Eylül 25, 2020 16:28 Europe/Istanbul

Bu sohbetimizin her bölümünde İslam açısından ve öğretilerinde önemli sayılan ahlaki kerametleri ve özellikleri ele almaya çalışacağız.

Kuşkusuz insanın kendini yetiştirmesi, ıslah etmesi, can ve ruhunu temizlemesi, onun kişisel, toplumsal, maddi manevi erdeme ve saadete ermesinde temel rol oynamaktadır. Öyle ki insan tüm bilim sınırlarını bile aşsa, tüm doğayı eline geçirse, ancak kendi içinde gizli güçleri elinde bulunduramazsa, saadet ve erdeme ulaşmaktan mahrum kalır. Bu yüzden insanın içini ıslah etmeden elde ettiği tüm bilimsel ve endüstriyel gelişmeler bile yanardağın ağzında inşa edilen bir gökdelen gibi saray misalidir. Bu yüzden, insanın ruhen ve ahlaki olarak yetiştirilmesi, her toplum, her dönem ve her durum için zaruri ve hayatidir. 

Maalesef görünüşte gelişmiş olan günümüz dünyasında, insani ve ahlaki öğretiler bir kenara bırakılmasının yanı sıra sanki insanlık, erdemliğe ve kemale yönelik tüm arzu ve ülkülerini de kaybetmiş görünüyor. Halbuki sözde günümüz medeni ve uygar insanı da kendisinin dengeden uzak sorunları ve emellerini dizginlemekte başarısız kaldığını iyice bilmektedir. Ancak günümüz insanı buna itiraf etmek istemiyor, sanki hiçbir facia yaşanmamış gibi yaşıyor. Ancak hangi akıllı ve gerçekçi insan, bu kadar iffetsizlik, zulüm ve taciz, vahşilik, sapkınlık ve ahlaki çöküş, ihtiras, ayrımcılık, adaletsizlik, ahlaki ve insani temellerin çöküşünü görmezden gelebilir, bundan kaygılanmaz ki?

Kimi sözde gelişmiş ve zorba toplumlarda ise uygarlık, mazlum milletlerin talanı, yağmalanması,  onlara karşı cinayet işlenmesinden başka, her türlü adalettalep haykırışın sesinin kesilmesinden başka bir anlam taşımıyor. Tabii insani ve ahlaki düşüş sadece zulümün günden güne artması, zorba güçlerin cinayetleri ve mazlum milletlere karşı komploları ile sınırlı değildir. Buna ilaveten bu sözde gelişmiş ülkelerin derinliklerinde bile ahlaki değerlerin ölümü de bireysel ve toplumsal krizlerin baş göstermesine ve günümüz insanının çökmesine neden olmuştur.  

Aslında ahlaki değerlere kayıtsızlık Batı dünyasına has bir özellik değildir. Maalesef çoğu Müslüman milletler arasında bile ahlaki değerlere ilgisizlik artmış ve artık neredeyse ahlaki değerlerden eser yoktur. Buna rağmen geçmişte Batı dünyasının ahlaki çöküşü karşısında, İslami topluluklar, " önce ahlak sonra onların medeniyeti" sloganı atılırdı. Aslında bu slogan da İslam dünyasının büyük ülküsü çerçevesinde idi. Kuran-ı Kerim'in tabiri ile, Müslümanlar, davranışta ve ahlakta diğerlerinin örnekleri olmalılar. Yani amellerimizle ahlaki değerlerimizi dünyaya göstermeliyiz. Bu doğrultuda her bir Müslüman çok büyük bir sorumluluğa da sahip olup ahlaki ve insani değerleri ayakta tutmak için çaba göstermelidir. 

 Bu doğrultuda atılacak ilk adım, insanların kendilerini tanıma ilkesine ciddi olarak odaklanmasıdır. İnsanoğlu, belli başlı özelliklerini, çizgilerini ve belirgin noktalarını tanımamız gereken nefis ve değerli bir resim gibidir. Püf noktaları bilerek bu resmi koruyabilir, hasarlardan muhafaza edebiliriz. Nitekim dünyanın ünlü müzelerinde nefis resimleri ve tabloları korumak için belli başlı hususlara dikkat edilmektedir. Şimdi de sorulması gereken soru, insanlık tablosunun eşsiz özellikleri ve belirgin özelliklerinin neler olmasıdır.

Güzellikleri yaratan, güzellikleri seven Allah, Tin suresinin 1'inci ila 4'üncü ayetinde bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Yemin olsun incire ve zeytine; Sînâ dağına;     Ve şu güvenli şehre!   Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır." 

Bu ayette kullanılan, en güzel biçimde anlamına gelen Ehsen-i Takvim babında kimi yorumcular şöyle demişlerdir: " Yani Allahu Teala insanı her bakımdan dengeli yaratmıştır. İster fiziksel, ister ruhsal ve akıl açısından. Başka bir ifade ile Allahu Teala insanın vücudunda her türlü erdem ve gelişme doruklarına ulaşması için her türlü yeteneği yerleştirmiştir. Bu çerçevede Kuran-ı Kerim'deki İsra suresinin 70'inci ayetinde bu hususa vurgu yapılarak şöyle buyrulmuştur: "Andolsun biz insanoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık."

İnsanın yaratılışının bariz özelliklerinden biri de Allahu Teala'nın kendi ruhundan insanın vücuduna üflemesi ve ardından da onu her açıdan süslemesidir. Kuran-ı Kerim'in Secde suresinin 7 ila 9'uncu ayetlerinde bu hususa şöyle değinilmiştir: "O yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır. ﴾8﴿   Sonra onun neslini önemsenmeyen bir suyun özünden yaratıp sürdürmüştür.﴾9﴿ Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş;....."

Bu ayete göre insanın diğer canlılar ile ortak yanı olan maddi özelliklerinin yanı sıra insanın özünde ve fıtratında ilahi ve semavi özellikler de mevcuttur. İşte insanın bu yönü onu üstün kılmaktadır. Aslında bu üstünlük, insanın ilahi ruhundan kaynaklanıp ona asalet bahşetmektedir. İnsan ruhu Allah'ın iradesi ve izni ile var olmuş ve bu yüzden de kalıcı ve yok olmayandır. Zamanla çürüyüp yokluğa karışan insanın fiziğine karşın bu ilahi ruh kalıcıdır.