Eylül 04, 2020 16:00 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde İmam Humeyni’nin -ks- sadakat ve dürüstlük hakkındaki görüş ve düşüncelerini ve bu sıfatların yaşamındaki yerini ele almak istiyoruz.

Hatırlanacağı üzere, geçen bir kaç bölümde İslami kültürde tevazu ve alçak gönüllü olma konusunu işledik ve bu sıfatın İmam Humeyni’nin -ks- bireysel ve sosyal yaşamında yerini beyan ettik.

Şimdi ise İran İslam Cumhuriyeti nizamının büyük kurucusu İmam Humeyni’nin -ks- kökleri dini inançlarına uzanan bir başka sıfatından, yani sadakat ve dürüstlükten söz etmek istiyoruz.

Sadakat ve dürüstlük, İslam dini ve öğretilerinde özel yeri bulunan en büyük ahlaki faziletlerden biridir ve Kur'an'ı Kerim ayetlerinde ve İslam Peygamberi -s- ve masum imamlardan gelen rivayetlerde sıkça vurgu yapılmıştır. Örneğin Kur'an'ı Kerim Tevbe suresinin 19. ayetinde şöyle buyurmakta:

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun.

Sadakat sözcüğü, söylenen söz veya verilen haberin gerçeklere uygun olması anlamına gelir. Bu yüzden sözü ve haberi gerçekle örtüşen kimseye sadık ve dürüst denir. Ancak terim olarak da ameli inancı ile örtüşen veya yaptığı ameli, irade ve niyeti ile uygun olan kimseye de sadık veya dürüst denir.

Sadakat ve dürüstlük, ilahi peygamberlerin insanları Allah’a davet ederken sahip oldukları en bariz ahlaki ve insani sıfat olmuştur; zira insani pak fıtratı olan insan, kalbi ve dili bir ve içi dışı aynı olan ve ancak kalbinden geçeni dili ile beyan eden insanlara inanır. bu yüzden Kur'an'ı Kerim yer yer sadakat ve dürüstlük sıfatını iman, takva, emanetçilik, ahde vefa ve benzeri önemli ve değerli sıfatlarla bir araya getirmiştir.

Burada emanetten maksat, davranışta samimiyettir, ki sözde samimiyetten daha önemlidir. Yani hakiki sadık, manevi kişiliği yüzünden her söylediğine amel eden ve söylediklerine kalbi olarak inanan kimsedir. Örneğin eğer biri Allah’a iman ettiğini iddia ediyorsa, bunun gereklerine bağlı olur ve ahde vefa, emanetçilik, emanete ihanet etmemek gibi durumlara sıkı sıkıya bağlı olur.

İmam Humeyni -ks- konumu ve faaliyetleri gereği birçok durumda tam olarak sadakatle davranmaması gerektiği halde, sözü ve ameli arasında mesafe bulunmayan ve sözü ile ameli tam örtüşen ender din adamı ve siyasi liderlerden biriydi.

İmam’ın mücadele yıllarında ve sonrasında yakın arkadaşlarından biri olan Hüccetülislam Ferrehi İmam’ın söz ve amellerinin örtüştüğü ve sadakati hakkında şöyle diyor:

Allah şahidimdir, İmam’ın huzurunda hizmet etme onuruna nail olduğum yıllarda hatta bir kez olsun işlerinde şer’i hileye başvurduğuna şahit olmadım. İmam’ın davranış hakikati, her zaman sözlerinin hakikati ile örtüşüyordu ve Allah bilir her zaman doğruyu söylerdi ve hatta birini ikna etmek için yalana benzer tek kelime etmezdi.

İmam’ın -ks- merhum oğlu Hüccetülislam Seyyid Ahmet Humeyni de bu konuda İmam hakkında şöyle anlatıyor:

İmam’ın en önemli özelliği sadakati ve dürüstlüğüydü. İmam asla evin dışında bir söz edip eve geldiğinde başka bir şey söyleyen biri değildi.

Masum imamlardan gelen rivayetlerde yer yer söz ve amelde kalbi sadakat ve dürüstlüğe vurgu yapılmıştır. İmam Ali -s- sadakatle iman arasında doğrudan bir bağlantı bulunduğunu belirterek şöyle buyurur:

Sadakatle din arasındaki bağlantı, başın bedenle olan bağlantısı gibidir.

İmanda sadakat ve dürüstlük oldukça önemlidir; öyle ki İmam Cafer Sadık -s- gerçek mümini tanıma kriterlerini beyan ederken, sadakati namaz ve oruç ibadetlerinden daha önemli olduğunu buyuruyor. Zira namaz ve oruç ibadetlerinde insanın kusuru olabilir veya bu ibadetleri alışkanlık haline getirmiş olabilir. Ancak sadakat, davranışta ihlastır. Buna göre İmam Sadık -s- şöyle buyurur. İnsanların namaz ve orucuna kanmayın;zira insan bazen öylesine namaz ve oruca alışır ki, terk edecek olursa korkmaya başlar. İnsanları asıl sadakat ve dürüstlük ve emanetçiliği ile sınayın.

Sadakatin şartı olarak söz ve amelin uyumlu olmasından başka, İslam dini öğretilerinde bir başka noktaya da vurgu yapılıyor, şöyle ki insanın sadakatinin bir bölümü de niyetinde sadakati ile ilgilidir. Bir başka ifade ile insan söylediği gerçekle örtüşebilir, fakat dile getirdiği sözün içinden geçenlerle örtüşmeyebilir ve sadece bir sözü söylemiş olabilir. Bu durumun en bariz örneği, münafıkların İslam Peygamberi’nin -s- risaletine şahitlik etmeleriydi. Kur'an'ı Kerim bu zümreyi açıkça yalancı ilan ediyor, zira münafıklar dile getirdikleri sözlere kalben inanmayan zümredir.

Allah teala Münafikun suresinin birinci ayetinde şöyle buyurmakta:

Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah'ın Peygamberisin, derler. Allah da bilir ki sen elbette, O'nun Peygamberisin. Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir.

Yüce Allah sınama ve imtihanı sadakati ölçme yollarından biri olarak belirterek şöyle buyurmakta:

İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

İmam Humeyni -ks- niyette ve kalbinde taşıdığı sadakati yüzünden görüşlerini beyan etmekte  tam sadakatle davranır ve sözünü farklı şartlarda değiştirmezdi. İran’ın dönem Başbakanı bu konuda şöyle anlatıyor:

Bir çoklarının da itiraf ettiği üzere İmam’ın özelliklerinden biri, özel ortamlarda söyledikleri ile umumi ortamlarda söyledikleri çok gizli durumlar veya çok özel siyasi bir mesele dışında farksız olmasıydı. Ancak genel konularda ve hükümete tavsiyelerde özel oturumlarda söyledikleri, umumi ortamlarda söylediklerinin aynısıydı ve aynı şeyleri tavsiye ederdi.

İmam Humeyni -ks- bazı arkadaşların yaşamından fotoğraf veya film yapmak ve yaşamını çok sade göstermek istemelerine gösterdiği tepkide, bu yaptıkları yalancılık olduğunu, insanlara gerçeğin aynısı anlatılması gerektiğini söylerdi.

Hüccetülislam Musevi Huiyni bu konuda şöyle anlatıyor:

Paris’te bazı arkadaşlar İmam’ın yemek sofrası başta olmak üzere 24 saatlik yaşamından bir klip yapmak istiyordu. İmam onlara şöyle buyurdu: sizin kurduğunuz sofra yalan, zira bizim soframızda bazen et, pilav ve başka yemekler de oluyor. Siz bunları görmezden gelip sade bir sofra kurmak istiyorsunuz. Oysa bu bir yalan.

İmam’ın merhum oğlu hacı Ahmet Humeyni de babasının bu özelliğine işaretle şöyle diyor:

Her şeyden önemli olan, İmam’ın  dürüstlüğü ve sefasıdır. İmam özel meclislerde veya toplumda nasılsa, evde de aynıdır, asla değişmez. İmam halkın arasında bir konuyu nasıl gündeme getiriyorsa, evde de aynı şekilde gündeme getirir. Yani özel ve genel yaşamı arasında hiç bir farklılık söz konusu değildir.

İslam öğretilerine göre mümin insanın sadakat ve dürüstlüğü yaşamının her aşamasında ve her zaman geçerli olmalıdır. Bir başka ifade ile eğer insan düşünce ve inançlarında, nefsani huyları ve sıfatlarında, davranış ve amellerinde, söz ve beyanlarında ve özetle tüm hal durumlarında samimi ve dürüst ise, işte o zaman ve hiç kuşkusuz hakiki mutluluğa, saadet ve kemale erebilir. Kuşkusuz sadakat ve dürüstlük, insan her daim sahtekarlıktan, hile ve sapkınlıklardan uzak durduğu ve gerçeklere aykırı davranmadığı, gösteriş yapmadığı, bencillik etmediği ve her türlü çirkinlikten ve yanlıştan arındığı takdirde  muhakkak olabilir. Buna göre de İmam Humeyni -ks- sadakat ve dürüstlüğü hakkında her türlü şaibeye ve kuşkuya yol açacak her türlü davranıştan şiddetle kaçınırdı.

İmam Humeyni’nin -ks- Kum kentinde komşularından biri bu bağlamda ilginç bir anıyı şöyle paylaşıyor:

12 Ferverdin 1358 günü, yani İslam Cumhuriyeti referandum günüydü. Ben seçim sandığı görevlisiydim. O gün hiç kimse İmam’ın hangi sandıkta oy kullanacağını bilmiyordu. Dolayısıyla yapılan istişarelerle güvenliğini temin etmek kolay olan Kum eğitim iradesinde bir sandık yerleştirilmesi ve medya mensupları için de bir alan belirlenmesi kararlaştırıldı. Ancak İmam oy kullanmak için çok kalabalık bir mahalleyi seçti. O mekan çok kalabalık oldu ve güvenlik güçleri kontrolü kaybetti. İmam oyunu kullandı ve döndü. Kalabalık, yabancı muhabirlerin İmam’ın oy kullanmasından görüntü ve fotoğraf çekmelerini engelleyecek kadar fazla oldu. Yabancı muhabirler bu yüzden İmam’ın bir kez daha sandık başına gelmesi için yetkililere baskı yapıyordu. Konu İmam’a iletildi, ancak İmam şöyle buyurdu: Benim bir oy hakkım vardı, onu da kullandım ve oyumu sandığa attım