlerini yerine getirirken, Allah katına yaklaşmak ve kulluğunu ifade etmekten başka hiç bir niyeti olmamalıdır. Gerçi ibadetlerde bazı kişisel hedeflerin söz konusu olması ihlasla çelişki arz etmez.
Yine dedik ki, İmam Humeyni’ye -ks- göre amellerin değeri ruhuna bağlıdır ve amellerin ruhu da amelde ihlastan başka bir şey değildir. İmam -ks- bu konuda şöyle diyor: Amelin hacmini arttıran şey, Allah için ve ihlasla yapılmasıdır.
Geçen bölümde en son önemli bir noktaya işaret ettik ve dedik ki, İmam Humeyni -ks- şeytanın şerrinden kurtulmayı ihlasın sonuçlarından biri olduğunu belirterek şu uyarıda bulunurdu:
Eğer şeytani vesveselerin esiri olduğunuzu görüyorsanız, bilin ki işlerde ihlaslı olmamışsınız; zira şeytan Allah tealaya ihlaslı insanlara dokunmama sözü vermiştir.
Şimdi bu konunun devamında İmam Humeyni’nin -ks- ihlas kavramı hakkındaki görüşünü daha detaylı bir şekilde ele almak ve ihlasın İmam’ın davranışında ve sülukünde ne gibi konumu olduğunu gözden geçirmek istiyoruz.
İmam Humeyni -ks- ihlas kavramını açıklarken İmam Cafer Sadık’tan -s- bir hadise işaretle şöyle diyor:
العمل الخالص الذی لا ترید ان یحمدک علیه احد إلا الله عز و جل و النیته افضل من العمل؛
Yani halis amel, Allah tealadan başka hiç kimsenin seni methetmesini istemediğin bir ameldir ve bunda niyet amelden önce gelir.
Bu tanıma göre ihlas, riyanın tam karşıtıdır ve İmam Humeyni’ye -ks- göre riya, bazı hasene amelleri veye seçkin özellikleri veya hak inançları insanlara göstermek ve onların gözünde değer kazanmak ve bunu yaparken hiç bir ilahi saiki gözetlememektir.
İmam Humeyni -ks- bu konuda Kırk Hadis adlı kitapta şöyle buyurur:
Sevgili kardeşim, iyi adı Allah’tan dile; insanların kalbini kazanmayı kalbin esas sahibinden rica et. Sen işi Allah için yap; Allah uhrevi kerametlerden ve o alemin nimetlerinden başka bu alemde de sana keramet ve nimet verir; seni sevilen insan yapar, kalplerde konumunu yüceltir ve seni iki alemde onurlandırır. Ancak bunun için emek harcamalı ve kalbini de bu açıdan tam olarak halis ve muhlis yapmalı, batınına safa vermelisin ki amelin de her açıdan halis olsun ve kalbin Hak tealaya yönelsin ve ruhun arınsın ve nefsin kiri silinsin. Acaba zayıf insanların sevgisi veya buğzu ve naçizane kulların nezdinde şan ve şöhret sahibi olmanın ne faydası olabilir? Diyelim ki bir faydası var, ama bu fayda naçizane ve geçicidir. Hatta bu sevgi insanı riyakarlığa ve maazallah müşrik, münafık veya kafir yapabilir. Yani insan eğer bu alemde rezil rüsva olmasa bile öbür alemde ve ilahi adalet huzurunda Allah ihlaslı kulları ve büyük peygamberler ve ilahi kata yakın meleklerin önünde rezil rüsva ve biçare olması kesindir. O günün rezilliği nasıl bir rezilliktir, bilemezsiniz. O günde kafir şöyle der: Keşke toprak olsaydım. Ancak artık faydası yoktur.
İmam Humeyni -ks- ta gençlik çağından itibaren ihlaslı olmayı tüm amellerinin esas hedefi olarak belirledi ve çeşitli bireysel ve sosyal konularda, ilahi rızadan başka bir şeyi gözetlememeye özen gösterdi. Örneğin İmam talebelik çağında Bin yıllık sırlar adlı bir kitabın yayımlanması ile talebelerin arasında yarattığı şüphelere gösterdiği tepkide, Keşf’ül Esrar adlı kitabı yazdı. Bu kitap İmam için büyük şöhret getirebilirdi, ancak İmam herkesin şaşkınlığı içinde hatta kitabın cildi üzerinde adının yazılmasından kaçındı, nitekim bu ihlası toplumda daha da sevilmesine vesile oldu.
Ayetullah Seyyid Hüseyin Bedla bu konuda bir anıyı şöyle anlatıyor:
Kum dini ilimler merkezi Bin yıllık sırlar adlı kitabın reddinde yazılan tüm kitapların arasında sadece İmam Humeyni’nin -ks- Keşf’ül Esrar adlı kitabın yayımlanmasına karar verdi. Aslında İmam’ın dini ilimler merkezinde bu kadar ün yapmasının sebebi, İmam’ın kitapta adının yazılmasına izin vermemesiydi.
Ayetullah Seyyid İzzeddin Zencani de İmam’dan naklen, bu kitabı yazma gayesi şan ve şöhret değil, sadece ilahi rızayı kazanmak olduğunu anlatarak şöyle diyor:
İmam -ks- Keşf’ül Esrar kitabının ilk baskılarında adı yazar olarak kitapta yer almasına razı olmadı ve bunun sebebini şöyle beyan etti: Ben bu kitabı kendime nam kazanmak için değil, Allah rızası için yazdım.
İmam Humeyni -ks- siyasi ve sosyal alanlarda da işlerde ihlaslı olmaya büyük özen gösterir ve özellikle yol arkadaşlarına da ihlaslı olmayı ve riyadan uzak durmayı tavsiye ediyordu. İmam’ın -ks- bu tutumu Kur'an'ı Kerim’in şu ayetini çağrıştırıyordu:
Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.
Buna göre İmam Humeyni -ks- hareketini başlattığı ilk günden itibaren çevresindekileri ihlas kültürü ve riyakarlıktan uzak durmakla tanıştırdı. İmam -ks- İslami hareketin ta başından itibaren ve bazı arkadaşları ve taraftarları ona destek verme suçundan hapse atılmaları ve bir süre sonra serbest bırakılmalarının ardından şöyle buyurdu:
Eğer benim için bunu yaptıysanız ve hapse girdiyseniz, benim size verebilecek ne bir mükafatım var, ne de bir şey yapabilirim; o zaman bunu benim için yapmayın. Ancak eğer Allah için çalışıyorsanız o zaman sabredin ve bu tür tehlikelerden korkmayın ve işinize devam edin.
Yine İmam Humeyni -ks- hapisten kurtulduğu için bazı esnafın onun onura verdiği ziyafette kendisini övenlere şöyle buyurdu:
Eğer bu işleri benim için yaptıysanız, boşuna yapmışsınız.
Bu sözlerin üzerine herkes şaşkın şaşkın İmam’ın neden bu sözleri sarf ettiğini düşünürken, İmam -ks- şöyle ekledi:
Eğer bu işleri Allah için yaptırsanız, Allah mükafatınızı versin. Ancak benim için yaptıysanız, benim size verebilecek bir şeyim yoktur.
İmam Humeyni -ks- ibadi amelleri yerine getirirken de her türlü riyakarlıktan veya riya şaibesi uyandıracak amellerden sakınırdı.
Ayetullah Murtaza Benifazl bu konuda yaptığı açıklamada, İmam iftardan önce cemaat namazı kıldırdığı zamanlarda en asgari farzlarla yetindiğini ve namazı hızla sonlandırdığını belirterek şöyle diyor:
Cemaran’da iftardan önce cemaat namazında namazın asgari vacipleri ile yetinmek, İmam’ın her türlü riyadan uzak olduğunu gösteriyordu.
İmam Humeyni -ks- dini ve ibadi konulara asla marjinal veya bireysel konuları karıştırmaz ve işlerde ve ibadetlerde ancak ilahi rızayı gözetlerdi.
Ayetullah Muctaba Iraki bu konuda ilginç bir anıyı şöyle paylaşıyor:
Kum kentinde cemaat imamlarından biri dini veya muhtemelen felsefi konularda İmam’a karşıydı, fakat İmam arada bir onun cemaat namazına katılıyordu. Allah şahidimdir bu amelde hiç bir hedef söz konusu değildi. İmam bizzat şöyle diyordu: Falanca cemaat imamının görüşü benimle örtüşmüyor. Eğer o yanlışsa, ben yanlış değilim demektir. O zaman neden onun cemaat namazına katılmayayım ki?
İmam Humeyni -ks- hatta yaşamının en ufak işlerinde şeytan vesveselerinden uzak durmaya ve içinde Allah’tan başkası için herhangi bir nokta veya riya bulunan bir ameli yapmamaya özen gösterirdi.
İmam’ın merhum oğlu Hüccetulislam Seyyid Ahmet, İmam kendisine hatta en ufak işlerde ihlası unutmamayı ve her işi ilahi kata yaklaşmak niyetiyle yapmayı tevsiye ettiğini belirterek şöyle diyor: İmam bana birçok kez işlerini ilahi kata yaklaşmak niyetiyle yap ki sonuçta mükafatın olsun.
İmam Humeyni -ks- sevgili oğlu Hac Mustafa’nın şehadet meselesinde de sevgili evladının acısını çekerken ihlası unutmadı. Hüccetulislam Seyyid Murtaza Musevi bu konuda şu anıyı paylaşıyor:
Hac Mustafa’nın şehadet gecesinde Necef’te bir camide merasim düzenlenmişti. Caminin hatibi bir kaç kez Ali Ekber ağıtını okudu ki belki İmam bu ağıt ile ağlar ve biraz hafifler diye; ancak İmam ağlamıyordu. Bazıları İmam’ın bu halini görünce musibet çok ağır olduğu için İmam şok olduğunu ve bu yüzden ağlamadığını söyledi. Bu yüzden merasimden sonra İmam’ın evine gittiler ve neden ağlamadığını sordular. İmam şöyle buyurdu: camini hatibi roza okurken bana bakıyordu. Ben de eğer ağlarsam, Allah’tan başkası için ağlamış olmaktan korktum; yani ağlamam Allah rızası için değil de evladımın musibeti için olmasından korktum.