Ekim 02, 2020 20:54 Europe/Istanbul

Bu bölümde İslam'da ahlakın farklı boyutlarını ele almaya çalışacağız.

Geçen bölümde her toplum ve düzende ahlaki değerlerin filizlenmesi ve gelişmesi için  uygun siyasi, kültürel ve ekonomik  zeminlere ihtiyaç duyulduğunu söyledik.  Bu alanda  kültürel ve siyasi etkenlerin etkisini özet olarak anlattık.  Bir topluma veya toplumsal düzene salih ve liyakatli devlet adamları ve siyasi düzenin hüküm sürmesi halinde  ahlaki değerlerin ve mekarimlerin de gelişmesi için uygun zeminin hazırlanacağını söyledik.  Tam tersine de değindik.  Yolsuzlukla geçinen, fesat işlerle uğraşan bir yönetim işbaşında olduğu zaman da toplumun düşüşe ve çöküşe mahkum olduğunu ve o toplumda değerler karşıtı ve anormal davranışların artacağını söyledik.  

Siyasi düzenin yanı sıra kültürel düzen de faziletlerinin artması ve gelişmesi veya tam tersi ahlaki değerlerin çökmesinde büyük etkisi bulunmaktadır.   Kültürün toplumdaki rolü o kadar etkin ve kader belirleyicidir ki  küresel güçler bile  farklı hileler ve tezgahlar çerçevesinde milletlerin kültürel bağımsızlıklarını bile hedef alıyorlar. Bu sultacı güçler köleci kültürlerini empoze ederek kendilerine bağlı düzenler ve hükümdarlar yetiştirmeye çalışırlar. 

İyi ve kötü ahlakın yayılmasında ve zemininin hazırlanmasında önemli sayılan bir başka etken de ekonomik siyasetlerdir.  Ahlaki değerler ve normlar, uygun  siyasi ve kültürel  düzene ihtiyaç duyduğu kadar toplumu koruması altına alan  sağlıklı ve sağlam bir ekonomiye de ihtiyaç duyuyor.   Her yönetim sisteminde  ekonomik  alandaki aktörler ve yöneticiler fasit, ribacı, mal düşkünü, ısrafkar ve  umursamaz kesimden olursa, güç ve servet mafyaları olursa o zaman kuşkusuz  emanettar, doğru, sadakatli, özverili ve sempatik insanların ortaya çıkması için fırsat bulunmayacaktır.  Böylece ekonomi dünyasındaki engebeli yollarda ekonomik ahlaktan eser kalmaz. 

 Bu yüzden  insanların   ahlaki kerametler ve değerlere bağlı kalmasını istiyorsak  sağlam, sağlıklı, siyasi, kültürel ve ekonomik düzenlerin kurulması doğrultusunda sorumluluk duyup kamuoyunu aydınlatarak  fasit yöneticiler ve yönetimler ile savaşmalıyız. Kirli ve yolsuzluktan beslenen elleri kesmeliyiz ve insani ve ahlaki değerlerin  gelişmesi için uygun zeminler hazırlamalıyız.  

Böyle kutsal bir hedef ve ülkünün gerçekleştirilmesi için kendimizi yetiştirmeliyiz. Çünkü  toplumun her bireyi  kendini düzeltirse  neticede sağlam bir toplum inşa edilir.  Böylece  bu toplum içinde  salih ve liyakatli insanlar yetişir ve bu vesile ile iktidar ve servet de bu kişiler tarafından yöneltilebilir. Bu sağlam ve yapıcı kültür sayesinde  ahlaki mekarimin  gelişmesi için de uygun zemin hazırlanır.   Bu doğrultuda  ilişkiler ve bağlantıların sağlamlaştırılması ve güçlendirilmesi her etkenden daha zaruri görünüyor.  Bu alanda ise maksimum çekiş ve minimum dışlama ilkesine uymak bir zaruret olarak göze çarpmaktadır. 

Yapıcı Öz Muhammedi İslam kültüründe  insanların dine bağlanmaları ve bağlı kalmaları için nebevi ve pak ehlibeytin siyerinde temel bir strateji görülmektedir.  Bu ise çok az ahlaki ekolde görülebilen bir şeydir. Çünkü diğer ekollerde reaksiyon mahiyeti taşıyan ilkeler vardır.  Buna esasen kötülüğe kötülükle karşılık verilir.  Ancak İslam'ın asil  ahlaki ekolünde olumsuz davranışlar olumlu ve yapıcı davranışlar ile karşılanır.  

Ahlaki öğretiler ile dolu Kuran-ı Kerim'in Fussilet suresinin 34'üncü ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır:" İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!"

Kuşkusuz tüm insanlar  hata ve yanlışa maruz kalabilirler.  Özellikle de kimi zaman insan o kadar duygularına yenik düşüyor ki artık kendini kontrol edemez hale geliyor ve daha sonra pişmanlık duyacağı davranışlarda bulunuyor.  Rahmet ve lütufun  tam mazharı ve kaynağı olan Allahu Teala ise insanda diğerlerinin hatalarını affetme duygusunu canlı tutmak için Nur suresinin 22'nci ayetinde şöyle buyurmaktadır:"  İçinizden yardımsever ve zengin olanlar akrabaya, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere artık bir şey vermeyeceğiz diye yemin etmesinler. Bağışlasınlar, hoş görsünler; Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir."

Kuran-ı Kerim'in ahlaki ekolünde yetişen İmam Seccad as, ahlaki mekarimin tam bir örneği ve modelinden şöyle bahsetmektedir:"   Kıyamet günü gelip çattığında  Allahu Teala  yaratılışın başından beri tüm insanları toplayıp  sonra onlara şöyle seslenir:"  Fazilet ve üstünlük ehli neredeler?  " Bu arada bir grup kalabalığın içinden öne çıkarlar. Melekler ise onları karşılamak için onların yanına gidip onlara fazilet ve üstünlüklerinin nedeninin ne olduğunu sorarlar. O kesim ise şöyle der:"   Bizimle ilişkisini koparanlar ile yine bağlantı kurduk. Bize ihtiyaç zamanı yardım etmeyenlere yardım ettik ve bize zulüm yapanlara zulüm etmedik.  " Bu cevabı duyan melekler onların davranışlarını onaylayıp  onlara hitaben şöyle derler:"   Cennete giriniz"

Aslında olumsuz ve kötü davranışlar ve tutumlar karşısında olumlu ve iyi davranışlar  gösterirsek bu dünyada bile cennette olduğu gibi bir yaşama sahip olacağız. 

İnsanlık toplumlarında ve kültüründe böyle bir özelliğin bolca görülmesi umudu ile bugünkü sohbetimizi de noktalıyoruz.