İmam Humeyni –ks– mektebinde - 109
Bugünkü sohbetimizde İslam dininde vasiyetname yazma sünnetine işaretle İmam Humeyni’nin -ks- Sakaleyn hadisini anlatan tarihi vasiyetnamesinin ilk bölümlerini gözden geçirmek istiyoruz.
Hatırlanacağı üzere geçen iki bölümde İslam öğretilerinde ölüm meselesinin konumunu ve İmam Humeyni’nin -ks- bu konuya bakışını gözden geçirdik. Geçen bölümlerde belirtildiği üzere, İmam Humeyni -ks- ölümü hakiki hayata kavuşmak üzere bir geçit olarak biliyordu ve kendisini buna göre ve zamanı geldiğinde, ebedi hayata yolculuk için hazırlamıştı. Bu günler bu büyük insanın İran milletinin arasından hicret ettiği üzücü günleri hatırlatmaktadır. İmam Humeyni -ks- bundan 32 yıl önce İran milletine veda ederek hakka yürüdü, ancak düşünceleri ve yolu ebedileşti.
İmam Humeyni -ks- beşeri hayatın çeşitli alanları ve özellikle İslam ve Şia’nın siyasi düşüncesinde yeni alanları açmak ve İran İslam Cumhuriyeti nizamını kurmanın yanında, ömrünün son günlerinde bile yine İran milletini ve dünya genelinde sevenlerini has ve öz düşüncelerinin feyzinden mahrum bırakmadı ve derin ve uzunca bir vasiyetname yazarak izleyenlerinin yoluna ışık tuttu. Biz de İmam’ın bu değerli vasiyetnamesinin çeşitli boyutlarının öneminden hareketle önümüzdeki bir kaç bölümde bu vasiyetnamenin temel boyutlarını sizlerle paylaşmaya ve açıklamaya çalışacağız.
Vasiyet sözcüğü Arapça bir kelime ve ahit anlamındadır. Arapça sözlüklerde vasiyet sözcüğü için ahit bağlamak, tavsiye etmek, görevlendirmek, bir şeyi bir başka şeye bağlamak gibi çeşitli anlamlardan söz ediliyor. Terim olarak vasiyet, vasiyet edenin gaybet veya ölümünden sonra yerine getirilmesi gereken ameldir. Kur'an'ı Kerim’de de vasiyet sözcüğü eşitli cümlelerde farklı anlamlarda kullanılmıştır.
Kur'an'ı Kerim’de vasiyet sözcüğü en çok iki anlamda kullanılmıştır. Bunlardan biri Allah tealanın insanlara vasiyeti, yani emirlerine itaat edilmesi ve itaatsizlik edilmemesi ve ahdini ihlal etmemesi yönündeki tavsiyeleridir. İkincisi insanın insana vasiyetidir ki bu da Kur'an'ı Kerim’da iki şekilde beyan edilmiştir. Birincisinde insan bir başkasını dine tavsiye ediyor; Hz. İbrahim ve Hz. Yakub’un evlatlarına ilahi dine vasiyet ettikleri gibi ve ikincisi ise insanın miras hakkında vasiyetidir.
Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
Ey iman edenler, ölüm zamanınız geldiğinde, vasiyet ederken aranızdan iki adil kişiyi şahit edinin.
Buna göre Kur'an'ı Kerim müfessirleri bu semavi kitapta vasiyeti iki çeşide ayırıyor. Bunlardan biri Temlikiye adı ile anılan mirasla ilgilidir ve diğeri vaazler, nasihatler ve genellikle peygamberlerin, imamların ve evliyanın vasiyetlerinde yer alan Ahdiye’dir.
Vasiyetname yazmak Arap dünyasında cahiliye döneminde ve İran’da İslam öncesi dönemde kökü bulunan sosyal bir sünnetti; ancak İslam Peygamberi -s- döneminde bu makul sünnet reddedilmediği gibi, dini, nasihat temelli ve Kur’ani bir şekle ve yapıya kavuştu.
İslam Peygamberi -s- bu sünnetten İslam’ın hedeflerini gerçekleştirme doğrultusunda yararlandı. Allah Resulü -s- çeşitli hadislerde ve rivayetlerde Kur'an'ı Kerim ayetlerine dayanarak vasiyetname yazmayı makul ve etkili bir yöne yönlendirdi; örneğin vasiyetin zarara yol açması büyük günahlardan sayıldığını buyurdu; yani vasiyet eden kimse başkasına zarar verecek şekilde vasiyet etmemesi gerektiğini vurguladı.
İslam Peygamberi -s- ayrıca vasiyetnameden sosyal adaleti gerçekleştirme doğrultusunda yararlandı ve vasiyet adil bir şekilde olması gerektiğini buyurdu; yani vasiyet eden kimse kin ve nefret yüzünden bazı mirasçılarını mirastan mahrum bırakmaması veya paylarını azaltmaması veya malından mirasçı olmayanlara pay vermemesi gerektiğini vurguladı. Nitekim İslam Peygamberi’nin -s- kendi vasiyetleri de çeşitli boyutları vardı, ki en önemli olanları dini, siyasi ve askeri konularla ilgiliydi.
İslam Peygamberi -s- vasiyetinin dini kavramlar bölümünde ümmetini dokuz önemli eksen ve konuya vasiyet ederek şöyle buyurdu: İhlas, adalet, ılımlı olmak, başkalarının günahını affetmek, başkalarına infakta bulunmak, sıla-i rahim, düşünmek, Allah’ı anmak, yaratılışın harikulade fenomenlerinden ders almak.
Böylece vasiyetname yazma sünneti, İslam Peygamberi’nin -s- vefatından sonra da devam etti ve bu dönemde de Allah Resulü’nün -s- çeşitli eksenleri kapsayan vasiyetname yazma sünneti korundu ve özellikle hepsinin başında Allah tealanın yegane olduğu ve hiç bir ortağı olmadığına şehadet getirildi.
İmam Humeyni -ks- de Allah Resulü’nün -s- bu güzel sünnetini izleyerek kendi vasiyetnamesini tedvin ederken dini, ilahi ve siyasi boyutları göz önünde bulundurdu ve edebi açıdan güzel ve siyasi açıdan gayet etkileyici bir vasiyetname geride bıraktı. Bu vasiyetnameyi İran İslam inkılabı söyleminin temel manifestolarından biri ve İran İslam Cumhuriyeti nizamının ideolojik ve siyasi çerçevelerinden biri olarak değerlendirmek mümkün.
İmam Humeyni -ks- vasiyetnamesine yüce Allah’a hamd ve tesbih ve Hz. Muhammed -s- ve pak hanedanına selam ve salevatla başlıyor ve hemen ardından Sakaleyn hadisine işaret ederek konuya giriyor.
Allah Resulü -s- şöyle buyuruyor:
إِنِّی تَارِک فِیکمْ أَمْرَینِ إِنْ أَخَذْتُمْ بِهِمَا لَنْ تَضِلُّوا- کتَابَ اللَّهِ عَزَّ وَ جَلَّ وَ أَهْلَ بَیتِی عِتْرَتِی أَیهَا النَّاسُ اسْمَعُوا وَ قَدْ بَلَّغْتُ إِنَّکمْ سَتَرِدُونَ عَلَی الْحَوْضَ فَأَسْأَلُکمْ عَمَّا فَعَلْتُمْ فِی الثَّقَلَینِ وَ الثَّقَلَانِ کتَابُ اللَّهِ جَلَّ ذِکرُهُ وَ أَهْلُ بَیتِی
Ben sizin aranızda iki şey bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz. Biri Allah'ın kitabı ve biri de Ehlibeyt'im-itretimdir. Ey İnsanlar! Dinleyin! Hiç kuşkusuz, Allah'ın mesajını tebliğ ettim. Sizler (Kevser) havuzun başında yanıma geleceksiniz. Ben, Sakaleyn hakkında nasıl bir tavır takındığınızı soracağım. Sakaleyn; yüce Allah'ın kitabı ve benim Ehli beyt'imdir.
İmam Humeyni -ks- bu hadise işaret ederek, Sakaleyn hadisi tüm Müslümanların arasında ortak bir hadis olduğunu ve Ehl-i Sünnet kitaplarında ve sahihlerinde de Allah Resulü’nden -s- naklen nakledildiğini belirtiyor. Dolayısıyla Sakaleyn hadisi tüm beşeriyete ve özellikle çeşitli İslami mezhepleri izleyen Müslümanlara kesin hüccettir ve tüm Müslümanlar ve özellikle din alimleri yüce Allah ve peygamberi -s- huzurunda bu bağlamda hesap vermeleri gerekir ve hiç birinden hiç bir mazeret kabul edilmeyecektir.
İmam Humeyni -ks- hadisin “Sizler (Kevser) havuzun başında yanıma geleceksiniz. Ben, Sakaleyn hakkında nasıl bir tavır takındığınızı soracağım. Sakaleyn; yüce Allah'ın kitabı ve benim Ehli beyt'imdir” bölümüne işaretle bir nevi kitap ve ıtretin tarih boyunca birlikte olduğuna işaret ederek şöyle diyor:
Resulullah’ın -s- mukaddes varlığından sonra bu iki şeyden birinin başına ne geldiyse, ötekinin de başına gelmiştir ve birinin mahcur olması ötesinin da mahcur olması demektir, ta ki bu iki mahcur havuzun başında Resulullah’a -s- dönecektir. Aslında tağutların Resulullah’ın -s- bu iki emanetine reva gördükleri zulüm İslam ümmetinden öte beşeriyetin tümüne reva görülen zulümdür.
İmam Humeyni -ks- Sakaleyn hadisine ve Kur'an'ı Kerim ve ıtretin önemine işaret ettikten sonra kısaca Allah Resulü -s- vefat ettikten sonra tarih boyunca bu iki nesnenin başına gelenleri anlatarak yorumluyor.
İmam -ks- özellikle İmam Ali’nin -s- şehadetinden sonra benciller ve tağutlar Kur'an'ı Kerim’i dışlayarak meydandan çıkardıklarını ve ilahi adalet hükümetini yok ettiklerini ve sonuçta Allah’ın dini, kitabı ve ilahi sünnetlerden sapmanın temelini attıklarını vurguluyor.
Peki Allah’ın kitabı olan bu ilahi emanetin ve İslam Peygamberi’nin -s- pak sülalesinin başına neler geldi, ona bakmak gerekir; her biri için kan ağlamak gereken üzücü ve talihsiz olaylar Hz. Ali’nin -s- şehadetin sonra başladı. Zalimler ve tağutlar Kur'an'ı Kerim’i bu semavi kitabın karşıtı olan hükümetleri kurma malzemesi yaptılar. Bu zalimler Kur'an'ı Kerim’in hakiki müfessirlerini, Kur'an'ı Kerim hakikatlerini bizzat İslam Peygamberi’nden -s- öğrenen ve duyanları ve Sakaleyn hadisi kulaklarında çınlayanları türlü bahanelerle ve önceden kurulan kumpaslarla ve Kur'an'ı Kerim’i malzeme yaparak hem bu kitabı ve hem mümin ümmeti meydandan dışarı çıkardılar ve bu kutsal kitabın hedeflerinden biri olan ilahi adalet hükümetini yok sayarak Allah’ın dini, kitabı ve sünnetinden sapmanın temelini attılar ve işi kalemin yazmaktan bile utanç duyduğu had safhaya ulaştırdılar.
İmam Humeyni -ks- tarih boyunca Kur'an'ı Kerim’e reva görülen zulümlere işaret ederek tağutların bu zulme dayattıklarını ve kendi hayallerinde Kur'an'ı Kerim’i devre dışı bıraktıklarını zannettiklerini ve eşitlik ve adalet habercisi olan bu semavi kitabı zalim iktidarları ve yaptıkları zulümleri haklı gösterme malzemesi yaptıklarını kaydetti.
İmam Humeyni -ks- bu bağlamda şöyle yazdı:
Bu temeli eğik yapı ilerledikçe eğiklik ve sapkınlıklar da artmaya başladı, öyle ki dünya halkını ve sadece Müslümanları değil, tüm beşeriyeti geliştirmek üzere ilahi kattan Hz. Muhammed’e nazil olup dünyayı eşitlik ve adalete kavuşturmak isteyen Kur'an'ı Kerim’i sanki hidayete erdirmekte hiç bir etkisi yokmuş gibi devre dışı bıraktılar ve iş öyle bir yere vardı ki Kur'an'ı Kerim zalim iktidarlar ve tağuttan beter habis alimlerin elinde zulüm ve fesatlarını sürdürme ve zalimlerin ve hak teala düşmanlarının zulmünü haklı gösterme malzemesine dönüştü.
İmam Humeyni -ks- Kur'an'ı Kerim’e reva görülen bir başka zulmü de bu kitabı sadece mezarların başında ve daha berbat ortamlarda okunan bir kitaba çevirmeleri ve yine Müslümanların arasında tefrika çıkarma malzemesine dönüştürmeleri olduğunu belirterek şöyle diyor:
Maalesef komplocu düşmanlar ve cahil dostlar eliyle kader belirleyen bu kitap mezarlarda ve ölülerin meclisinden başka yerlerde yeri olmadı; yine bu kitap Müslümanların ve beşeriyetin birleştiği nokta ve hayat kitapları oması gerekirken, tefrika ve ihtilaf malzemesi oldu ya da hepten dışlandı.